Değerli Meslektaşım,
Geçen yıl Rilke’yi yardıma çağırmıştım sizlere mektup yazmaya oturduğumda, onun şiirsel mektupları gibi olmasa da Melih Cevdet Anday’ın umuduyla seslenmiştim sizlere...
“Yetsin demir çağının beyliği
Yeni bir gün başlıyor demek
Yeryüzünde korkusuz yaşamak”
Aşılara henüz ulaşmışken, ardı ardına yitirdiğimiz meslektaşlarımızın yüreğimizi yakan acısıyla, ağır çalışma koşullarımızda dayanışmamızın değerinden dem vurmuş; “Bizler yan yana gelince, içimizdeki yenilmez yıldızlı yaz akşamlarında her gece ayın on dördüdür. Çifter çifter aylar gökyüzünde, yitirdiklerimizin anısı yüreğimizde, cemreler düşer toprağa, o topraktan yeni bir hayat filizlenir” diyerek umudumuzu diri tutma ısrarımızdan söz etmiştim.
Bu 14 Mart Tıp Bayramı'nda aylardır dirençle sürdürdüğümüz mücadelemiz aklıma Nazım Hikmet’i getirdi ister istemez. Mücadelenin sebebinden başlayıp, bu bayramın anlattığı isyanımıza uzanan şiirleriyle kutlamak istedim bayramınızı, isyanımızı.
Memleketimden İnsan Manzaraları'nın üçüncü kitabında Doktor Faik Beyin anlattıklarından başlayalım öyleyse:
“Beni hiç sevmiyor.
Bana düşman.
Ve ümitsiz.
Ben, bu büyük yapıdaki efendiyim.
Sarı bir hap verecek yerde
Ona inadına kötülük eden insan
...Elinden geleni yaptı kendisi
Karısı ölürse kabahat benim
Ben,
Ben, bu büyük yapının efendisi.
Beni sevmiyor
Bana düşman.”
Hangimiz bu günlerde böyle hissetmiyor ki! Düşmanlaştırılmış, yalnız bırakılmış, üstelik o büyük yapıların içine hapsedilmiş, artık efendisi falan değil kölesi kılınmış. “Giderlerse gitsinler” denip kapı gösterilmiş... Yoksulluk sınırının altına mahkûm ettikleri hekimleri, açlık sınırının altında ücretlerle yaşamak zorunda bıraktıkları emeklileri, kölelik koşullarında çalışmaya zorladıkları gencecik meslektaşlarımızı dilindeki şiddetle ananlar bizleri her gün şiddetle karşı karşıya bıraktılar.
Tıp Bayramı'nın ilk kutlandığı yıla, 1919 yılının 14 Mart’ına gidelim o halde. Tıbbiyeli öğrencilerin işgale karşı başlattığı isyana... Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı ile devam edelim:
“Ateşi ve ihaneti gördük
Ve yanan gözlerimizle durduk
Bu dünyanın üzerinde...
...yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar
Düştüler can kaygusuna
Ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından
Karanlığa karışarak basıp gittiler.
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
En azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
Dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,
İki kat soyulmamak için”
Evet, 14 Mart isyana işaret eder, biz de bu bayramı isyanımızla kutlayalım, direncimizi, birlikte yürüdüğümüz yolları alalım yanımıza. Karanlığa karşı önlüğümüzün beyazına sahip çıktığımız Beyaz Yürüyüşümüzden, BeyazForumumuza, Beyaz GöREVlerimizden, Beyaz Nöbetlere yan yana durduğumuz her yerde şiddete, bizi değersizleştirmeye çalışanlara inat değerimizi bilerek, düşmanlaştıranlara inat hep birlikte, bölenlere inat sağlığın üretiminden gelen gücümüzün dayanışmasıyla haydi el ele! Köle olmayı reddediyoruz, hekimlik değerlerimize sahip çıkıyor, “Buradaydık, Buradayız, Burada Kalacağız” diyerek 14-15 Mart’ta Büyük G(ö)REV’e gidiyoruz.
Haklarımız için isyanımız kutlu olsun, 14 Martların boyun eğmez isyanıyla her birinizi saygıyla, sevgiyle, dayanışmayla selamlıyorum.
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı