Değerli meslektaşım,

Sizlere bu 14 Mart mektubunu büyük bir acıyla sarsıldığımız 6 Şubat sabahının yasını yüreğimde taşıyarak, “mendilimde kan sesleri” ile dolaştığımız deprem bölgesinden yazıyorum.

“... bir mendil niye kanar

Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar...”,

diye soruyor ya Edip Cansever. Buluştuğumuz her meslektaşımızla, en çok canımızı acıtanın ne olduğu sorusu düşüyor aklıma. Sahi, bir mendil niye kanar diyorum ben de. Ne pandemide yitirdiğimiz yüzbinlerce insanımız, yüzlerce meslektaşımız, ne de depremde yitirdiğimiz canlar kaçınılmazdı. Bir 14 Mart daha bizler için mücadelenin tarihine yeni anlatılar katma anlamına geliyor. Acımız ise tarifsiz... Depremin ilk gününden itibaren sahada olan meslektaşlarımızla mendiller kanamasın diye çaba sarf eden meslek örgütümüz, Türk Tabipleri Birliği memleketin dört bir yanından Tabip Odalarından meslektaşlarımızla hep birlikte 2023 yılının bu 14 Mart gününde, saat kulesinin saati 04.17’de durmuş olan Adıyaman’da, Türkiye’nin her yerinden yankılanan çok ses, tek yürekle yitirdiklerimizi anmak, yüreklerimizde taşıdığımız anılarıyla yitirdiklerimizin acısını paylaşmak ve insan kalmak için söz veriyoruz.

Söylemiştik tekrar söylüyoruz: Olağandışı durumlara hazırlıklı olmak olanaklıdır. Depremin kaçınılmaz, kayıpların önlenebilir olduğunu biliyoruz. Evlerin, hastanelerin üzerimize yıkılmayacağı insanlarımızı, hayvanlarımızı enkaz altında yitirmeyeceğimiz bir Türkiye mümkündür.

Bu 14 Mart haftasında yıkıcı etkileri çok fazla olan deprem gündemi içerisinde, depremler önlenemese de yıkımların önlenebileceği bilinciyle ne sağlığın ne de hekimlerin enkaz altında kalmasına olanak tanıyacak kamusal ve toplumcu yeni bir sağlık sistemini kurmayı hedefleyen çalışmalarımızı, dayanışmamızı güçlendirerek yıllardır yaptığımız gibi bir mücadele hattında ısrar ediyoruz. Aklın ve bilimin ışığında, Türk Tabipleri Birliği olarak yıllardır söylediklerimizin salgınla herkesçe görünür olup, depremle birlikte bizleri ağır bir yıkımla baş başa bırakmasına boyun eğmedik, eğmeyeceğiz.

Yıllardır bizleri yalnızlaştırıp güvencesizleştiren, sömürüyü derinleştiren politikalar ve sonunda AKP’ye nasip olan Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeniyle “olağan” dönemlerde de birçok sorunla yüz yüze kalan hekimlerin, sağlığı üretenlerin, olağandışı durumlara hazırlıklı olma konusunda da kendi başlarına bırakıldığını bir kez daha gördük bu depremde. Hazırlıksız yakalandıkları bu olağandışı durumda kamu otoritesinin tek elde toplama, paylaşmama ve paylaştırmama ısrarının çaresizlik ürettiğine, sağlık kuruluşlarını, sağlık çalışanlarını ve toplumu kaosa sürüklediğine birlikte tanıklık ettik. Afet ve olağandışı durumlarla baş edebilmek kamusal bir görev iken, bu görev için hiçbir hazırlık olmaması yaşamdan yana sürdürdüğümüz çabaların sonuçsuz kalmasına, dayanışma içinde depremzede meslektaşlarımızı biraz olsun rahatlatabilmek için üstlendiğimiz sorumluluklarda da yalnız bırakıldığımıza şaşırmadık elbette.

Türk Tabipleri Birliği olarak, yıllardır söylediklerimizi bugüne kadar dikkate almayan Sağlık Bakanlığı’nın ve iktidarın ihmali nedeniyle, onbinlerce insanımızı yitirdik, mendillerimiz hem de yüreklerimiz kanıyor durmadan. Bugün, bu 14 Mart’ta yastayız, evet. Ama mücadele azmimiz de daha diri. Acımızı paylaşıyoruz çoğalarak. Cansever’in dediği gibi;

“...

Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte

Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel

O başkası yok mu bir yanındakine veriyor

Derken karanfil elden ele.

 

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle

Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil

Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk

Birleşiyoruz sessizce.”