Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu (TTB-YOK) üyeleri, TTB Merkez Konseyi üyelerinin 24 Ocak 2018 tarihinde yapılan “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” açıklaması gerekçe gösterilerek, 30 Ocak tarihinde gözaltına alınmalarıyla ilgili olarak 31 Ocak 2018 Çarşamba günü TTB’de basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında, TTB Merkez Konseyi üyelerinin fiilen görevlerinin başında olduğuna dikkat çekilerek, örgüt olarak TTB’nin 65 yıllık tarihsel birikiminden gelen aldığı güçle tüm sorumluluklarını yerine getireceği, bunu yapacak yetki ve güce sahip olduğu vurgulandı.

Basın toplantısına TTB YOK adına Dr. Hafize Öztürk Türkmen, Dr. Taha Karaman, Dr. Ali Çerkezoğlu ve Dr. Ali Özyurt’un yanı sıra, TTB kol ve kurulları ile tabip odalarından temsilciler katıldılar. Basın açıklamasını heyet adına Dr. Ali Çerkezoğlu yaptı.  

Çerkezoğlu’nun konuşması şöyle:

“Öncelikle şunu belirtmek istiyoruz: TTB Merkez Konseyi üyeleri hakkında soruşturma açılmış olması, gözaltında olmaları şu anda bile görevlerinin başında olduğu gerçeğini değiştirmez. Arkadaşlarımız hekimlere, hekimlik ortamına sağlık ortamına, ülkeye olan sorumlulukları, seçimlerden aldıkları yetki ve hekimlik mesleğinden aldıkları tarihsel güçle görevlerinin başındadırlar. Çünkü bir suç işlediklerine, suç vasfı taşıyan bir iş ve işlem yaptıklarına biz inanmadığımız gibi, inanan olduğunu da düşünmüyoruz.

Bu ülkenin tonlarca sağlık sorunu var, onları konuşmak isterdik

TTB olarak bugün basın mensuplarının önüne bu gündemle çıkmayı tercih etmezdik. Çünkü bu ülkenin tonlarca sağlık sorunu var. Bu ülkenin hekimlerini, sağlık çalışanlarının beklentileri, talepleri, ihtiyaçları, tartışmaları var. Bu ülkenin halk sağlığı sorunu var. Bu ülkenin barış talebi var. Bu ülkenin bebeklerinin, çocuklarının aşısından beslenmesine, korunmasından tedavisine kadar, altyapıdan üstyapıya kadar, tıp eğitiminden asistan eğitimine kadar onlarca sağlık sorunu var. Gönül isterdi ki bu kadar basın mensubuyla ve kamuoyunun bu kadar ilgisiyle bu gündemler üzerinden buluşalım. Ancak ülkemizin ne yazık ki çarpık atmosferi, ancak TTB Merkez Konseyi üyesi 11 hocamızın, arkadaşımızın, yöneticimizin, dünya tarihinde belki ender rastlanan, bir başka örneğinin ancak diktatörlük rejimlerinde gerçekleşmiş olabileceğini düşündüğümüz bir gözaltı süreciyle baş başa bıraktı ve biz bu gündem üzerinden sizinle bir aradayız.

Konseyimizin açıklamasının çarpıtılmasını reddediyoruz

TTB Anayasanın 135. Maddesine dayanarak kurulmuş, 6013 sayılı yasaya dayalı kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Görevi, misyonu sorumlulukları tamamlanmıştır ve bunları demokratik mekanizmalar işletilerek seçilmiş kurulları heyetleri, hekim üyeleriyle birlikte yapar. Bu nedenle sanki başıbozuk bir kurum ya da kuruluşmuş gibi düşünülmesini reddediyoruz. 65 yıllık bir mücadele birikimine dayanır. Tıp eğitiminden, işyeri hekimliğine, halk sağlığından mezuniyet sonrası eğitime, hekimlerin mesleki sorumluluğundan yaptıkları hataların incelenip cezalandırılmasına kadar hekimlik ve sağlık alanında değmediği, müdahil olmadığı bir konu yoktur. Doğaldır ki, hekimlik insana dair bir meslektir. Hekimlik sadece maaş alınan, gelir elde edilen bir iş değildir. Doğumdan ölüme kadar her an ve her aşamada insanlar, topluluklar hekime ihtiyaç duyar. Ama hekimden kastımız, tıp fakültesi diplomalı, sertifika almış, doktorluk yapma yetkisini yasal düzlemde elde etmiş insanlardan ibaret değildir. Hekim yaşamı ve yaşatmayı bir ilke ve prensip olarak içselleştirmiş, binlerce yıllık bir geleneği Hipokrat’tan, Galenos’tan, İbn-i Sina’dan bugüne dünyanın dört bir yanında her yerde yaşamı ve yaşatmayı esas almış tarihsel bir mesajdır, bir meslektir, bir çalışma disiplinidir. Bu nedenle biz öncelikle şunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz: Merkez konseyimizin yapmış olduğu açıklamanın spekülasyonlarının, demogojisinin, çarpıtmalarının tartışılmasını reddediyoruz. Açıklama ortadadır, basittir, nettir, tarihseldir. Hekimler her şart ve her koşulda savaşa karşı olur, barışı savunur. Bu hangi ülke olduğuna bakmaz. Savaşa karşı olmak ve barışı talep etmek, hangi dönemde olunduğuna, hangi tarihsel kesitte olunduğuna dikkat etmez,  hangi partinin iktidarda olduğuna ya da hangi partinin, siyasi akımın bundan yarar ya da zarar göreceğine göre fikir değiştirmez. Hekimler dünyanın her yanında ve her anında savaşa karşı ve barışı dillendiren tutumlarından, bundan zarar göreceklerini bilseler bile vazgeçmişlerdir, vazgeçmeleri de mümkün değildir. Zaten bundan vazgeçenlere de hekim denmez, tıp fakültesi diplomalı kişi denir.

Merkez Konseyi üyelerimiz bir an önce serbest bırakılmalıdır

Merkez Konseyimizin 11 üyesi hakkında yayımladıkları bir bildiri nedeniyle soruşturma açılmış ve gözaltı kararı alınmıştır. Ankara, Eskişehir, İzmir, İstanbul, Adana, Van ve Diyarbakır’dan seçilmiş hekimlerden oluşan bir heyettir Merkez Konseyimiz. Ve halen Diyarbakır, İzmir ve Van’daki arkadaşlarımız Ankara’ya getirilmiş değillerdir. Buradan öncelikle Merkez Konseyi arkadaşlarımızın hukuki süreçlerinin ivedilikle tamamlanmasını ve bir an önce serbest bırakılmalarını talep ettiğimizi açıklıkla, netlikle ve sabırla ifade etmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar,

TTB’nin an itibarıyla tabii ki birinci görevi Merkez Konseyi yöneticilerinin serbest bırakılmasını sağlamaktır. Onların haklılığını, meşruluğunu başta hekim kitlesi ve sağlık ortamı olmak üzere ülkemize ve tüm dünya kamuoyuna aktarmaktır. Bunu aktarmaya, arkadaşlarımız serbest bırakılana kadar, nefes aldığımız her an, her saniye devam edeceğiz. Ancak bilinsin ki, bu sürecin bütününde şu andan da itibaren TTB kendi işleyişini devam ettirmektedir. TTB kamu kurumu vasfından doğan bütün sorumluluklarını, vazifelerini –barış talebi de dahil olmak üzere- dillendirmeye devam edecektir. Asistan hekimlerin sorunlarını, işyeri hekimlerinin sorunlarını, hekimlerin belge taleplerini, Yüksek Onur Kurulu (YOK) faaliyetlerini aksatmadan devam ettirecektir. Web sayfamız aktif durumdadır. Bilgisayar donanımları hazır olduğu andan itibaren hayata geçmeye devam edecektir. Yani yöneticilerimizin gözaltına alınması, TTB’nin işleyişini aksatmaya yol açmayacaktır. Arkadaşlarımız fiilen görevinin başındadır, örgütümüz sorumluluğunun bilincindedir ve bunu yapacak yetkiye güce sahiptir. Bu nedenle şunları da paylaşmak istiyorum:

TTB faaliyetlerine devam edecek

TTB Merkez Konseyi’nce son düzenlenen Genel Yönetim Kurulu (GYK) toplantısında alınan kararlar harfiyen yerine getirilmeye devam edilecek. Yani TTB’yi cezalandırmaya, faaliyetlerini engellemeye çalışanlara buradan bir mesaj vermek istiyoruz. TTB buradaki yöneticilerin malı değildir. Bu ülkedeki hekimlerin, sağlık emekçilerinin ve sağlık hakkı talep eden 80 milyon yurttaşımızın kurumudur, örgütüdür. TTB bu vasfını 65 yıllık mücadele ve emek birikiminden almaktadır. Merkez Konseyi üyesi arkadaşlarımız bugün gözaltında olmasalar, hastalarıyla buluşacaklardı. Sadece TTB yöneticisi olma vasıflarını değil, hekimlik hizmetini de aksatan bu uygulamanın, bu gözaltı sürecinin ivedilikle sona erdirilmesini bekliyoruz. TTB maaşlı yöneticilik yapılan bir kurum değildir, gönüllük esasına dayanır. Bir bürokrasisi, bir başkanlık kültü, bir yönetici egosu bulunmaz. Seçilmiş her kurulu, bu ülkeye olan vicdani ve mesleki sorumluluğundan güç alarak, kendi günlük yaşamından özveride bulunarak bu görevi yerine getirir. Biz de YOK olarak üzerimize düşen görevi yapar, alanın denetlenmesine çalışır, hata yapan hekimleri cezalandırır ya da onların hata yapmadığını tespit eder, aklarız. Kollarımız bu ülkenin her tür sorunuyla ilgilenir. İnsana değen her konuya temas eder. Kocaeli, Van depremlerinde olduğu gibi 2-3 ay süreyle kamplar kurar, gönüllü hekimleri oralara seferber eder. Sağlık ihtiyacı olan her yerde olur. TTB’nin faaliyetleri saymakla bitmez, bu tarihi, bu mücadele birikimini burada sıralamaya kalksak kimsenin zamanı yetmez, TTB söylediği sözün arkasındadır, hiçbir suç vasfı içermediğini düşündüğü bir tutum takınmıştır.

Yeni olan TTB’nin açıklaması değil, ülkenin geldiği durumdur!

TTB açısından yeni bir durum yoktur, her zaman savaşa karşı çıkmıştır, her zaman darbelere karşı çıkmıştır. Burada yeni olan TTB’nin açıklaması değildir, yeni olan ülkenin geldiği durum, ülkemizdeki hukukun ayaklar altına alındığı iklimdir, direktifle dava açılması sürecidir. Yeni olan savaşa karşı olmanın suç vasfına dönüştüğü, barış talebinin terörle özdeşleştirildiği bir ortamdır. Yeni olan bu ülkedeki diktatoryal yönelimdir. Bunun TTB ile bir ilgisi yoktur, bu ülkenin sorunudur. Karşılaştığımız durum, TTB’nin, hekimlerin meselesi değildir, bu ülkedeki 80 milyon yurttaşın meselesidir. TTB Merkez Konseyi üyeleri böyle bir gerekçeyle evlerinden sabah baskınlarıyla gözaltına alınabiliyor olması 80 milyon yurttaş açısından hukukun adaletin geldiği aşama için önemli bir göstergedir. Bu ürkütücü tablo karşısında gerek yurt içinden gerek yurt dışından başta sağlık kurum ve kuruluşları olmak üzere yüzlerce destek mesajı aldık. Yurtiçi ve yurtdışından destek mesajı veren tüm kişi, kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyoruz. Son sözümüz ilk sözümüzle aynı olacak. Öncelikli, ivedi ve acil talebimiz, TTB üyesi 11 hocamızın, arkadaşımızın bir an önce savcılık sorgularının yerine getirilmesi ve serbest bırakılmalarıdır. Bu bütün hekimler açısından bir taleptir. Bunun sonucu Türkiye’de nasıl bir adalet mekanizmasıyla karşı karşıya olduğumuzun turnusolu olacaktır.”

Tüm dünyadan destek mesajları

YOK üyesi Dr. Ali Özyurt da, Dünya Tabipler Birliği (DTB), Avrupa Hekimler Daimi Komitesi (CPME), Avrupa Tıp Uzmanları Birliği,  Avrupa Genç Hekimler Ağı, Dünya Tıp Öğrencileri Birliği, İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü, Avrupa ve dünyadaki çeşitli hekim birlikleri; Almanya, Yunanistan, İngiltere, Litvanya Tabip Birlikleri ve Uluslar arası Af Örgütü’nden TTB’ye gelen destek mesajlarını ve TTB Merkez Konseyi üyelerinin bir an önce serbest bırakılması taleplerini aktardı.