Bugün 4 Şubat Dünya Kanser Günü. Dünyada her yıl 12,7 milyon kişi kanser tanısı alıyor. Büyüyen ve yaşlanan nüfusta bu sayının daha da artması bekleniyor. Ölüm nedenleri arasında; gelişmiş ülkelerde birinci sırada, gelişmekte olan ülkelerde de ikinci sırada yer almaktadır. Günümüzde kanser tedavilerinin gelişmesinin ve erken tanı imkânı sağlayan tarama programlarının hayat kurtarıcı olmasına karşın; dünyada halen yaklaşık 10 milyon kişi kanser nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Dünyadaki ölümlerin yaklaşık 6’da 1’inin; Türkiye’de ise ölümlerin yaklaşık 5’te 1’inin nedeni kanserdir. Kanser gelişiminde çok sayıda faktör etkili olabilir. Kanserlerin tipi bu faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Biyolojik, davranışsal, çevresel ve mesleki faktörler kanser gelişiminde önemlidir. Bazı durumlarda da kanser gelişimi riski bazı faktörlerin kombinasyonuyla ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tüm kanserlerin %80’ini doğrudan ve dolaylı çevresel faktörlerle ilişkilendirmektedir. Bu nedenle, çevresel faktörlerin kontrolü ve koşulların iyileştirilmesi; kanser ve kanser ölümlerinin kontrol edilmesinde önemlidir. Buna ek olarak eşitlikçi ve kapsayıcı sağlık sistemleri ile risk faktörlerinin kontrolü, kanser tarama, erken tanı, tedaviye erişimin sağlanması önemlidir. Düşük gelirli ülkeler ile yüksek gelirli ülkeler arasında erken tanı ve tedaviye erişim gibi konularda büyük eşitsizlikler yaşanmaktadır. Sağlığın bir hak olarak görülmediği ülkelerde yaşayanların kanser tarama, erken tanı ve kapsamlı tedavi olanaklarına erişimi çok zayıftır.

Kanser nedenleri arasında bireysel faktörlerin başında tütün kullanımı gelmektedir. Tütün ve tütün mamulü kullanımı ile yapılması gereken mücadelede aksamalar olduğu, gerekli politik iradenin gösterilmediği gözlemlenmektedir.

Kanser nedenleri arasında yer alan çevresel faktörlerin başında da hava kirliliği gelmektedir. Uluslararası Kanser Ajansı hava kirliliğini kesin karsinojen olarak açıklamıştır. Buna göre kirli dış ortam havası akciğer kanserine neden olmaktadır. Kirli havanın mesane ve meme kanserine neden olduğu yönünde de önemli kanıtlar bulunmaktadır.

Hava kirliliğine yol açan etmenler bakımından ülkemizdeki durum ise endişe vericidir. Kullanılan fosil yakıtlar, ekolojik yıkıma bağlı olarak ortaya çıkan orman yangınları, sanayi atıkları bu etmenlerin başında gelmektedir. Ne yazık ki eski binaların önlem alınmadan yıkılmasına, eski gemilerin sökülmek üzere ülkemize getirilmesine, çimento fabrikaları ve kömürlü termik santrallerin bacalarından kanserojen maddelerin salınımına seyirci kalınmaktadır. Bunların sonucunda ülkemizde soluduğumuz hava kanserojen deposuna dönmüştür.

İkinci yılını geride bırakacağımız pandemi süreci de kanser hastalığıyla mücadeleyi olumsuz etkilemiştir. Pek çok kişi, pandemi koşulları nedeniyle alması gereken sağlık hizmetini ertelemiş; yurttaşların tarama, tanı ve tedavi ihtiyaçları karşılanamamıştır. Pandeminin sınıfsal eşitsizlikleri artırmasının getirdiği kötü beslenme, sağlıksız çalışma koşulları, işsizlik gibi nedenlerin yanında evlere kapanarak hareketsizleşmemiz, ev içinde radon gazı gibi iç mekân hava kirliliğine daha çok maruz kalmamız kanser riskini artırmıştır. Buna ek olarak; doğa talanı ve tahribatına pandemi döneminde bile hız kesmeden devam edilmesi, kanser üzerindeki olumsuz çevresel faktörlerin etkisini artırmıştır.

Pandemi döneminde birçok sağlık hizmetinin ertelenmesine benzer şekilde kanser taramaları ve onkoloji muayeneleri gibi kritik alanlarda da büyük aksamalar yaşanmıştır. Türkiye’de pandemi öncesinde birinci basamakta kanser taramaları ile her yıl 20 binden fazla kanser erken evrede tespit edilebilirken, pandemi sürecinde kanser taramalarının anlamlı boyutta aksaması nedeniyle binlerce kişide kanserin erken evrede tespit edilme olanağı zayıflamıştır. Onkoloji hastaları sağlık kuruluşlarına önceki yıllara göre daha ileri evrede gelmektedirler. Kapsayıcı ve olağan dışı durumlara cevap veremeyen sağlık sistemimiz nedeniyle korkarız ki önümüzdeki dönemde kanser ölümlerinde artış yaşanacaktır.

Ülkemizde kanser istatistikleri raporu, en son 2021 yılında yayımlanan “2017 Kanser İstatistikleri Raporu”dur. Sağlık Bakanlığı’nın güncel verileri şeffaf bir şekilde açıklamama eğilimi, bu raporların yayımlanma zamanları konusunda da göze çarpmaktadır. Bilim insanlarının 2017’nin verileriyle 2022’yi tahlil etmek zorunda kalmaları kabul edilebilir değildir. “2017 Kanser İstatistikleri Raporu”na göre ülkemizde o sene 180 bin 288 kişinin kansere yakalandığı tahmin edilmektedir ve Türkiye’de yıllık kansere yakalanma oranı dünyadaki orandan fazladır. Pandemi öncesi TÜİK ölüm nedenleri istatistiklerine baktığımızda; iyi ve kötü huylu tümörler nedeniyle ölüm sayıları 2015’te 79 bin 160, 2016’da 80 bin 577, 2017’de 81 bin 886, 2018’de 83 bin 163, 2019’da ise 80 bin 186’dır. 2021’in haziran ayında yayımlanması gereken 2020 Ölüm ve Ölüm Nedeni İstatistikleri ise aradan neredeyse sekiz ay geçmesine rağmen halen yayımlanmadığı için 2020 yılında kaç kişinin kanserden öldüğünü bilmemekteyiz. Güncel, doğru ve güvenilir sağlık verilerine erişimde ciddi sorunlar yaşanmaktadır.

Türkiye’de üç kanser için ulusal tarama programı uygulanmaktadır; bu kanserlerden (kolon-rektum, meme, serviks) son beş yılda yıllık 10-13 bin arasında yurttaşımız hayatını kaybetmektedir. Başka bir ifadeyle; ulusal kanser tarama programı dışında kalan kanser nedenli ölümlerin sayısı, ulusal kanser tarama programı kapsamındaki kanserler nedeniyle ölümlerin beş katından fazladır. Anlaşılmaktadır ki kansere karşı mücadele için sadece erken tanı sağlayabilecek yöntemleri yeterli olmamaktadır. Kanserle mücadele için kanserin nedenleri incelenip bütünlüklü bir mücadele yürütülmelidir.

Özetle, kanser nedenleri arasında yer alan bireysel ve çevresel faktörler ile mücadele etmeyi önceleyen bir politik iradeye ihtiyaç vardır. Kanser erken tanı, tarama ve kapsamlı tedavisinde; pandemi gibi olağandışı koşullara bile hazırlıklı olan bir sağlık sistemi yapılanmasına gereksinim vardır. Konuyla ilgili gerekli önlemlerin alınabilmesi için de sağlık verilerinin doğru bir şekilde toplanması, güncel olarak şeffaflıkla paylaşılması gerekmektedir. Tüm bunların sağlanabilmesi için sağlık sistemleri de toplumun sağlık hakkını ve halk sağlığını önceleyen şekilde yapılandırılmalıdır. Bizi kansere götüren nedenlerin altında kapital (para) ve kâr hırsı, yani kapitalizm olduğu akılda tutulmalıdır. Çözüm de kapitalizmin yarattığı eşitsizlikleri önlemek başta olmak üzere buna yönelik olmalıdır.

Pek çok sağlık sorununun çözümünde olduğu gibi kanserle mücadelede de tek reçete geçerlidir: Eşitsizliklerin kaynağı kapitalizmle mücadele!

Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi