Sağlık Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü 25.02.2022 Tarih ve E-49635782/929 sayılı yazısında;

“(…) Gelinen noktada kamunun yetkili mercileri sağlık çalışanlarının haklı talep ve beklentilerinin en üst seviyede farkındadır. Bu bakımdan görünürlük ihtiyacı ortadan kalkmış ve kamu konu ile ilgili çalışmalarını ilgili tüm bakanlıklar nezdinde başlatmıştır. En kısa sürede sorunların ortadan kalkacağı, haklı taleplerin en makul ölçüde karşılanacağı bilinmelidir. Ancak yukarıda açıkladığımız hususlar çerçevesinde, bu iş ve işlemlerin vatandaşlarımızın temel hakkı olan sağlık hizmetini aksatmaya sebep olması hiçbir gerekçeyle mazur görülemez.

Bu nedenle sağlık çalışanlarının üstelik küresel salgın döneminde sağlık kamu hizmetini, görevini terk ederek veya başka suretle hukuka aykırı şekilde aksatması sonucunu doğuran her türlü davranışının disiplin mevzuatı içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir” denilmiştir.

Ancak Anayasa ve Devlet Memurları Kanunu başta olmak üzere ilgili mevzuat, kamu çalışanlarının haklarını korumanın da idarenin görevi olduğunu söylemektedir.

Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, kamu çalışanlarının işvereni olarak örgütlenme özgürlüğü ile hak taleplerinin duyurulmasına yönelik çabaların sınırını belirlemeye çalışarak sayılan hakları ihlal etmiştir. Kaldı ki yazıda pandemi koşullarında sunulan sağlık hizmetlerinden söz edilirken salt vatandaşlara sunulması zorunlu sağlık hizmetlerinin anılması, sağlık çalışanlarının da çalışan ve yurttaş olarak sağlıklı ve insan onuruna yaraşır bir iş ve işyeri hakkının göz ardı edildiğini göstermektedir. Salgında hastalanan ve hayatını kaybeden sağlık çalışanlarına dair kamuoyuna açıklama yapmayan, COVID-19'un meslek hastalığı sayılması için gerekli gayreti göstermeyen, tüm kamu çalışanları için kabul edilen riskli gruptakiler için idari izin hakkını kullandırmayan, izin ve emeklilik dilekçelerini idari birimlere talimat vererek kayda aldırmayarak temel dilekçe hakkını dahi tanımayan, sınır içinde ve dışında askeri birimlere hekimlerin muvafakatini dahi almadan geçici görevlendirme yapmasına karşın mali haklarını da garanti altına almayan, döner sermaye ek ödemelerini sağlık kuruluşlarının mali olanaklarına teslim eden, salgın koşullarına uygunluğu işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından denetlenmeyen kurum ve kuruluşlarda sağlık çalışanlarını çalışmaya zorlayan ve her gün onlarcası yaşanan sağlık çalışanlarına yönelik suçlarda hakiki bir tedbir almayıp sağlık çalışanını yalnız bırakan, eylemi ve söylemi ile bu suçların karşısına çıkmayan kamu işvereninin, sayılanlar ve daha fazlasına ilişkin bugüne kadar tek bir somut açıklaması, eylemi, düzenlemesi olmadığı asıl hakikattir. 

Hekimlerin çalışma koşullarının ve ücretlerinin iyileştirilmesi, iş, gelir ve mesleki bağımsızlığın güvence altına alınması, hekime yönelik şiddetin önlenmesi, COVID-19’un meslek hastalığı sayılması için talep edilen yasal düzenlemelerin yapılmaması ve nitelikli sağlık hizmetine engel uygulamaların hayata geçirilmesi nedeniyle konuya dikkat çekilmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınacağı açıklanmasına karşın bugüne kadar herhangi bir teklif sunulmayan düzenlemeler hakkında kanun yapıcılara ve kamuoyuna taleplerin duyurulması amacıyla eylem ve etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Bu eylem ve etkinliklerde acil hastalar, diyaliz hastaları, riskli ve acil gebeler, çocuk aciller, kanser hastaları, yoğun bakım hastaları, COVID-19 veya COVID-19 şüphesi ile sağlık kurum ve kuruluşlarına başvuranlara bakılacak şekilde hizmet sunumu gerçekleştirilmektedir.

Hekimlerin emeğine, özlük haklarına ve toplumun sağlık hakkına sahip çıkmak amacına yönelik eylemi tümüyle hak arama, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamındadır.

87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin ILO Sözleşmesi’nin 8. maddesine göre “Yasalar, bu sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verecek şekilde uygulanamaz." 151 sayılı Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemine İlişkin ILO Sözleşmesi’nin 3. maddesine göre de "Bu Sözleşmenin uygulanması bakımından ‘Kamu Görevlileri Örgütü’ deyimi oluşumu ne olursa olsun amacı kamu görevlilerinin çıkarlarını savunmak ve geliştirmek olan herhangi bir örgüt anlamına gelir." Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 8. maddesine göre taraf devletler “Herkese kendi ekonomik ve sosyal menfaatlerini korumak ve geliştirmek için sendika kurma ve sadece sendikanın kendi kurallarına tabi olarak kendi seçtiği bir sendikaya katılma hakkı tanınır. Bu hakkın kullanılması ulusal güvenliği veya kamu düzenini veya başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak için demokratik bir toplumda gerekli olan ve hukuken öngörülen sınırlamalardan başka sınırlara tabi tutulamaz.” Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi'nin 22. maddesine göre “Herkesin, kendi çıkarlarını korumak için sendikalar kurmak ya da bunlara girmek hakkı da dahil olmak üzere, başkalarıyla bir araya gelip dernek kurma hakkı vardır.” Avrupa Sosyal Şartı tüm çalışanların ayrımsız örgütlenme özgürlüğünden yararlanması gerektiğini kabul etmiştir.

AİHM, Karaçay/Türkiye kararında; devlet memurlarının maaşlarına yapılan düşük zammı protesto etmek amacıyla iş yavaşlatma ve bırakma eylemine katılması nedeniyle başvurana uyarma disiplin cezası verilmesinin hak ihlali olduğuna hükmetmiştir. AİHM Kaya ve Seyhan/Türkiye kararında; başvuruculara parlamentoda tartışılmakta olan kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere düzenlenen bir günlük ulusal eyleme katılmaları nedeniyle bir gün göreve gelmedikleri için uyarma cezası verilmesinin, her ne kadar bu ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerinin çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı ve müdahalenin acil bir sosyal ihtiyaca karşılık gelmediği ve bu nedenle demokratik bir toplumda gerekli olmadığı sonucuna varmıştır. AİHM Satılmış/Türkiye kararında, kamu sektöründe çalışan personele ilişkin kanunun Meclis gündemine taşınması nedeniyle, çalışma koşullarını protesto etmek amacıyla iş yavaşlatma eylemi sonrasında verilen cezanın örgütlenme özgürlüğüne müdahale oluşturduğunu tespit etmiştir.

Anayasa Mahkemesi de tüm Türkiye’de göreve gelmeme çağrısına katılarak mazeretsiz olarak göreve gelmedikleri gerekçesiyle disiplin cezası uygulanmasını sendika hakkına bir müdahale kabul ederek -uygulanan ceza her ne kadar hafif bir ceza olsa da- “toplumsal bir ihtiyaç baskısına tekabül etmediği” ve “demokratik bir toplumda gerekli olmadığı” sonucuna varmış; ihlal kararları vermiştir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun E.2009/63 ve K.2013/1998 sayılı kararında AİHM’nin Kaya ve Seyhan/Türkiye kararına da atıfla göreve gelmeme eyleminin özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek fiili kapsamında değerlendirilemeyeceği ve sendikal faaliyet kapsamında bir gün göreve gelmemek fiilinin mazeret olarak kabulü gerektiğinden, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle 657 sayılı kanunun 125/C-b maddesi uyarınca aylıktan kesme cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığına hükmetmiştir. Açıklanan çerçevede yapılan eylem ve etkinlikler anayasal hakkın kullanımı kapsamında olup hakkın kullanımına yapılacak müdahaleler ise hak ihlali olacaktır.

Türk Tabipleri Birliği Hukuk Bürosu

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi