“Mesleki Özerklik ve Barış Savunusu” başlıklı panelde konuşan Dünya Tabipler Birliği (WMA) Genel Sekreteri Dr. Otmar Kloiber, hekimler için mesleki özerklik konusunun bir lütuf ya da bir imtiyaz değil, çalışma hakkı olduğunu söyledi. Avrupa Hekimler Daimi Komitesi (CPME) önceki dönem Başkanı Dr. Jacques de Haller de savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirterek, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) bir buçuk yıl kadar önce yaptığı açıklamanın hekimlik mesleki ve etik değerleriyle tamamen uyumlu olduğunu kaydetti.

2016-2018 TTB Merkez Konseyi üyelerinin “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” başlıklı açıklama nedeniyle yargılandıkları davada TTB ile dayanışmak için Türkiye’ye gelen WMA Genel Sekreteri Dr. Otmar Kloiber ve CPME önceki dönem Başkanı Dr. Jacques de Haller, kolaylaştırıcılığını Prof. Dr. Feride Aksu Tanık’ın yaptığı “Mesleki Özerklik ve Barış Savunusu” başlıklı panele TTB eski Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan ile birlikte konuşmacı olarak katıldılar.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’ın açılış konuşmasının ardından söz alan DTB Genel Sekreteri Dr. Otmar Kloiber, “Türk Tabipleri Birliği’nin kendi görevlerini, sorumluluklarını, işini yaptığı için bunlarla karşılaştığını biliyoruz. Sizlerle bir arada olarak size güç vermek ve dayanışmak için buradayız” dedi.

Bir insan hakkı olarak halkın sağlık hakkı bulunduğunu belirten Kloiber, “sağlık hakkı”nın hasta olunduğunda uygun sağlık hizmetine erişmek anlamı taşıdığını ve insanların ancak hekimler kendilerine gerekli tedavi imkânını sunabilirse bu hakka sahip olabileceklerini kaydetti. Hekimlerin “tanı koyma”, “tedavi etme”, “muayene etme” dışında, hastalıkların önlenmesi ile de yükümlü olduklarını, bunu en iyi şekilde yerine getirebilmek için de mesleki özerkliğe ihtiyaçları bulunduğunu vurgulayan Kloiber, hekimlerin gerek bireysel, gerekse kolektif çalışmalarında özerk olmasının önemine dikkat çekti. Kloiber, hekimlerin hem bireysel sağlık, hem de kamu sağlığı açısından içinde bulunulan koşullar hakkında konuşma ve fikirlerini açıklama sorumluluğuna da sahip olduğunu ve savaş riskinin de bunlar arasında olduğunu kaydetti.

Hekimin mesleki özerkliği halkın sağlık hakkı için ön koşuldur

Mesleki ve klinik bağımsızlığın sağlık hakkı bağlamında çok yaşamsal olduğunun altını çizen Kloiber, ayrıca mesleki özerkliğin bir imtiyaz değil, bir çalışma hakkı olduğunu vurguladı. Kloiber, “Bu tabii ki biz ne istersek onu yapabiliriz anlamına gelmez. Ama bu öte yandan hastanın sağlık hakkına erişebilmesi için var olan kuvvetli, öncül bir haktır, yani emir niteliğinde, amir bir hükümdür” diye konuştu. Bununla birlikte mesleki özerkliğin sınırlı bir kavram olduğuna da değinen Kloiber, bu sınırların hekimliğin kökenleri ve ilkeleriyle belirlendiğini kaydetti.

Hekimlerin herhangi bir hükümetten, endüstriden, ticari yahut başka bir etki altında kalmadan bireylere ya da kamuya dönük tavsiyelerde bulunabileceklerini belirten Kloiber, “Hekimler olarak bizler yaptığımız işle ilgili kendini koruma talep ediyoruz. Şiddetten arındırılmış, şiddetsiz bir çalışma ortamı istiyoruz. Ve hasta mahremiyeti için saygı, riayet istiyoruz, hasta mahremiyetine talep ediyoruz. Ve yine klinikteki çalışma alanlarımız için, hastaneler, laboratuvarlar ve kliniklerimizin kendisi için de bir saygı, riayet talep ediyoruz, buradaki özerkliği talep ediyoruz” diye konuştu.

Güçlü bir sağlık hizmeti sunulmayan toplumlarda sağlıklı bir toplum inşasının mümkün olmadığını belirten Kloiber, sağlık durumunun da aynı zamanda barışa giden yolda bir köprü olduğunu kaydetti. “Biz barış ve iyi olma haline dair sorumluluğumuzun tamamen farkındayız” diyen Kloiber, sözlerini şöyle tamamladı:

“Savaşın olası sonuçlarına ilişkin, sonuçlarına dair uyarıda bulunmak bizim etik standartlarımızın, etik kurallarımızın, mesleğimizin kökenlerinin parçasıdır, gerekliliğidir, aynı zamanda bizim mesleğimizi anlayışımızla da uyumludur. Bizim tedavi etme, iyileştirme, palyasyon sağlamak ve sağlık sorunlarını önlemeyle ilgili çalışmamız insanlığa hizmet etmemizle ilgilidir. Ve sizlerin bu konuda doğru şeyi yaptığınıza inanıyoruz.”

Doktorların hükümetleri uyarma yükümlülüğü vardır

CPME önceki dönem Başkanı Dr. Jacques de Haller de, hekimliğin evrensel etik ilkeleri herhangi bir saldırıya uğradığında bunun tüm tıp camiasını yaraladığını ve tüm tıp camiasına zarar verdiğini söyledi. Avrupa hekim camiası olarak bu zor dönemde TTB’nin yanında olduklarını belirten Haller,  “Türk Tabipleri Birliği’nin çok iyi bir şekilde ifade ettiği gibi savaş halk sağlığı açısından bir sorundur” diye konuştu.

Savaşın insanları öldürdüğünü, yıkıma yol açtığını, insanları yoksullaştırdığını, toplumları yoksullaştırdığını ifade eden Haller, WMA’nın silahlı çatışmalarla ilgili belgesinde, savaşın ve silahlı çatışmanın halkın sağlığına olan etkileriyle ilgili olarak, hekimlerin siyasetçileri, hükümetleri ve elinde güç bulunduran diğer kesimleri uyarma sorumluluğuna yer verildiğini hatırlattı.

TTB’nin savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğuna ilişkin açıklamasının hekimliğin evrensel etik ilkeleriyle tamamen uyumlu olduğunu vurgulayan Haller, CPME olarak bu yönde tutum alan tüm üyeleriyle dayanışmak için ellerinden geleni yaptıklarını bildirdi.  Haller, “Tıp mesleği, tıp alanı bağımsız ve özerk olabilmelidir. Bizler, Türk Tabipleri Birliği’ndeki dostlarımızı bu zorlu zamanda destekliyoruz, onların yanında duruyoruz ve onlara destek olabilmek için elimizden geleni yapacağız” diyerek sözlerini tamamladı.

TTB’nin haklılığı yine ortaya çıkacak

TTB eski Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan da sunumunda, WMA ve CPME’nin geçmişten bu yana Türkiye’de hekimlerin karşı karşıya kaldığı saldırılara yönelik olarak aldığı tutum ve TTB’ye verdikleri destek hakkında konuştu. Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu durumunun TTB tarafından keşfedilmediğini belirten Aktan, “Keşke TTB keşfetmiş olsaydı. Ama bu yıllardan beri söylenen, bilinen bir şey” diye konuştu. British Medical Journal’da (BMJ) yayımlanan bir makaleye atıfta bulunan Aktan, savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunun tartışılamayacağından hareketle, makalede savaşın verdiği hasarın tahmin edilenden daha fazla olduğu ve bunları ölçmek için başka yöntemlere gereksinim bulunduğu savının ortaya koyulduğunu kaydetti.

Aktan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dünyanın hiçbir yerinde savaş bir halk sağlığı sorunu mudur, değil midir diye bir tartışma yok. Ama biliyoruz ki Türk Tabipleri Birliği şimdiki saygın konumunu hep doğruyu yapmakla bulmuştur. Eski başkanlarımızdan Nusret Fişek, idama karşı çıktığı için, idamda doktorun rolünü inkâr ettiği için yargılandı, ama doğru her zaman tektir ve doğru her zaman doğru yolunu bulacaktır. Maalesef bir bedel ödeniyor mu, ödeniyor. Ama eminim ki bir gün tekrar doğrular bulunacak ve Türk Tabipleri Birliği’nin daha önce olduğu gibi haklılığı ortaya çıkacak. Türk Tabipleri Birliğinin analizleri, öngörüleri her zaman doğru çıkmıştır. Burada da zaten tartışacak bir nokta yok. Eminim ki Türkiye’de hiçbir kimse, hiçbir politikacı ‘savaş halk sağlığı sorunu değildir’ diyemez, demeyecektir, ama bunu yüksek sesle söyleyebilecek bir Türkiye’yi hep beraber özlemle bekliyoruz.”

Panel, izleyicilerin sorularının yanıtlandığı zengin tartışma bölümünün ardından, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman'ın Dr. Otmar Kloiber'e ve TTB önceki dönem Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel'in Dr. Jacques de Haller'ye teşekkür plaketlerini sunmalarıyla sona erdi.