AİHM: Sağlık sistemindeki aksaklık yaşam hakkı ihlalidir

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, prematüre doğan bebeği ölen bir annenin başvurusunda (Başvuru No. 24109/07)  devletin yaşam hakkını ihlal ettiğine hükmetti.  Mahkeme “Bir yandan gerekli acil tedavinin sağlanmamasına neden olan koşulları ve diğer yandan, bu bağlamda iç hukukta yürütülen soruşturmaların yetersizliğini göz önünde bulundurarak, Devletin, başvurucunun bebeği ile ilgili olarak, Sözleşme’nin 2. maddesinden ileri gelen yükümlülüklerini yerine getirmediği” gerekçesiyle  başvurucuya manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Başvurucunun, 31 Mart 2005 tarihinde prematüre olarak dünyaya gelen bebeği, hastanelerin gerekli donanıma sahip olmaması nedeniyle nakil sırasında hayatını kaybetmişti. Bebeğin ölümünün ardından başlatılan adli ve idari soruşturmaların sonuçsuz kalması üzerine yapılan başvuruda AİHM, devletin sağlık hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi benzer olayların yaşanmasını önleyecek yeterli ve sorunları belirlemeye yönelik bir soruşturmanın da yapılmadığı vurgulandı.

Kararda “Devlet’in, devlet hastanesi hizmetinin ve daha genel olarak, sağlığın korunması sisteminin düzgün olarak organize edilmesiyle ve işleyişiyle yeterince ilgilenmediğini ve sorunun sadece hasta yoğunluğundan kaynaklanan öngörülemez bir yer olmayışına bağlı olmadığını göstermektedir” denilerek sağlık sisteminin bütününde devletin yükümlülüğü anımsatıldı.

Kararda ayrıca, yapılan soruşturmaların niteliği de göz önüne alınarak “Dava dosyasında,  bebeğin yaşamını şüphesiz, hatta kesin olarak, riske atan tüm bu unsurlar hakkında valilik organları ya da savcılıklar veyahut idari mahkemeler tarafından yapılan en ufak bir eleştiri ya da kınamanın bulunmaması belirleyici bir rol oynamaktadır. Ancak risk altındaki kamu menfaati göz önüne alındığında, eleştirel bir bakış açısı oluşturulması önemlidir. Tedavinin hangi koşullarda verildiğini ya da verilmediğinin ve olayların seyrinde bir etkiye sahip olabilecek olası eksikliklerin tespit edilmesi, esasen, karşılaştırılabilir hataların hastaların zararına tekrarlanmaması amacıyla söz konusu olabilecek sağlık hizmetlerindeki aksaklıkları gidermek için gereklidir” denildi.

Mahkeme gerekçesinde, kamu sağlık hizmetlerinin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğinin araştırılmaması da hak ihlali nedenleri arasında gösterilerek şu ifadelere yer verildi: “Ancak hiç kimse, yenidoğanların acil servise kabul edilmesi ya da yenidoğan servisleri arasındaki koordinasyon konusunda uygulanabilir protokollerin uygulanma şeklini kontrol etmeye ve bu servislerde gerekli görülen teçhizatın bulunmamasının nedenlerini – ve bilhassa arızalı kuvöz sayısını- tespit etmeye çalışmamıştır Esasen, davayla ilgili olarak başvurulan ulusal mahkemelerden, somut olayda tespit edilen eksiklilerin kamu sağlığı hizmetinin gereklilikleriyle ve hastane yönetmeliğiyle bağdaşıp bağdaşmadığını, şayet bağdaşıyorsa hangi ölçüde bağdaştığını araştırmak ve gerektiği takdirde, bu bağlamda sorumluları belirlemek amacıyla hareket etmeleri yasal olarak beklenebilir”.

Yargı sisteminin yaşam hakkı ihlali karşısındaki tutumu da eleştirilen kararda “Türk yargı sisteminin söz konusu feci olaya karşılık verme şekli bebeğin ölümünün kesin koşullarını aydınlatmaya elverişli değildi. Soruşturma, özellikle, sağlık hizmetleri idaresindeki kusurlarla ilgili olarak daha önce tespit edilen temel unsurların hiçbiri herhangi bir soruşturmaya konu olmadığından tamamlanmamıştır” gerekçesiyle gerekli soruşturmanın yürütülmemesi de hak ihlalinin unsuru olarak kabul edildi.

Karar için...