“... Para hesap eder gibi hesaplıyorlar bizi,
Savaş da bu hesabın ucunda…”*
Dünyanın farklı coğrafyalarında yalnızca yirmi gün arayla iki ayrı “Barış Günü” var. İki ayrı barış talebi, tam da iki kutuplu bir hayatın kendisidir. Bu kutuplaşmalar ve savaşlar ise bitmeyen paylaşımın ve Brecht’in dediği gibi tüm canlıları sermayeye tahvil eden egemenlerin eseridir. İkinci Paylaşım Savaşı’nın 1 Eylül gününde başlamadığını çok iyi biliyoruz. Üretim ilişkilerindeki krizler derinleştikçe egemenler ürettikleri bahanelerle en kolay harcayabileceklerini, canları sahaya sürüp, adına düşmanlık, vatanseverlik, hainlik deyip düşmanlıkları körüklemeye devam ediyorlar.
Şehirlerin, yaşam alanlarımızın ve doğanın tüketilmesi, yoksulluk, hastalık ve sakatlıklar, derinleşen sömürü ve zorla yerinden yurdundan edilenlerin göçleri çatışma ve savaşlarda artarak sürüyor. Bu savaş halinin getirdiği yıkımların son örneği Filistin’de yaşanıyor. Gazze ve Batı Şeria’da sadece son on ayda yaşamını yitirenlerin sayısı 41 bini geçti, yaralananların sayısı 100 bine yaklaştı, evsiz kalanların sayısı yüzbinler ile ifade ediliyor, 500’ün üzerinde sağlık kurumu doğrudan hedef alınıp zarar görmüş durumda.
Yüzbinlerce insanın ve milyonlarca canlının ölümü, temiz suya, güvenli gıdaya ve sağlık hizmetlerine erişimin neredeyse tükenmesi, on milyon insanın yeterli gıdaya erişiminin olmaması, milyonlarca çocuğun yarı açlıkla karşı karşıya kalması, savaştan etkilenenlerin %70’ten fazlasının çocuk olması, savaş boyunca haftada binlerce çocuğun önlenebilir hastalıklardan kaybedilmesi, insan kaçakçılığının çocukları ve kadınları hedef haline getirmesi, savaş alanlarında işkence, açlık ve susuzluktan insanların kırımı… Her biri savaşların birer halk sağlığı sorunu olduğunun kanıtı!
Türkiye’de yaşayan bizler, sadece bölgemizde değil, ülkemizde de çatışmaların yarattığı acıların en yakın tanıklarıyız. Barışa ve kardeşliğe olan inancımıza ve ihtiyacımıza rağmen, her geçen gün daha fazla şiddetin parçası haline getiriliyoruz. Siyasi çatışmalar, toplumsal çatışmaları derinleştiriyor.
İşte bu nedenle sürdürülebilir demokratik bir hayat için barışçıl bir ortam dışında seçeneğimiz yoktur. Ve bugün barışa yapılan her çağrı; aynı zamanda emperyalizme karşı eşit, özgür, adil ve sömürüsüz bir dünya çağrısıdır.
Biz bu ülkenin işçileri, kamu emekçileri, mühendis, mimar ve şehir plancıları, hekimleri, üretenleri olarak; çatışmaların ve silahların sustuğu, komşularıyla dostluk içinde olan, sınırları içindeki farklı inançların, kültürlerin, kimliklerin eşitlik, özgürlük ve adalet içinde yaşayabildiği bir ülke istiyoruz.
Savaşsız, sömürüsüz bir dünya bizlerin ellerinde, dayanışmayla kurulacaktır. Tüm insanlığı bu umudu büyütmeye çağırıyoruz. Barış içinde kutlayacağımız o güne kadar;
1 Eylül Dünya Barış Günümüz kutlu olsun!
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK)
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)
Türk Tabipleri Birliği (TTB)
* Bertolt Brecht, Çağrı