Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan Bireylere İlişkin Bildirge

15-16 Aralık 2018 tarihinde Ankara’da düzenlenen “TTB III. Etik Bildirgeler Çalıştayı”nda geliştirme çalışmaları başlamış ve 24 Kasım 2019 tarihinde TTB Olağanüstü
71. Büyük Kongre’sinde kabul edilmiştir.

 

GİRİŞ

Özgürlüğünden yoksun bırakılma sağlık açısından ciddi bir risktir. Alıkonma mekânlarının kapalı ve sınırlı doğası, beslenme ve tıbbi bakım yetersizliği gibi etkenler hastalıkların oluşumunu ve yayılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu nedenlerle özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireylerin sürekli, özelleşmiş, nitelikli, bağımsız ve bütüncül bir sağlık hizmetine gereksinimleri vardır. Tüm alıkonulma mekânlarında insan haklarının korunması açısından sağlık hizmetinin verilmesinde özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireylerin muayenelerinde tüm hastalarda olduğu gibi, insan onuruna ve haklarına saygı gösterilerek hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılması; hastaların ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, cinsel yönelim, siyasi düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durum ile benzer farklılıkları nedeniyle herhangi bir ayrımcılığa maruz bırakılmaması; her türlü tıbbi müdahalenin hastanın özerklik ve mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle yerine getirilmesi”  gerekir. Sağlık hakkından yoksun bırakılma asla bir cezalandırma aracı olamaz.  

Hekimler yasal merciler tarafından görevlendirildiği durumlarda, hukuksal sorumluluklar ile hastasına karşı duyması beklenen sorumluluk ve bağlılığı sürdürme yükümlüğü arasında seçim yapmak durumunda kalmaktadır. “İkili bağlılık” veya “ikili sadakat” olarak adlandırılan durumlarla karşılaştıklarında hekimlerin önceliği, hastasına karşı bağlılığı ve sorumluluğudur. Hekim hasta ilişkisi sadakat ve güvene dayalı özel bir ilişki olduğundan, hekimlerin mesleğin temel ilkelerini zedeleyecek ve hastalarının sağlığını bozacak uygulamalar içinde yer alması kabul edilemez.

ÖNERİLER

Türk Tabipleri Birliği (TTB) bu bağlamda aşağıdaki tutum ve ilkeleri kabul eder;

  1. Hekimlerin mesleklerini uygularken öncelikli ödevi her durumda insan onurunu korumaktır. Tüm hastalarına herhangi bir ayrım yapmadan, hak ve onuruna saygılı, şefkatli ve özenli davranmaları gereklidir. Hekimler hastalarının, siyasal görüş, toplumsal veya ekonomik durum, dil, inanç, milliyet, etnik köken, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş ve diğer farklılıklarına bakmaksızın tıbbi bakım ve değerlendirmelerini yapmakla yükümlüdür.
  2. Hekimlerin mesleklerini etik duyarlılık, mesleki özerklik ve klinik bağımsızlıkla yürütmeleri zorunludur.
  3. Herkese gereksinimine göre, nitelikli ve adil biçimde sağlık hizmeti sunmaları ve her durumda hastalarının yararı için en uygun seçenek doğrultusunda davranmaları gereklidir.
  4. Hekimlik mesleğinin, insan onuruna yaraşır, tıbbi bakım ve değerlendirmeye uygun koşullarda yapılması sağlanmalıdır.
  5. Kişinin acil bir sağlık hizmetine gereksinim duyması durumunda uzmanlığı ne olursa olsun hekim, her zaman hastasının sağlığını korumak için gerekli girişimlerde bulunmaya öncelik vermelidir. Hekim, tıbbi bilgisini gerektiği gibi uygulayamayacağına karar verdiği ve hastasının başvurabileceği başka bir hekim bulunduğu durumlar dışında hastasına sağlık hizmeti vermek ve sürdürmekle yükümlüdür.
  6. Sağlık hizmeti verilirken hekim ve özgürlüğünden yoksun bırakılmış birey arasında kurulan ilişki, güvene dayalı hekim-hasta ilişkisidir. Bu güvenin sağlanması için mahremiyet korunmalıdır.
  7. Bulaşıcı hastalıklar (özellikle hepatit, HIV pozitif, verem, dermatolojik enfeksiyonlar vb.) ile ilgili bilgiler düzenli olarak hastanın kendisine iletilmeli ve diğer kişilerin sağlığını tehdit eden durumlarda bu bilginin açıklanması söz konusu olduğunda hasta bilgilendirilerek onamı alınmalıdır. Özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireyler kişisel bilgilerinin açıklanmasına onam verirlerse veya sırrın saklanması hasta ya da öteki insanların yaşamı için açık ve yakın tehlike yaratıyorsa ve bu tehlike sadece mesleki gizlilik ilkesinin çiğnenmesiyle giderilebilecekse, hastanın sırrı açıklanabilir. Aksi durumda mahremiyet hakkına saygı gösterilmelidir. Bulaşıcı hastalıklar ve koruyucu hekimlik yönünden, belirli bir tutuklu ile sürekli temas hâlinde olan kişilerin tıbbi kontrolünün yapılması cezaevi hekiminin sorumluluğundadır.
  8. Alıkoyma merkezleri veya cezaevlerinde bireysel gizliliğin ve sağlık verilerinin korunacağı ortamlar yaratılmalıdır.
  9. Hekimler, işkence ve kötü muamele iddialarının araştırılması ve değerlendirmesinde İstanbul Protokolünde yer alan etik ilkeler ve mesleki standartlara uygun davranmalıdır. İşkence ve kötü muamele iddiaları ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere, hekim tıbbi değerlendirme ve tedaviyi bireyden onam alındıktan sonra yerine getirmelidir. Karar verme yeterliliği olan bir hastanın muayenesi sırasında hekim herhangi bir biçimde zora başvurmamalı, zor uygulayarak bir hastayı değerlendirmemelidir.
  10. Hekimler, insan onuruna aykırı hiçbir eylem, tedavi ve yöntemi uygulayamaz. Bu yükümlülük, ceza yaptırımına alternatif olarak gündeme getirilen uygulamalar için de geçerlidir.
  11. Hekimler, ahlaki ve mesleki ödevleri, insan haklarının korunmasındaki özel konumları ve hak ihlallerinin de ilk tanıkları olmaları nedeniyle, insan hakları ihlallerini kayıt altına almak ve bu bireylere tıbbi bakım vermekle yükümlüdür.  Sağlık çalışanlarının tıbbi bilgi ve becerilerini, bireylerin temel haklarını çiğneyecek biçimde kullanmalarının işkenceye göz yummak anlamına geleceği; hekimlerin hiçbir durumda, işkence ve diğer kötü muamelelere katılımı, onaylaması, hoş görmesi veya göz yummasının kabul edilemez olduğu; işkenceye aktif veya pasif bir biçimde katılmalarının hekimliğin etik değerleriyle tamamen çeliştiği açıktır. Hekimler, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı ceza ve muamelelerin uygulandığı yerlerde bulunmamalıdır. İşkence ve diğer kötü muamele ile karşılaştığında, önlemek için çaba harcamalı, belgeleme, raporlandırma ve bildirimde bulunma yükümlülüklerini yerine getirerek gerçeğin ortaya çıkarılmasına katkı vermelidir.
  12. Özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireyin muayene ve tedavi ortamına “kelepçe, gözbağı ve zincir gibi kısıtlayıcılar” ile girmesine engel olmak, muayene ve tedavileri herhangi bir kısıtlayıcı olmaksızın gerçekleştirmek hekimin sorumluluğundadır. Hekim, görevlilerden bu kısıtlayıcıların çıkarılmasını talep etmeli, talep yerine getirilmediğinde ise tutanak düzenleyerek sağlık kuruluşu yöneticileri, yargı organları ve meslek odasını durumdan haberdar etmelidir.
  13. Kronik, ağır veya terminal dönem hastalığı olan özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireylere erken tanı konulması, tedavi süreçlerinin uzamaması, tedavi edilmemenin bir ceza aracı olarak kullanılmaması, düzenli olarak izlenmeleri ve yakınlarıyla görüşmeleri konusunda insan onuruna uygun bir yaklaşım esas alınmalıdır. Hekimler tıbbi gerekçeler dışında başka bir ölçüte göre hareket etmemeli, hastasının sağlığını öncelemelidir.
  14. Özgürlüğünden yoksun bırakılmış kadın, çocuk, LGBTİ+, psikiyatrik desteğe ihtiyaç duyan, engelli, yaşlı ve özel gereksinimi olan diğer bireyler daha fazla hak ihlaline uğrayabilmektedir. Hekimler, ek bakım ve korunma ihtiyaçları nedeniyle bu grupların gereksinimlerini değerlendirmede ve sağlık hakkına erişiminde özel bir çaba göstermelidir.
  15. Açlık grevleri, açlık grevcilerinin ölümü veya kalıcı zararlar görme riski doğurduğundan hekimler için değer çatışması yaratmaktadır. Bir mahpusun beslenmeyi reddetmesi durumunda, eğer hekim, beslenmeyi gönüllü olarak reddetmenin yol açacağı sonuçlar üzerinde kişinin tam ve doğru bir yargıya varabilecek durumda olduğu kanaatine sahipse, kişinin özerkliği ve tedaviyi ret hakkı korunarak bu kişiyi başka yoldan beslemeyecek ve herhangi bir tıbbi müdahalede bulunmayacaktır. Mahpusun böyle bir yargıya varma yeterliliğiyle ilgili karar, en azından başka bir bağımsız hekimce onaylanmalıdır. Beslenmeyi reddetmenin yol açacağı sonuçlar hekim tarafından anlatılmalıdır. “Yararlı olma” ve “önce zarar verme” (primumnonnocere) ilkeleri dengede tutulmalıdır. Karar verme yeterliliği olan kişilere zorla tedavi uygulanmamalı ve onları zorla açlık grevinden vazgeçirmeye çalışılmamalıdır. Karar verme yeterliğinin kaybı durumunda, kişinin yeterliliğe sahipken yapay besleme dahil olmak üzere tedaviye yönelik verdiği beyan ve istemleri dikkate alınır. Hekimlerin kişinin isteğinin ne olduğu konusunda ciddi kuşkular beslediği durumlarda, herhangi bir beyana büyük bir dikkatle yaklaşılmalıdır.
  16. Cezaevlerinde tecrit uygulamaları, yeterli ve uygun uyaran olmaması nedeniyle, bellek, duygulanım, algı, düşünce ve davranış boyutuyla bir dizi özgün ruhsal ve fiziksel sorunlara yol açmaktadır. Hekimin mesleki sorumluluğu, özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireylerin sağlığını korumak, savunmak ve geliştirmektir. Hekimler özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireylerin sağlık hizmeti gereksinimlerinin karşılanması ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla tavsiyede ve girişimde bulunmak dışında cezalandırma, tecrit uygulamaları ve bunların karar mekanizmalarına katılmamalıdır.
  17. Özerklikleri sınırlandırıldığı için savunmasız olarak kabul edilen özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireylerin, gönüllülükleri tartışmalı olabileceği için klinik araştırmalara katılımları konusunda evrensel mesleki etik ilkeler dikkate alınmalıdır. DTB Helsinki Bildirgesi’nde de belirtildiği gibi, bu kişilerin istismar edilmeleri veya ek zarar görme olasılıkları daha fazladır. Araştırmalar ancak, bu grubun sağlık gereksinimlerine ya da önceliklerine karşılık gelen ve araştırmanın bu konumda olmayan başka bir grupla yapılmasının mümkün olmadığı durumlarda etik kurul onayıyla yapılabilir. Araştırmaya katılan gönüllüler araştırmadan elde edilen bilgilerden, uygulamalardan ya da girişimlerden yararlanabilmelidir.
  18. Özgürlüğünden yoksun bırakılan bireyler alıkonulma mekânlarına kabul edildiklerinde, önleyici ve koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik hakları konusunda açık ve anlaşılır bir şekilde bilgilendirilmelidir.
  19. Özgürlüğünden yoksun bırakılan bireyler alıkonulma yerlerine ilk girdiklerinde veya herhangi bir biçimde yer değiştirmeleri halinde görevli hekim tarafından ayrıntılı olarak muayene edilerek fiziksel ve ruhsal yakınmaları değerlendirilmeli, sağlık durumları tespit edilmelidir.
  20. Cezaevi sağlık hizmetini yürüten hekimler, sadece tedavi edici değil koruyucu hekimlikle ilgili çalışmaları da yürütmekten sorumludur. Cezaevlerinin fiziksel koşullarını (sağlıklı içme suyu, barınma, ısıtma, aydınlatma, havalandırma vb), kişisel hijyen koşullarını, besinlerin miktarı, niteliği, hazırlanma ve dağıtılma koşullarını uluslararası denetim mekanizmalarının geliştirdiği ölçütlere uygun olacak biçimde denetler, raporlandırır ve iyileştirilmesi için yazılı önerilerde bulunur.
  21. Cezaevlerinde sağlık hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli olan mekân, teknik donanım, tıbbi malzeme ve ilaçlar eksiksiz olarak sağlanmalıdır. Hekim, saptadığı eksiklikleri gecikmeksizin yönetime yazılı olarak bildirmelidir.
  22. Hekimler, cezaevlerinde ilk yardım müdahalelerinin yapılabilmesi için temel gereksinimleri belirleyerek eksikliklerin giderilmesini yönetimden talep etmeli, acil müdahale gerektiği durumlarda zaman yitirmeden bir hastaneye sevk etmelidir.
  23. Hekimler, sevklerin gecikmemesi ve kişinin sağlık hizmetine ulaşmasına engel olabilecek koşulların ortadan kaldırılması için çalışmalıdır. Sevklerin kişinin tıbbi gereksinimlerine ve insan onuruna uygun olarak gerçekleştirilmesi için ilgilileri bilgilendirmeli ve uygun koşulların sağlanması için çaba göstermelidir.
  24. Hekimler gerek annesi alıkonulduğu için cezaevinde bulunan gerekse özgürlüğünden yoksun bırakılmış çocukların sağlığını ve gelişimini engelleyecek durumlara karşı önlem almalı ve çocuğun yüksek yararına uygun davranma yönünde çaba gösterir. 
  25. Gözaltı işlemleri kişinin sağlık durumunu kötüleştirmemelidir. Yetkililer, gözaltı sürecinde ortaya çıkan acil sağlık sorunlarında gerekli tıbbi bakımın sağlanması için, kişiyi zaman yitirmeden bir sağlık kurumuna göndermelidir.
  26. TTB, özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireylere sağlık hizmeti sunan hekimleri bilgilendirme ve desteklemeyi sürdürmeyi taahhüt eder.
  27. TTB, alıkonulma yerlerinde sunulan sağlık hizmetlerinin düzenli, sürekli ve nitelikli bir biçimde örgütlenmesinin, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarıyla eşgüdüm sağlanarak tanı ve tedavi hizmetlerinin bütünlüklü bir biçimde yürütülmesinin gereğini vurgular.