Biz camiyi kirletmedik, siz hukuku kirlettiniz!

Gezi sürecinde Bezm-i Alem Valide Sultan Camii'nde yaralıları tedavi ettikleri için 2 hekim meslektaşımızın 12 şer ay hapis cezası ile cezalandırılması ve meslektaşlarımızla birlikte yargılanan 255 kişiden 244 kişi hapis cezası alması üzerine, 25 Ekim Pazar günü saat 12:00 de Bezm-i Alem Valide Sultan Camii önünde bir basın açıklaması düzenlendi.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğ (TMMOB), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) yetkilileri ve HDP İstanbul milletvekili Beyza Üstün’ün de destek amacıyla katıldığı basın açıklamasında, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç; tarihe kara bir leke olarak geçecek bu karar ile ilgili sürece anlatmak için burada olduğumuzu belirterek şunları ifade etti;

İktidar sadece bir ceza vermedi aslında, birçok şeyi kirletti. Bu hekimlikti, bu adaletti, bu hukuktu, bu insanlıktı. Biliyorsunuz bu kirliliğe önce başladılar. İlk başta kamuoyuna deklare ettikleri çok iğrenç bir iddia vardı; insanlar camiye girerek içki içmeye başladılar haberini yaymaya çalıştılar. Ama 23 Cuma günü yargı, bu kadar kirli bir karar vermesine rağmen, bunun bir iftira olduğunu hukuken de tescil etmiş oldu.

Daha sonra söz alan Türk Tabipleri Birliği İkinci Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel; arkadaşlarımızın yaralı insanlara yardım etmeleri, tıbbi müdahalede bulunmaları nedeniyle ceza aldıklarını ifade ederek, şöyle konuştu:

"Aslında yaralı insanlara müdahale etmemek suç sayılmalı. Biz hekimler Gezi olaylarında, biz hekimler Suruç’ta, biz hekimler 10 Ekim’de Ankara’da yardım ihtiyacı olan her yerde herkese yardım ettik ve yardım etmeye devam edeceğiz. Gezi olayları sırasında dilekçeler verdik ve dedik ki, biz de aynısını yaptık. Aynı tıbbi desteği verdik, aynı acil müdahaleleri yaptık. Bu arkadaşlarımız suçluysa biz de suçluyuz dedik. Burada bir kez daha ilan ediyorum. Son söz olarak tekrar ifade ediyorum. Bu arkadaşlarımız onurlu davranmışlardır. Bu arkadaşlarımız mesleklerini yerine getirmişlerdir. Onların yanındayız, onların yaptığı ve suç sayılan şeyleri yapmaya devam edeceğiz. Çünkü hekimlik değerlerimiz bunu gerektiriyor."

Ardından söz alan İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez; “Biz hekimlik mesleğine atıldığımız vakit yemin ettik. Bu yeminde, dünyanın her yerinde hekimlerin söylediğini söyledik. İnsan salığını, insan hayatını, insan bütünlüğünü daima ön planda tutacağız; her şeyden kutsal, her şeyden önemli sayacağız. Biz gezide ve burada, bu camide arkadaşlarımız bunu yaptı, başka bir şey yapmadı. Biz savcılara, hakimlere, hukukçulara sesleniyoruz: siz de mesleğe atıldığınızda ettiğiniz yemine sadık kalın, buradaki hekimler gibi. Sadık kalmalısınız, çünkü vardığınız karar baştan aşağı yanlış, uluslararası hukuk kaidelerine göre yanlış ve biliyorsunuz ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden bu er geç dönecektir ve siz müşkül durumda kalacaksınız, ülkemiz müşkül durumda kalacak. İkincisi, Osmanlıyız diyorsunuz, Osmanlı’yı övüyorsunuz, ama Osmanlı tarihinde yapılanlarla da çelişiyorsunuz. Balkan Harbi’nde kolera salgını varken, binlerce asker hasta olarak İstanbul’a döndükleri vakit, o zamanki belediye reisi Cemil Paşa, İslam’ın o zamanki en üst makamı Şeyhülislam’a gitti ve “bana en büyük üç camini ver, ben burada hasta bakacağım” dedi. Şeyhülislam Cemalettin Efendi, hiç tereddüt etmeden, Yeni Cami, Ayasofya Camii ve Sultanahmet Camii’ni verdi. Neden? Çünkü düzgün bir din adamıydı ve biliyordu ki cami sadece insanların manevi sıkıntılarının giderilmesinde değil, gerçek yaralarının sarılmasında da aracı olabilir, hizmet verebilir bir mekan teşkil etmektedir. Demek ki, Osmanlı tarihine bakarsan yanlış yapıyorsun, uluslararası hukuka bakarsan yanlış yapıyorsun, ettiğin yemine bakarsan yanlış yapıyorsun. Ey hakimler, ey savcılar, ey hukukçular bir an önce doğru yola gelin, sizden bunu istiyoruz.” sözleriyle düşüncelerini paylaştı

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu ise; “Nefes almanın, hayatta kalmanın, konuşmanın bile zul kabul edildiği dönemlerden geçiyoruz ne yazık ki. Bugün bu ülkede iki farklı zihniyet var. Yaşadığımız her şey bu iki zihniyet üzerinden şekilleniyor. Bir tarafta; her şeye baktığında, ağaca, denize, insanlara, çocuklara, gençlere, kadınlara, madene, işçiye, yollara, inşaatlara; her şeye, ama her şeye baktığında para, rant gören bir zihniyet. Diğer yanda; aynı insana, denize, ağaca, kadına çocuğa baktığında; insanı, hayatı, eşitliği, özgürlüğü, adaleti, güzelliği, iyiliği gören bir zihniyet. Aslında burada yaşananlar, bu ülkenin onuru olan, ve bu ülkenin tarihindeki en önemli kırılma noktalarından biri olan ve o günden beri söylediğimiz gibi, hiçbir şeyin artık bu ülkede eskisi gibi olmadığı Gezi direnişi, Haziran isyanının kahramanlarını yargılayan ve doğrudan siyasi iktidarın talimatıyla 244 arkadaşımıza ceza veren bu zihniyetin sonucu. Bu zihniyet, ayın zamanda Soma’da, yerin yedi kat dibinde 301 maden işçisini katlettiğinde, oradaki insanları, işçileri yaşatmak yerine, oradaki taşeron sistemini nasıl daha iyi çeviririm, dolayısıyla nasıl daha fazla işçinin ölümüne sebep olurum diye bakar. Biz ise orada, yerin yedi kat dibinde, inşaatın 35.katında, madende, inşaatta, tersanede insanları nasıl yaşatırız, çalışırken yaşamlarını nasıl güvence altına alırız diye bakarız. İşte olay bu kadar açık, bu ülkede iki zihniyet var. Bir tanesi, ölüm, katliam; bu ölüm ve katliam düzeni üzerinden baskıyla, zorla, tomayla, biber gazıyla iktidarını sürdürmeye çalışanlar; bir tarafta da, eşitlik, özgürlük, adalet, barış, insanlık için bu ülkeye sahip çıkanlar. Bu ülke sahipsiz değil, bu ülke halkları sahipsiz değil, bu ülkede daha doğmamış çocuklarımız sahipsiz değil. İşte biz bu sorumluluk ve bu bilinçle her türlü baskıya rağmen, bu verdikleri cezalara rağmen bu sürecin sorumlularını, başta o kendini çok güvende hissettiği sarayda otururken, kendini güvende zanneden kişi olmak üzere hepsinden hesap soracağız şeklinde konuşarak; bu bütün arkadaşlarımıza, yitirdiğimiz tüm yoldaşlarımıza ve daha doğmamış çocuklarımıza sözümüz olsun” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Daha sonra, hazırlanan basın açıklaması İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. İncilay Erdoğan tarafından okundu.

 

 

25.10.2015

Basın Açıklaması

Bütün Gezi Doktorları, Bütün Gezi Direnişçileri Onurumuzdur

BİZ CAMİYİ KİRLETMEDİK/SİZ HUKUKU KİRLETTİNİZ!

Cuma günü Gezi Direnişi süresince farklı tarihlerde, farklı yerlerde haklarında işlem yapılan, birbirleriyle ilişkileri olmayan 255 yurttaşımızın içine doldurulduğu “torba” Gezi davasının 48. duruşması vardı.

Mahkemenin karar vermesi beklenmiyordu. Çünkü; şimdiye kadarki bütün duruşmalarda bu yöndeki talepleri, yargılanan herkesin ifadesinin alınmadığı, tamamlanmadığı, tanıkların hepsinin dinlenmediği gerekçesiyle reddediyordu.

Karar verilmesi beklenmiyordu ama önemli bir duruşmaydı.

Gezi Direnişi sırasında yandaş medya tarafından uydurulmuş, bizzat dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da tekrar edilmişti: “Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler. Elimizde görüntüleri var, Cuma günü yayınlayacağız.”

Aradan yüz yirmi iki Cuma geçmişti.

Görüntüler yayınlanmadığı gibi iddianın uydurma olduğu bizzat yandaşlar tarafından itiraf edilmişti.

Önemli bir duruşmaydı; Dolmabahçe Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nin güvenlik görevlileri tanık olarak dinlenecekti.

Duruşmaya geldiler ve camide içki, sigara içildiğini, herhangi bir şey tüketildiğini görmediklerini; camiye sığınan yaralıların ve onlara yardım eden doktorların camiye hiçbir zarar vermediklerini anlattılar.

“Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler.” iftirası, bir kez daha mahkûm oldu.

Duruşma haberi, 24 Ekim Cumartesi günü, 1 Kasım seçimlerine sekiz gün kala yani, basın organlarında böyle yer alacaktı.

Ama öyle olmadı.

Yargılanan herkesin ifadesinin alınmadığı, tamamlanmadığı, tanıkların hepsinin dinlenmediği gerekçesiyle aylardır kararını vermeyen mahkeme; aynı koşullar devam ettiği halde, “zamanlaması manidar”dır ki, tutumunu değiştirdi ve 243 yurttaşa ceza yağdırdı!

Aralarında iki meslektaşımız da var: Adli Tıp Uzmanı Dr. Erenç Yasemin Dokudan ve Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Sercan Yüksel.

2 Haziran 2013 gecesi AKrep’lerden, TOMA’lardan, biber gazlarından, plastik mermilerden kaçarak Dolmabahçe Camii’ne sığınan yaralılara sağlık hizmeti verdikleri için, bu sırada kullandıkları tıbbi malzemelerin atıklarını yerlere attıkları iddiasıyla “ibadethaneyi kirletme(!)” suçundan ceza aldılar.

Dünyada şimdiye kadar hiçbir çağda, hiçbir tarihte, hiçbir coğrafyada, hiçbir ülkede, hiçbir siyasi rejimde, hiçbir hekime verilmemiş; verilmesi hiçbir hakimin aklından dahi geçmemiş bir ceza.

Onar ay hapis!

Hemen belirtelim ki;

Başta bu davada ceza alanlar olmak üzere bütün Gezi direnişçileri;

Başta Dr. Erenç Yasemin Dokudan ve Dr. Sercan Yüksel olmak üzere bütün Gezi doktorları, bütün Gezi sağlıkçıları ONURUMUZDUR!

Ve devam edelim ki;

Eğer hastaları, yaralıları tedavi etmek suçsa, biz bu suçu bu topraklarda,  İstanköylü Hipokrates’ten, Bergamalı Galenos’tan bu yana binlerce yıllardır işliyoruz!

İŞLEMEYE DE DEVAM EDECEĞİZ.

Gezi’de, Suruç’ta, Cizre’de, Silopi’de, Ankara’da olduğu gibi bundan sonra da zalimin zulmüne, Saray’ın Saltanatına karşı yiğitçe direnen bütün halkımızın yanında olmaya, yardımına koşmaya, yaralarını sarmaya, acılarını-ızdıraplarını dindirmeye, dertlerine derman olmaya devam edeceğiz.

İnsan yaşamına anne karnına düştüğü andan itibaren duyduğumuz saygının gereği DEVAM EDECEĞİZ!

İnsana duyduğumuz sevginin gereği DEVAM EDECEĞİZ!

İnsan hayatına adanmış mesleğimizin gereği DEVAM EDECEĞİZ!

Ant olsun ki; DEVAM EDECEĞİZ!

Şart olsun ki; DEVAM EDECEĞİZ!

Söz veriyoruz ki; DEVAM EDECEĞİZ!

Herkes bilsin ve hiç kimse endişelenmesin ki;

ZALİMİN AKrep’i, TOMA’sı, biber gazı, mermisi, ZULMÜ VARSA,

MAZLUMUN yüreği insan sevgisi, gönlü hekimlik aşkı, vicdanı mesleki sorumluluğuyla dolu HEKİMLERİ VAR!

(Ve biz biliyoruz ki; MAZLUMUN AHI, İNDİRİR ŞAHI!)

Ve tarihe not düşüyoruz ki;

BİZ CAMİYİ KİRLETMEDİK/SİZ HUKUKU KİRLETTİNİZ!..

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ

İSTANBUL TABİP ODASI