Cumhuriyet'in ilk Sağlık Bakanı Doktor Refik Saydam tarafından 1928'de kurulan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü 1930’lu yıllardan itibaren aşı üretme konusunda çok başarılı çalışmalar yapmış ve yıllarca ülkemiz aşı ihtiyacını dış sermayeye bağlı kalmadan sağlamıştır. Enstitü, kuruluşundan itibaren ülkemizde birçok bulaşıcı enfeksiyon hastalıklarıyla çok başarılı olarak mücadele etmiş; tifüs, dizanteri, kolera, veba, meningokok, stafilokok, boğmaca, brusella, oral BCG, intradermal BCG, difteri, tetanoz, kızıl, alüminyum presipiteli karma aşılar, lekeli humma, kuduz, çiçek ve grip aşısı, serum, akrep-yılan sokmalarına ve gazlı kangrene anti serumlar, fibrinojen, albumin ve gamma globulin üretmiştir.

2002 yılından itibaren “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” ile birlikte sağlıkta yıkıcı etkinin artması sonucu olarak; 100 yıldan daha fazla tarihi geçmişleri olan Ankara ve İstanbul’da yıllardır eğitim veren ve toplumun sağlığına hizmet eden birçok köklü kurum ve hastaneler şehir-şirket hastanelerinin rantı uğruna kapatılmıştır. Ranta kurban edilen önemli kurumlardan biri ise Hıfzıssıhha Enstitüsü olmuştur. Enstitünün kapatılması sonucu ulusal aşı politikamız veya aşı üretimimiz ortadan kalkmış, tamamen dışa bağımlı bir duruma dönüşmüştür. Ülke olarak COVID-19 salgınında koruyucu sağlık hizmetlerinin ve aşının ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.

Koruyucu sağlık hizmetlerine hiçbir dönem ayrılmayan paya ne yazık ki pandemi sürecinde de dikkat edilmemiştir. 2022 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinin neredeyse 3/4’ü tedavi hizmetlerine ayrılırken 1/4’ü koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılmıştır. Bütçenin yüzde 20’si 13 şehir hastanesinin kira ve gider bedellerine ayrılmıştır. Genel bütçeden ise koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay geçen yıllarda olduğu gibi yüzde 1,2 civarındadır.

TTB, kapatıldığı anda itirazını dile getirmiş, uyarmış; 2012 tarihli “663 Sayılı KHK Anayasaya Aykırılık Raporu”nda enstitünün kapatılmasının sakıncalarından söz etmiş, pandemi koşulları gözetilerek 06.01.2021 tarihinde yaptığı açıklamada konunun önemine bir kez daha değinerek Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün acilen modernize edilerek işlevsel hale getirilmesini istemiştir: “Yabancı sermayeye muhtaç olmadan kendi aşımızı kendimiz üretmeliyiz. Çünkü dünya tarihi aynı zamanda salgın hastalık tarihidir. Önümüzdeki yıllarda kapitalizmin ve ülke yönetimlerinin salgın hastalıklardan ders çıkarmayacağı bugüne kadar gelinen noktada aşikâr bir sonuçtur. Dünyada biyolojik ve ekolojik tahribatın önü alınmadığı sürece salgınlar devam edecektir. Bu salgınlardan korunmak için toplumcu kamusal koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik vermek bir zorunluluk halidir. Koruyucu sağlık ve her şeye rağmen sağlıklı bir gelecek için aşı önceliğimiz olmalıdır. Bunun için de ulusal bir aşı politikamızın olması ve kendi aşımızı kendimiz üretmemiz konusu bir zorunluluktur. Tüm bu gerekçelerle ülkemizin yıllarca aşı ihtiyacını karşılamış olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü tekrar açılmalıdır.”

Sağlık Bakanlığı “Yeni Hıfzıssıhha Projesi” adı altında Ankara Esenboğa Havalimanı yakınlarında, 50 bin metrekarelik bir tesis inşa edileceğini, tesisin resmi adının "Hıfzıssıhha-Türkiye Aşı ve Biyoteknolojik Ürün Araştırma ve Üretim Merkezi" olacağını, merkezde, aşı ve biyoteknoloji ürünlerinin geliştirilip üretileceği açıklamıştır. Sağlık Bakanlığı’na bağlı Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü merkezin birinci etap ihalesinin yapıldığını açıklamasına rağmen 16 Şubat tarihinde bir şirketle sözleşme imzalandığını duyurmuş ancak ihalenin tutarına ve kime verildiğine ilişkin henüz bir açıklama yapılmamıştır. İktidarın salgın dönemini bilimsel ve şeffaf yürütmemesinin bedelini ağır ödedik/ödüyoruz. Şimdiden bu süreci de böyle yürütmemeleri; halkın sağlığını birilerinin rantına kurban etmemeleri için uyarıyoruz.

Çağımız salgın hastalıklar çağıdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren her türlü salgına karşı toplumu korumuş ve salgın hastalıklar konusunda çok büyük başarılar elde etmiş bir kurumu ortadan kaldırmak sağlık alanında yapılan en büyük hatalardan birisi olmuştur. Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatılmak yerine modernize edilip daha iyi bir konuma getirilebilirdi. Ancak iktidar sağlıkta her adımı ne yazık ki yıkmak üzerine yaptığı gibi şehir-şirket hastaneleri uğruna şehir merkezlerinde kapattığı birçok hastane ile Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü de rant uğruna kapatmıştır. Ülkemiz aşı, aşılama kampanyaları ve aşı politikaları konusunda geçmişi ve tecrübeleri olan bir ülke konumundan dışa bağımlı, aşı ithal eden bir ülke konumuna getirilmiştir. İktidar bunlarla birlikte pandemi ve aşı sürecinin iyi yönetilememesi nedeniyle hastalanan milyonlarca ve ölen on binlerce yurttaşın hesabını vermemiştir. Hıfzıssıhha Enstitüsü yaşatılsaydı, COVID-19 salgınında da uluslararası geçerliliği de olabilen aşıyı çok daha erken bulup insanlığın hizmetine daha erken sunabilirdik.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi