Türk Tabipleri Birliği (TTB) İnsan Hakları Kolu (İHK); İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında 9-10 Aralık 2023 tarihlerinde bir dizi etkinlik düzenledi.
Etkinlikler kapsamında ilk olarak Cumartesi Anneleri’nin 976. hafta buluşmasına katılım sağlandı. TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, Merkez Konseyi üyesi Dr. Onur Naci Karahancı ve TTB İnsan Hakları Kolu üyelerinin katıldığı buluşmada gözaltında kaybedilen İbrahim Demir ve Agit Akipa için adalet talebi dile getirildi, Galatasaray Meydanı’na karanfiller bırakıldı. Buluşma sonrası ise İstanbul Tabip Odası’nda kol toplantısı yapıldı.
Etkinliklerin ikinci gününde İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve TTB İHK tarafından Sultanahmet Tramvay Durağı’nda bir basın açıklaması düzenlendi. İHD İstanbul Şubesi Başkanı Av. Gülseren Yoleri tarafından okunan açıklamada; tüm dünyada yaşanan ağır kriz karşısında insan haklarını savunmanın ve kurucu rolünü yeniden etkin kılmanın en asli görev olduğu belirtildi. Türkiye’de OHAL rejiminin ve hukuksuzlukların insan haklarında yarattığı tahribattan örnekler veren Yoleri şöyle konuştu:
“Var oluş nedenleri hak ihlallerinin son bulduğu, adalet, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke ve dünyaya ulaşmak olan bizler, dün olduğu gibi bundan sonra da tüm zorluklara karşın ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceğiz.”
Açıklamanın tamamı için tıklayın.
TTB İHK Başkanı Dr. Ali Karakoç da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75. yılında, insan hakları bakımından beyannamenin imzalandığı koşullardan çok daha geri olunduğuna dikkat çekti. Dünyanın dört bir yanında yoksulluğun arttığını, eşitsizliğin derinleştiğini, savaşların devam ettiğini belirten Karakoç, iki milyar insanın günlük iki doların altında ücretle çalışmaya zorlandığını, bir o kadar insanın temiz suya erişemediğini kaydetti. Türkiye’de de antidemokratik uygulamaların her geçen gün tırmandığını ifade eden Karakoç, son olarak siyasi bir karar ile 105 bin üyesi olan TTB’nin seçimle iş başına gelmiş Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınarak hekimlerin iradesinin gasp edildiğini dile getirdi. Karakoç, “TTB olarak dün olduğu gibi bugün de savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı, sağlık hakkını ve demokratik bir ülkede bir arada yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Mücadeleden geri durmayacağız” diyerek sözlerini noktaladı.
Basın açıklamasının ardından İstanbul Tabip Odası’nda “Gözaltı Muayeneleri” başlıklı bir panel yapıldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı; sadece hekimlerin hakları için değil, aynı zamanda toplumun sağlık hakkı için de mücadele eden bir meslek örgütü olarak TTB’nin insan hakları mücadelesinin bir öznesi olduğunu belirtti. Türkiye’de insan hakları ihlallerinde ciddi bir artış yaşandığına dikkat çeken Korur Fincancı, özellikle Cumartesi Anneleri’nin adalet mücadelesinde yaşanan ihlalleri göz önünde bulundurarak gözaltı muayenelerini ele almak istediklerini dile getirdi. Korur Fincancı, “İnsan hakları mücadelesinin tarihin çöplüğüne attığı çok diktatör var. Bu mücadele bugün de devam ediyor, yarın da devam edecek ve insan haklarını ihlal edenler yine tarihin çöplüğüne atılacak. Özgürlük, barış ve demokrasi mücadelesinde kazanan biz olacağız” dedi.
Av. Gülseren Yoleri, ilk olarak Cumartesi Anneleri’nin gözaltı işlemlerinde hukukun öngördüğü kriterlerin nasıl ihlal edildiğinden bahsetti. Gözaltına alınan kişilerin hekim seçme ve muayene sırasında hekimle baş başa olma hakkı ile kadınların kadın hekime muayene olma hakkından söz eden Yoleri, Cumartesi Anneleri’nin polis saldırısına uğradığı 30 hafta boyunca yaşanan usulsüzlükleri tek tek aktardı. Gözaltı sürecindeki baskılar nedeniyle insanların kazanılmış haklarından geri adım atabildiği uyarısında bulunan Yoleri, tam da bu nedenle gözaltı süreçlerine ve muayenelerine ilişkin hakların ısrarla savunulması gerektiğinin altını çizdi.
Dr. Çiğdem Arslan, çoğunlukla acil servislerde yapılan adli muayenelerin koşullarını anlattı. Acil servislerdeki yoğunluktan, özel bir alan veya özel bir kadro ayrılmamasından söz eden Arslan, hekimlerin de acil hastaların muayeneleri ile adli muayeneler arasında sıkıştırıldığını, hastane idarecilerinin ve kolluk kuvvetlerinin bu baskıyı tırmandırdığını kaydetti. “Adli muayeneleri usulüne uygun yapamamak her ne kadar hekim kaynaklı görünse de, aslında gerekli ortamı ısrarla sağlamayan kamu otoritesi ve idareciler kaynaklıdır” diyen Arslan, son olarak kadınların adli muayenelerinin mutlaka baş başa yapılması gerektiğinin altını çizdi.
Dr. Ümit Biçer, gözaltı giriş-çıkış muayenelerinde hekim tutumuna ilişkin bir çerçeve sunum yaptı. Yasal prosedürü aktararak sunumuna başlayan Biçer, ulusal ve uluslararası hukukta işkencenin mutlak suç olarak tanımlandığı koşullarda hekimlere büyük sorumluluk düştüğünü vurguladı. İktidarın özgürlükleri geri plana atan güvenlik konseptine karşı hekimlerin mesleki ilkelerinden yana tavır almak zorunda olduğunu ifade eden Biçer, tüm dünyada özgürlüğünden yoksun bırakılan kişinin işkence iddiasının araştırılmasında tek kılavuz olarak İstanbul Protokolü’nü işaret etti. Biçer, “Hasta için en iyisini gözeten ve kendi değerlerimize de sahip çıkan bir yerden konuşmalıyız. İstanbul Protokolü varken mevzuatlar, düzenlemeler teferruattır” diyerek sözlerini noktaladı.
Panel, soru-yanıt bölümüyle son buldu.