Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve TTB Halk Sağlığı Kolu, 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, dünyada ve Türkiye’de giderek büyüyen çevre sorunları ve ekolojik yıkım ile mücadelenin ancak kamucu bir yaklaşımla mümkün olabileceği vurgulandı.

Açıklamanın tam metni aşağıdadır:

 

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ

1973’den bu yana her yıl 5 Haziran tarihinde kutlanan Dünya Çevre günü günümüzde hükümetlerin ne kadar çevreci politikalar uyguladıklarını anlattıkları bir çeşit “şenliğe” dönüştü. Oysa dünyada ve ülkemizde çevreyle ilgili içinde bulunduğumuz krizin insan sağlığı üzerindeki etkisi ortada kutlanabilecek bir durumun olmadığını gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütüne göre her yıl 12,6 milyon insan çevresel nedenlerle ortaya çıkan hastalık ve yaralanmalarla yaşamını yitiriyor; örgüte göre 100’ün üzerinde hastalık ve yaralanma doğrudan çevresel nedenlerle ilgilidir.

Çevre sorunları ve ekolojik yıkım günümüzde dünyada ve ülkemizde artan hızla büyüyor. Ormanlar yok ediliyor,  ülkemizde bin yıllık zeytinlikler vahşi sanayileşmenin yıkıcı etkisine açılmaya çalışılıyor,  gittikçe kıtlaşan su kaynakları düşüncesizce kirletilmeye devam ediliyor, yanlış enerji politikaları nedeni ile ülkemizin ve dünyanın birçok kenti hava kirliliği ile boğuşuyor, dünyamız küresel iklim değişikliğinin öldürücü sonuçlarına adeta terk ediliyor.  Tüm bunlar tüketimi daha da artırmak; daha çok üretip daha çok tükettirerek daha çok para kazanmak için yapılıyor ve ne yazık ki buna “kalkınma” deniyor. Kendi varlığı için tüketim toplumunu körükleyen kapitalist sistem; kirli yöntemleri ile havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirletirken; doğal kaynaklarımızı tüketirken insanları kandırmak; tüketimi daha da çok artırmak için “çevreci” kılığına giriyor. Fosil yakıt üreticileri yaptıkları reklamlarla ‘ne kadar çevreci olduklarını’ anlatırken; otomobil firmaları ‘emisyon skandallarını’ toplumun gözünden saklamaya çalışıyorlar.  Diğer yandan nükleer santraller toplumlara ‘sera gazı emisyonlarını azaltma yolu’ olarak yutturulmaya çalışılıyor.

Üstelik bu yıl ‘Dünya Çevre Günü’ öncesinde ABD, Aralık 2016’da Fransa’nın Paris’te ‘küresel iklim değişikliğini’ durdurmak için sera emisyonlarının azaltılması ile ilgili olan ve 190’na yakın ülkenin imzaladığı antlaşmadan ve varılan uzlaşıdan çekildiğini açıkladı; aslında bu karar kendi varoluşu için tüketim toplumunu destekleyen kapitalist sistemin artık gelinen noktada ‘çevreci’ görünümüne girmeye bile gerek duymadığını gösteriyor.  Üstelik bazı ülkelerin de ABD’yi izlemesinden endişe ediliyor.

Geldiğimiz noktada sorun sadece yılda bir gün hatırlanmakla, tartışmakla çözülecek boyutun çok ama çok ötesine geçmiştir. Başta küresel iklim değişikliği olmak üzere çevre sorunlarının çözümü kapitalist sistemin daha çok kâr; daha çok para kazanma hırsı ile yaptığı çevre sömürüsünün önüne geçilmesi ile mümkündür. Çevre mücadelesinde bize düşen görev kapitalist sistemin yaratmak istediği tüketim toplumunun bize verdiği görevleri benimsemek değil mesleksel değerlerinden, toplum ve kamu yararından, gerçek kamuculuktan ayrılmamak olmalıdır.