Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve tabip odaları; iki dakikada bir randevu uygulamaları, Sağlık Bakanı tarafından randevu sistemindeki sorunlara çözüm iddiasıyla duyurulan yeni sistem ve bakanın sağlık politikalarına ilişkin açıklamaları ile ilgili değerlendirmelerini 16 Mayıs 2024 günü çevrimiçi düzenlediği bir basın toplantısı ile paylaştı.
Toplantıda ilk olarak TTB Merkez Konseyi II. Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten tarafından basın açıklaması metni okundu. Açıklamada özellikle randevu sistemindeki yapısal sorunlara dikkat çekilirken; Onaylı Randevu Sistemi’nin çözüm üretmekten çok, yeni sorunlara kapı araladığı belirtildi. Açıklamada ayrıca sağlıkta şiddet ve Beyaz Kod verileri, aşı ve aşı karşıtlığı, tıp eğitimi ve asistan eğitimi, şehir hastaneleri, kamu hastaneleri, aile hekimliği ve iyi hal belgeleri başlıklarında bakanın yaptığı açıklamalara da tek tek yanıt verildi.
Basın açıklamasının okunmasının ardından İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Aydın, Mersin, Eskişehir-Bilecik, Batman, Tekirdağ ve Bartın tabip odalarının yöneticileri ve temsilcileri kısa sözler alarak bulundukları illerde yaşadıkları deneyimleri, mevcut randevu sisteminden kaynaklanan sorunları ve yeni randevu sistemiyle doğması olası sorunlar hakkındaki değerlendirmelerini aktardı. Randevu yoğunluğunun hem hekim-hasta hem de hasta-hasta ilişkisine zarar vererek sağlık ortamındaki şiddeti tırmandırdığına dikkat çekilen konuşmalarda, hekimler üzerindeki iş yükünün de her yeni uygulamada daha da arttığı ifade edildi. Sağlık alanındaki çöküşün doğrudan Sağlıkta Dönüşüm Programı ve kışkırtılmış sağlık hizmeti talebine bağlı yaşandığının altı çizilen konuşmalarda; çözümün ise koruyucu sağlık sisteminin öncelenmesinden, basamaklandırılmış sağlık sisteminden, güçlü ve bölge tabanlı birinci basamak sağlık hizmetinden geçtiği kaydedildi.
TTB Merkez Konseyi II. Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten tarafından okunan basın açıklaması metni şöyle:
İki Dakikada Bir Randevuyla Sağlık; Yanlış Politikalarla Çözüm Olmaz
2003 yılında uygulamaya konulan “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” artık sağlık hizmetlerini çökme noktasına getirmiş, hem sağlık hizmeti alanlar için hem de sağlık hizmeti sunanlar için gelinen durum artık tam bir sağlıksızlık haline dönüşmüştür.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 9 Mayıs 2024 tarihinde “Ulusal Sağlık Değerlendirme ve Koordinasyon Toplantısı”nda yaptığı açıklamasında önerdiği çözümler; hem sağlık hizmeti sunanlar açısından hem de sağlık hizmeti alanlar açısından var olan sorunları çözmekten oldukça uzak çözüm önerileridir. Aynı zamanda bu sağlık sistemi de böyle giderse, var olan sorunları da artıracaktır.
Randevu Sistemi Sorunları
Hasta muayene sistemi olan Merkezi Hekim Randevu Sistemi'nden (MHRS) aylar sonraya verilen muayene, tetkik ve ameliyat randevuları artık ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Sağlık Bakanı’nın bu sorunu randevusuna gelmeyen hastalara yüklemesi gerçekçi değildir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2023 yılında poliklinik sayısı 850 milyon, acile başvuru sayısı 150 milyon olarak açıklanmıştır. Poliklinik sayıları açısından bakıldığında bir kişinin bir yılda hekim veya bir sağlık birimine başvuru oranı 10 olarak belirtilmiştir. Bu, OECD ülkeleri arasında en yüksek oranlardan biridir. Acil servise başvuru oranlarına baktığımızda dünyada nüfusundan daha fazla acile başvuran ülke yoktur. Yani hekime veya sağlık birimine başvuru oranında OECD ülkeleri arasında en üst sıralarda, acile başvuru oranında ise dünya birincisiyiz.
Sağlık Bakanlığı Fahrettin Koca, yaptığı açıklamada “Birkaç örnek vermek istiyorum. Geçen yıl, 23 milyon kişi aldığı randevulardan en az birine gelmedi. Nüfusun yaklaşık dörtte biri demek. Gelinmeyen toplam randevu sayısı 81 milyon. Üç-dört kala iptal edilen randevu sayısı ise 21 milyon. Bu gibi sebeplerle randevu kapasitesinin %30'u kullanılamadı” demiştir. Sistemin tıkanmasına neden olan randevusuna gelmeyen hastalar değildir. 850 milyon poliklinik sayısı olan bir ülkede, 81 milyon gelinmeyen randevunun randevu sistemindeki tıkanıklığın baş sorumlusu olmadığı açıktır. Ayrıca randevusuna gelmeyen hastaların bir bölümü de randevusuz şekilde hizmet almaktadır. Burada Sağlık Bakanı daha önce pandemi ve depremde olduğu gibi verilerle oynayarak hakikati çarptırma yoluna gitmektedir.
Sağlık Bakanı randevuya gelmeyen hasta oranını azaltmak için Onaylı Randevu Sistemi’ne geçileceğini belirterek bu konuda şunları söylemiştir: “Ertesi gün randevusu olan her hastamız, akşam saat 20.00'a kadar randevusuna onay verecek veya gelemeyeceğini bildirecek. Bu sisteme Onaylı Randevu Sistemi, MHRS'de başlatılan bu yeni döneme de Onaylı Randevu Dönemi diyoruz. Yeni dönemde ayrıcalıklı iki hasta grubumuz var, 65 yaş üstü hastalarla kanser hastaları. Bu gruptaki hastalar, onay işlemlerinden istisnadır. Onaylı Randevu Sistemi, hastanelerimize, hekimlerimize zamanı verimli kullanma imkanı sağlayacak. Boş kalan her bir randevuda, sistemden randevu alamayıp, talep bırakmış hastalarımıza ulaşacağız. Öncelik, talep bırakan hastalarda olacak. Onaylı Randevu Sistemi sayesinde, öngörümüze göre, birçok branşta hastamızın talebine 24 saat içinde cevap verebiliyor olacağız."
Randevularda algı yaratma konusunda Sağlık Bakanı’nın yaptığı açıklamada; “Bizim uygulamamız 10 dakikaydı. Biz ortalama her hekim arkadaşımıza özellikle dahili kliniklerde 42 randevulu hasta açıyoruz. Dolayısıyla 10 dakika. Bahsettiğiniz iki dakika uygulaması söz konusu değil. Anlık bilgi işlemde, dijital ortamda güncellemeyle birlikte düşen bir iki dakika aralıklı bir görüntü servis edilerek adeta bir iki dakikada hasta muayene ediliyormuş algısı oluşturuldu. İlgili hastane açıklamayı yaptığı halde bunlar söylenmeye devam edildi. Böyle bir uygulama söz konusu değil. Yani 10 dakika.”
Sağlık Bakanı yaptığı açıklamada randevulu ve randevusuz hasta bakılma oranlarının yaklaşık aynı olduğunu belirtmiştir. Bu durumda Sağlık Bakanı TTB’nin uzun süredir söylediği “5 dakikada sağlık olmaz”, “5 dakikada muayene yapılmaz” söylemimizi doğrulamaktadır. 10 dakikada verilen randevular arasında randevusuz gelenlere bakıldığında 3-5 dakikada bir hasta bakıldığı gerçeği ile karşı karşıya gelmekteyiz. Burada algı yaratan TTB ve tabip odaları değil gerçekleri ifade etmeyen Sağlık Bakanlığı’dır. 2-3 dakikaya bir hasta bakılmasına olan tepkimiz sayesinde ilgili hastane ve Sağlık Bakanlığı açıklama yapmak zorunda kalmıştır.
TTB olarak uzun süredir belirttiğimiz sadece poliklinik randevularında değil, tetkikler için verilen randevu sürelerinin çok daha uzun olduğunu belirttiğimiz halde Sağlık Bakanlığı bunu hiç gündemine almamıştı. Bakan yaptığı açıklamada bu konuya da değinerek şunları açıklamak zorunda kalmıştır; “Nasıl muayenede onam sistemi devreye giriyor ise benzer şekilde MR, tomografi, ultrason, ameliyat ve benzeri uygulamalar için de bir gün önce onam devreye alınacak. Biz bazen verdiğimiz randevularda MR veya tomografi veya ultrasonda gelmeme oranının daha yüksek olduğunu görüyoruz.”
Sağlık Bakanı’nın randevular konusunda bahsetmediği bir diğer önemli konu ameliyat randevularının da aylar sonraya verildiği gerçeğidir.
Randevusunu iptal eden ve onay veremeyen kişilere uygulanacak yaptırımlar ile ilgili olarak Sağlık Bakanı “Randevusunu aldığı halde gelmeyen kişinin o hastanede, o branşla ilgili 15 gün içinde tekrar randevu alamama yaptırımı var ama o hastamız randevusuz aynı branşa gelebilir, acil hizmetini alabilir veya başka branşa çok rahat gider, hizmetini alabilir” demiştir. Randevusuna gelmeyen kişiye herhangi bir şekilde yaptırım uygulamak insan haklarına ve kişilerin sağlık hakkına aykırı bir durumdur.
Sağlık Bakanı’nın branş poliklinikleri ile ilgili söylediği “Biz acile gelen hastanın özellikle ilgili branşla ilgili bir sorunsa, 'yarın gelin' demektense, orada branş poliklinikleri oluşturup o hastaya hizmet etmek istiyoruz. Bunu nöbet kapsamında yapıyoruz ve bu zaten yaptığımız bir uygulama. '24 saat hekimlere nöbet tutturularak poliklinik yaptırılmak isteniyor' şeklinde, 2-3 gündür açıklama yapılmış olduğu halde algı sürekli devam ediyor” şeklinde belirttiği durum, kendi de ifade ettiği gibi 7/24 poliklinik hizmetidir ve hekimlerin daha da fazla tükenmelerine yol açacaktır.
Sağlık Bakanı, sorumluluğu yurttaşlara ve sağlık emekçilerine atmak yerine randevu sorunun asıl nedenlerinin Sağlıkta Dönüşüm Programı ve bu yönde uygulanan yanlış politikalar olduğunu kabul etmelidir.
TTB olarak, Sağlık Bakanlığı’na insanları hasta eden çalışma ve yaşam koşullarının düzenlenmesini, kışkırtılmış sağlık politikalarına yol açan ve sağlık sistemini çökme noktasına getiren “Sağlıkta Dönüşüm Projesi”nden vazgeçilmesini, acilen basamak sistemine geçilmesini, aile hekimleri sayısının artırılmasını, aile hekimleri başına düşen nüfus sayısının azaltılmasını, bölge tabanlı sağlık sistemine geçilmesini öneriyoruz. Sağlık Bakanı, koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen, birinci basamağı kuvvetlendirecek girişimler yapmadığı sürece bu sorunun çözülmeyeceğini artık anlamalıdır. Sağlık Bakanı’na her yıl artan hasta ve hastalık sayısının övünülecek bir durum olmadığını, aksine istifa edilecek bir durum olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.
Sağlıkta Şiddet ve Beyaz Kod Verileri
Sağlık Bakanı sağlıkta şiddet ve Beyaz Kod verileri konusunda şöyle konuşmuştur: “Sağlıkta şiddet yasası sonucunda, şiddet olayları önemli ölçüde azalmıştır. Beyaz Kod uygulamasının yanı sıra Gri Kod uygulaması pilot uygulama olarak başlatılmıştır. Çalışmalarımız sonucunda Beyaz Kod sayısı 1 milyonda 31'den 1 milyonda 14'e inmiştir. Gri Kod uygulanan bölgelerde ise bu düşüş ilave olarak %50'den fazladır.”
TTB Şiddet Çalışma Grubu’nun yaptığı ankette her on hekimden dokuzunun fiziksel, sözel veya psikolojik şiddete maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Yine aynı ankette her üç kişiden ikisi şiddet olayı karşısında Beyaz Kod müracaatı yapmamaktadır. Bu sonuçlara baktığımızda hekim veya tüm sağlık çalışanları herhangi bir şiddet olayı karşısında Beyaz Kod uygulamasının sorunu çözmediğine inandığı veya resmi işlerle uğraşmak istemediği için Beyaz Kod’a başvuru yapmamaktadır. Sağlık Bakanı’nın sağlıkta şiddet olaylarının azaldığı açıklamasını bu açıdan da değerlendirmek gerekir.
TTB olarak Beyaz Kod verileri ile ilgili detaylı çalışma yapmak üzere Sağlık Bakanlığı’ndan istemiş olduğumuz resmi yazıya kanunen belirlenmiş süre içerisinde yanıt verilmemesi üzerine, konuyu idare mahkemesine taşımıştık. Ankara 6. İdare Mahkemesi 19 Ekim 2022 tarihli kararında; Beyaz Kod verilerini istemenin TTB’nin görev tanımı kapsamında, verileri paylaşmanın ise Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğu gereği olduğuna hükmetmişti. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın verileri göndermemesi üzerine TTB, 21 Temmuz 2023’te bakanlıktan bir kez daha Beyaz Kod verilerini istemiş, bakanlığın talebi bir kez daha yanıtsız bırakması üzerine 29 Eylül 2023’te idare mahkemesine ikinci defa dava açmıştı. Ankara 17. İdare Mahkemesi de 29 Şubat 2024 tarihli kararında TTB’yi haklı bularak bakanlığın yükümlülüğünü hatırlatmıştı. İkinci mahkeme kararı sonrası Sağlık Bakanlığı tarafından TTB’ye bir yanıt yazısı gönderildi. Yazıda sadece bir cümle ile fiziksel şiddet bildirim sayısı ile bu bildirimlerin kaçının hangi sağlık kuruluşlarından yapıldığı yer alırken; bildirimlerin tarih aralığı, cinsiyet dağılımı, fiziksel-sözel ayrılığı gibi TTB’nin ayrıntılı olarak yanıt istediği soruların hemen hemen tümü yanıtsız bırakıldı. Sağlık Bakanlığı’ndan bir kez daha Beyaz Kod verileri ile ilgili olarak ayrıntılı açıklama beklediğimizi bildiriyoruz.
Sağlıkta yaşanan şiddetin en önemli nedenlerinden biri, uygulanmakta olan “Sağlıkta Dönüşüm Projesi”nin getirdiği kışkırtılmış sağlık politikalarıdır. Bu politikadan vazgeçilmediği sürece, cezaların ağırlaştırıldığı, yasanın uygulandığı yeni ve etkin bir sağlıkta şiddet yasası çıkarılmadıkça ve uygulanmadıkça sağlıkta şiddet artarak devam edecektir.
Aşı ve Aşı Karşıtlığı
Sağlık Bakanı yaptığı açıklamada Hıfzıssıhha Aşı ve Biyoteknolojik Ürün Üretim Merkezi’nin halen inşaat halinde olduğunu, 2028 yılında aşıların %100 yerli üretim olacağını söylemiştir. 2011 yılında Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatan iktidar salgında aşı üretiminin ne kadar önemli olduğunu anlamaktan uzak davranmıştır. Ancak gerçek olan, bir zamanlar birçok ülkeye ücretsiz aşı gönderen ülkemizin hâlâ aşı konusunda dışarıya bağımlı durumda olduğudur.
Dönem dönem aşı bulunamaması ise önemli bir konudur. Kuduz, tetanos, kızamık gibi aşıların dönem dönem bulunmaması bu konulara ciddi yaklaşılmadığının göstergesidir ve bu çağda kuduzdan, kızamıktan ölen vatandaşlarımızın olması çok acıdır.
Bir diğer önemli konu da aşı karşıtlığı konusudur. Aşı karşıtları iktidar ve Sağlık Bakanı’nın net tutum almaması nedeniyle pandemi döneminde ve sonrasında sorun olmaya devam etmektedir.
Daha önceki yıllarda HPV aşısının ücretsiz uygulanacağını söyleyen Sağlık Bakanının bu söylediği gerçekleşmemiştir. TTB olarak tüm aşıların ücretsiz olarak uygulanmasını birçok defa ilettik.
Tıp Eğitimi ve Asistan Eğitimi
Şu an ülkemizde 128 tane tıp fakültesi vardır. Bunların yaklaşık 15 tanesi tabela tıp fakültesidir. Hiçbir eğitim verilmemektedir. Yılda yaklaşık 21 bin tıp öğrencisi tıp eğitimine başlamaktadır. Nüfusu bizimle aynı olan Almanya’da ise tıp fakültesi sayısı 43’tür. Fiziksel ve akademik olarak büyük eksiklikleri olan tıp fakültelerinde yapılan tıp eğitiminin niteliği de düşük olacaktır. Aynı durum asistan eğitiminde de geçerlidir.
Beyaz Reform'dan önce uzmanlık sınavı tercihleri boş kalırken şimdi %100 doluluğa erişildiğini belirten Koca, "Yan dal uzmanlığında da sorunu aştık, iki kat artırdığımız halde %100 oranına ulaştı. 2028 için söylüyorum, şu an bu asistan arkadaşlarımız eğitim görüyor, dört yıl sonra mezun olacaklar. Daha önce yılda dört bin uzman hekim mezun ederken, dört yıl sonra 16 bin uzmanımız mezun olacak. Beşinci, altıncı, yedinci yıl, 16'şar bin uzman hekim kadromuza dahil olacak. Bugüne kadar olan uzman sayımızın iki katı kadar dört yıl sonra uzmanımız yetişmiş olacak. Mevcutta 59 bin olan uzman ana dal ve yan dal uzman sayısı 2028'de 114 bin olacak" açıklamasında bulunmuştur.
Sağlık Bakanlığı yaklaşık dört dönemdir TUS kontenjanlarını en az 2 kat artırarak asistan sayısını arttırma yoluna gitmiş, böylece dört yıl sonra uzman hekim sayısının iki katına çıkmasını garanti altına almış olduklarını belirtmiştir. Benzer şekilde, yan dal uzmanı hekim sayısının da yapılan bu düzenleme ile önemli ölçüde artırmış olduklarını, dört yıl sonra uzman hekim sayısının daha rahat hizmet verebilecek seviyeye gelmiş olacağını belirtmiştir. Sağlık Bakanı sadece asistan sayısından bahsetmektedir. Asistan eğitiminin niteliğinden hiç bahsetmemektedir. Eğitim veren klinik sayısı veya akademisyen sayısı artırılmadan asistan sayısını ve dört yıl sonra uzman sayısını iki katına çıkartmaya çalışmak hem eğitim gören asistan hekimler açısından hem de nitelikli bir eğitim almadan uzman olmaları açısından gelecekte birçok sıkıntıya da yol açabilecek bir durumdur.
TUS’ta özellikle genel cerrahi, beyin cerrahi, kardiyovasküler cerrahi çocuk sağlığı hastalıkları gibi eğitimi zor olan alanlarda açılan kontenjanlara başvuru oranı %60’ı geçmemektedir. Yan dallarda ise bu oran %80’lere kadar çıkmaktadır. Sağlık Bakanı’nın kadrolara başvuru oranının %100’e ulaştığı bilgisi de algı çalışmasından başka bir şey değildir.
Şehir Hastaneleri
TTB olarak yıllardır şehir hastanelerinin kamu-özel işbirliği (KÖİ) projesi kapsamında sürdürülemeyeceğini, sağlık hizmeti sunumu ve alımı açısından uygun olmadığını, çok pahalı bir sistem olduğunu ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini 25 yıl boyunca ipotek altına alacağını belirtmiş; bu projeden vazgeçilmesi gerektiğini belirtmiştik. Sağlık Bakanlığı yapmayı planladığı 31 şehir hastanesinden projesinden yürütülemeyeceği anlaşıldığından 18 tanesinden vazgeçmiş; kalan hastanelerin KÖİ ortaklığı ile değil, kamunun kendi kaynaklarından yapılacağını belirtmiştir.
TTB olarak yıllardır söylediğimiz Sağlık Bakanlığı bütçesinin önemli bir kısmının şehir hastanelerine ayrıldığı durumunu yalanlayan Sağlık Bakanlığı şimdi şehir hastaneleri için 27,5 milyar avronun üzerinde ödeme yapılmayacağını aktararak, "Şehir hastanelerinin bütçeye yükü sanıldığı gibi kalmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır" demek zorunda kalmıştır. Şu an bile 12 şehir hastanesinin kira ve hizmet giderleri Sağlık Bakanlığı bütçesinin %11,4’ünü götürmektedir. Bu proje devam etseydi 31 şehir hastanesine Sağlık Bakanlığı bütçesinin yaklaşık %50’sini ayrılmak zorunda kalacaktı.
Salgın döneminde ağırlıklı hizmetin şehir hastanelerinde verildiğini vurgulayan Sağlık Bakanı’na şunu hatırlatmak isteriz: Pandemide yüzbinlerce insanımız ölmüştür. Salgınları ancak koruyucu sağlık hizmetlerinin etkin olduğu birinci basamak sisteminiz güçlü ise önleyebilirsiniz.
Sağlık Bakanı yaptığı açıklamada "Sadece Ankara'da Bilkent Şehir Hastanesi, var olan COVID-19'lu yatan hastanın %62'sine hizmet verdi” demektedir. Evet; Ankara’da içlerinde Numune, Dışkapı, Yüksek ihtisas gibi yıllardır eğitim ve hizmet veren 13 hastaneyi kapatırsanız vatandaşın şehir hastanelerinden başka gideceği hastane kalmayacaktır.
Kamu Hastaneleri
En önemli unsurlardan birinin de salgın dönemi olduğunu ve bu dönemde ağırlıklı hizmetin başta şehir hastaneleri olmak üzere kamu hastanelerinde verildiğini hatırlatan Koca, şunları aktarmıştır: “Artık vatandaşlarımız, sağlık hizmeti almak için en iyi adres olarak kamu hastanelerimizi görüyor, sağlık sorunlarında kamu hastanelerimize müracaat ediyor. Eskiden 'kamu hastaneleri' denince anlaşılan ile bugün kamu hastaneleri denince anlaşılan aynı değildir. Söz konusu başarı, kamu hastanelerine yönelişi her geçen gün artırmaktadır. Bu tercihi, kamu hastanelerinde, pandemi öncesi dönemle şimdi bakılan hasta sayılarını kıyasladığımızda açıkça görüyoruz. Bu ve özel sektörün sağlık hizmetlerindeki payının azalması kamuya talepte artış demektir. Talep ise yeni randevu anlamına gelmektedir. Randevu sorununun bir nedeni de budur. Başarı, beraberinde bir sorun da getirmiştir."
Sağlık Bakanı nihayet sağlık hizmetlerinin piyasacı ve özelleştirilmesi yoluyla değil kamucu bir bakış açısıyla verilmesi gerektiğini anlamış görünüyor. Biz de TTB olarak sağlık bakanlarına yıllardır bunu anlatıyoruz. TTB olarak bir diğer önerimizde kamucu anlayışla sağlık hizmeti verilmesi isteyen Sağlık Bakanlığı’ndan beklentimiz, şehir hastanelerinin ve kendi hastanesinin de dahil olduğu özel hastanelerin kamu yararına Sağlık Bakanlığı’na devredilmesidir.
Aile Hekimliği
Aile hekimlerinin ödeneklerinin artırılması ile ilgili soru üzerine Koca, aile hekimlerini önemsediklerini, bu anlamda Hazine ve Maliye Bakanlığı ile görüştüklerini bildirmiştir. Koca, "Biz aile hekimliğinin her geçen gün tercih edilen, vatandaşımızın da tercih ettiği 'birinci basamak kurumu' olmasını arzuluyoruz" diyerek, şu an için yeni bir düzenlemenin olmadığını ama teşvikle ilgili çalışmalarının bulunduğunu, koruyucu sağlık hizmetlerine verilen önemin arttığını, kaynakların yaklaşık üçte birini koruyucu hekimlik için kullandıklarını vurgulamıştır. Sağlık Bakanlığı, 2024 yılı bütçesinde başlangıç ödeneğinin %27,6’sının koruyucu sağlık programına, %70,8’inin de tedavi edici sağlık programına ayrıldığı görülmektedir. Oysaki bu oran tersine çevrilmediği sürece koruyucu sağlık hizmetlerinin sağlık bakanlığı bütçesi içindeki oranı artırılmadığı sürece sağlıklı bir toplum olamayacağımız aşikardır.
İyi Hal Belgesi
Bakan Koca, 2022'de 1.359 kişinin Bakanlıktan "iyi hal belgesi" aldığını belirterek, şunları kaydetmiştir:
"İyi hal belgesi alanlarla ilgili o dönemde emniyet kayıtlarıyla yurtdışında veya ülkede olup olmadıklarının bilgisini istedik. 450 kişinin yurtdışına gittiği bilgisi geldi bize. Bunu Meclis'te de söyledim. Her iyi hal belgesi alan, yurtdışına gitmiyor. Her yurtdışına giden de orada hekimlik değil, yeri geldiğinde bunun üçte biri uzman, üçte ikisi pratisyen. Ağırlıklı olarak eğitim amaçlı olduğunu da biliyoruz. Daha somut bir şey söyleyeyim, o dönem için yurtdışına giden 450 kişiydi. Bugün 378 kişiye düştü. Yani iyi hal belgesi alan 1.359 sayısı artmadığı gibi 450'den aşağı düşüş oldu. Yani yurtdışına gidenler de geldi. Emin olun artık hekimlerimiz kamuyu tercih ediyor. Hiç algı yapmaya gerek yok. Yurtdışına giden arkadaşlarımız da geri dönmek istiyor, özel sektörde olan veya muayenehanesi olan arkadaşlarımız da kamuya dönmek istiyor. Bu süreçte bizim açtığımız açıktan atama, dışarıdan gelen hekim demek. Açıktan atamayla 11 bin hekim geldi ve bunun 8 bine yakını sadece uzman. Böyle bir dönüş tarihte yok."
TTB’den 2023 yılında iyi hal belgesi alan hekim sayısı 3.015’dir. 2024 yılının ilk dört ayında 681 hekim iyi hal belgesi almak için başvuru yapmıştır. Yurtdışında birçok ülkede hekimlik yapmak için sadece TTB’den alınan “İyi Hal Belgesi” (Good Standing) geçerlidir. Sağlık Bakanlığı kendilerinden verilen belgenin ne belgesi olduğunu ve yurtdışında geçerli olup olmadığını açıklamalıdır. İyi hal belgesi alanların kaç tanesinin yurtdışında hekimlik yaptığının kesin verilerini bilemiyoruz. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın bahsettiği verilerin emniyet kayıtlarından olduğunu belirtmektedir. Sağlık Bakanlığı bu bilgileri emniyetten değil yurtdışına giden hekimlerin gittikleri ülkelerin sağlık bakanlıklarından öğrenebilir. Sağlık Bakanı kaç hekimin yurtdışına gittiğini öğrenmesinden ziyade, hekimlerin neden son yıllarda bu kadar fazla yurtdışına gitmek için TTB’den iyi hal belgesi almak istemelerinin nedenlerini soruşturmalı ve bu sorunları ortadan kaldıracak önlemleri almalıdır.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi