Uluslararası Hukukçular Komisyonu (International Commission of Jurists-ICJ), Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) önceki dönem Merkez Konseyi üyelerine “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” açıklaması dolayısıyla hapis cezası verilmesinin ifade özgürlüğü hakkı ihlâli olduğunu bildirdi. ICJ, söz konusu açıklamanın “nefret söylemi” olarak değerlendirilemeyeceği, uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile korunan ifade özgürlüğü kapsamında olduğu ve cezalandırılmayacağı görüşünü iletti.

Tüm dünyada hukuk devleti anlayışını ve hukuk devletine saygıyı geliştirmek ve insan haklarını korumak amacıyla çalışan hükümet dışı bir kuruluş olan ICJ, TTB’nin başvurusu üzerine, “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” açıklaması dolayısıyla yargılanan ve hapis cezası verilen önceki dönem TTB Merkez Konseyi üyelerinin dava sürecini değerlendirerek, uzman görüşü oluşturdu.

ICJ, “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” açıklamasının “nefret söylemi” kapsamında değerlendirilemeyeceğini, açıklamanın uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile korunan ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, söz konusu açıklama dolayısıyla TTB Merkez Konseyi üyelerine hapis cezası veren Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin TTB yöneticilerinin ifade özgürlüğünü haksız yere kısıtladığını bildirdi.

ICJ, 17 sayfalık uzman görüşünde, TTB'nin önceki dönem Merkez Konseyi üyelerinin yargılanmasına neden olan "Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur" ve "Bu Topraklarda Eşitlik ve Barış İçinde Yaşamamız Çok Mümkün" başlıklı iki açıklamayı ve söz konusu açıklamalara ilişkin dava sürecini uluslararası hukuk kuralları, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çerçevesinde ayrıntılı olarak değerlendirdi. 

Değerlendirme sonucunda özetle şöyle denildi:

  • ICJ, ilk derece mahkemesinin, sanıkları uluslararası hukukta korunan bir ifade nedeniyle ceza hukuku kapsamında mahkûm etmek suretiyle ifade özgürlüğünü haksız yere sınırlandırdığı kanaatindedir.
  • ICJ’ ye göre “Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı, uluslararası insan hakları hukukuyla korunan ifade özgürlüğü hakkını ihlal etmiştir. Bu yaklaşım sadece Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerini ihlal etmekle kalmamakta, aynı zamanda yargı organlarının uluslararası insan hakları sözleşmelerini uymasını öngören Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını da göz ardı etmektedir.
  • Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı, etnik bir grubu hakaret, nefret veya düşmanlığa karşı korumamakta, daha ziyade profesyonel bir örgütün uluslararası insan hakları hukuku kapsamında korunan bir ifade türü olan barış çağrısını susturmaktadır.
  • Bu nedenle ICJ, mevcut davada sanıkların söz konusu beyanlarının, uluslararası insan hakları hukukunun koruma dışı bıraktığı “nefret söylemi” olarak kabul edilemeyeceğini ve ifade özgürlüğü ile ilgili hükümler kapsamında korunması gerektiği kanaatindedir.”

ICJ görüşünün tam metninin Türkçe çevirisi için tıklayınız.