Son yıllarda cinsel kimlikle yasa değişikliği çalışmaları kamuoyunda tartışılmıştır ve 11. Yargı Paketi kapsamında bu alanda değişiklikler yapılması planlanmaktadır. İlgililerce açıkça bilgi verilmese de bu çalışmaların, cinsel kimlik çeşitliliğini, kimliğin ifade edilme ve dışavurulma biçimlerini, bu konularda bilgi ve görüş paylaşılmasını, hak savunuculuğu yapmayı ve örgütlenmeyi suç haline getirecek olması endişe verici bir durumdur. Bu girişimlerin cinsiyet uyum süreci kapsamında sağlıkla ilgili uygulamalara cezai yaptırımlar getirdiği, cinsiyetin yasal kayıtlarda değiştirilmesiyle ilgili koşullarda keyfi değişikliklerle uyum süreciyle ilgili tıbbi desteğe erişimi sınırladığı, güncel tıbbi önerilerle bağdaşmayan koşullar tanımladığı görülmektedir. Bu yaklaşım, yasa yapıcıların toplum sağlığını gözeterek, ayrımcılıktan uzak, temel insan haklarını ihlal etmeyecek şekilde çalışma yükümlülükleriyle, ayrıca sağlık çalışanları ve sağlık hizmeti ile ilgili düzenlemeler bilimsel ilkelerin gerekleri ve tıp etiği ile bağdaşmamaktadır. Cinsel kimlik ve ifadesi ile ilgili çeşitlilikler hastalık değildir. Tıbben gerekli sağlık hizmetini sürdürmek ve bu hizmete erişmek suç değildir. Sağlık hizmetine kimliğe göre değil ihtiyaca göre ve ayrımcılık kaygısı duymadan erişmek en temel insan hakkıdır.

Yargı paketi taslağında suç olarak tanımlanan ancak sosyal yaşamda da tıp açısından da olağan bir çeşitlilik olarak ele alınan cinsiyet ifadesi, toplumsal cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim çeşitliliklerinin toplumsal anlamda önemli karşılığı bulunmaktadır. Doğumda belirlenen cinsiyet hiçbir toplumda, hiçbir coğrafyada, hiçbir çağda mutlak bir şekilde kişilerin giyim, görünüm, davranış özelliklerini belirlememiştir. Hiçbir koşulda kişiler bu yönleriyle aynı cinsiyetten diğer kişilerle bire bir benzerlik göstermemektedir. Birçok toplumda iktidar sahiplerinin cinsiyetlere atadığı roller belirli ve sabit olsa da, bunun gerçeğe uymadığı, cinsiyet ifadesinin biyolojik olarak belirlenmediği, bu beklenti ya da dayatmanın politik bir duruşu yansıttığı bir gerçektir. Sadece kalıplaşmış belirli ifadelerin meşru görülmesi sıklıkla bundan çıkarı olan egemenlerin düzeni sürdürmekle ilgili çabalarına karşılık gelmektedir. Doğumda belirlenen cinsiyet; cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi de belirlememektedir. Ayrıca insanın biyolojik özellikleriyle belirlenmeyen cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimin toplum içinde görünürlükleri, haklarının tanınması, akran etkisi ya da bilimsel gerçeklerin ifade edilmesiyle de belirlenemez. İnsanların çeşitlilik gösteren bu yönlerinin yasaklanarak yok edilemeyeceği gibi teşvik edilerek artırılamayacağı da bilinmektedir.

Birçok toplumda damgalanmaya maruz kalan bu grupların ayrımcılık karşısında korunması ve desteklenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda hekimlerin, koruyucu ruh sağlığı hizmetleri, psikososyal destek ve tıbbi danışmanlık sunmaları gereken pozisyonlarda cezai yaptırımlarla karşılaşabileceği düşüncesi de asla kabul edilemez. Toplumsal kutuplaşmayı, nefret söylemlerini ve şiddeti besleyen her düzenleme, toplum ruh sağlığını, toplumsal barışı bozar ve sağlık sistemine ek yük getirir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün Uluslararası Hastalık Sınıflandırması’nda (ICD-11) cinsiyet uyuşmazlığına ilişkin başlıklar, damgalamayı azaltmak ve ihtiyacı olan bireylerin sağlık hizmetine erişimini güçlendirmek amacıyla ruhsal bozukluklar bölümünden çıkarılmıştır. Dünya Tabipleri Birliği cinsiyet uyuşmazlığı olan kişilere ayrımcılık kaygısı yaşamadan başvurabilecekleri, erişilebilir, en üst düzeyde ve bilimsel kanıtlar doğrultusunda geliştirilmiş standartlara uygun sağlık hizmeti sunulması için hekimlere ve siyasal iktidarlara çağrıda bulunmuştur. Ulusal ve uluslararası tıp uzmanlık kuruluşları cinsiyet uyum sürecinin belirli koşullar altında, uzman klinik ekipler gözetiminde, bireyin yüksek yararı doğrultusunda uygulanmasını uzun süredir önermektedir. Bu uygulamaların, kılavuzlar doğrultusunda yürütüldüklerinde, kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik haline olumlu etkileri on yıllardır bilinmekte ve araştırmalarla gösterilmektedir. Hekimler bu tedavi kılavuzlarını mesleki özerklik ve etik ilkeler çerçevesinde, hastanın üstün yararını gözeterek takip eder. Hiçbir tıbbi ve hukuki dayanağı olmaksızın 25 yaş sınırı çizilmesi açıkça insan ve sağlık hakkı ihlalidir. Hekime ait olması gereken tıbbi kararlar suni bir biçimde inşa edilmiş cezai yaptırımlara maruz kaldığında kişilerin sağlık hakkına erişimi zorlaşır ve bundan toplum sağlığı da dolaylı olarak olumsuz olarak etkilenir ve kırılgan hale gelir. Bu durum gecikmiş başvuru, tedavide kesinti, anksiyete, depresyon, intihar düşüncesi ve davranışlarında artış gibi önemli halk sağlığı sonuçlarına yol açabilir.

Ceza hukukunun toplumsal cinsiyet kimliğine ilişkin ifade ve varoluş alanlarına genişletilmesinden hemen vazgeçilmelidir. Cinsiyet uyum süreçlerine ve bu süreçlerdeki tıbbi desteğe erişimi sınırlayan her düzenleme geri çekilmelidir. Yaş eşiklerinin keyfi biçimde yükseltilmesi ve tıbbi kurul süreçlerinin ağırlaştırılması, kanıta dayalı tüm bilimsel dayanaklara aykırıdır. Hasta yararı ile bağdaşmamaktadır.  Hekimlerin mesleki uygulamalarını hedef alan tüm cezai hükümlerden mutlak olarak uzaklaşılmalıdır. Tıbbi kararlar, mesleki özerklik ve etik ilkeler doğrultusunda yürütülmelidir. Mevzuat değişiklikleri, TTB, ilgili uzmanlık dernekleri, bilimsel kurullar, hukuk örgütleri,  insan hakları örgütlerinin işbirliğiyle ve konunun doğrudan öznelerinin temsil edildiği, bilimsel ve toplumsal bir süreçle ele alınmalıdır. Sağlık hizmetlerinin kapsamı genişletilmeli, kapsayıcı dil ve eğitim programlarıyla damgalama azaltılmalı, yanlış bilgilendirme ile etkin mücadele edilmelidir.

Sağlık, politik çıkarların gözetileceği bir alan değildir. Kamu yararı için, her bir adımında, yıllarca süren çalışmalar sonucunda elde edilen bilimsel kanıtlar ve etik ilkelere göre kararlar almak esastır.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Türk Tabipleri Birliği LGBTİ+ Çalışma Grubu

Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu

Türk Tabipleri Birliği İnsan Hakları Kolu