İş, ekmek, özgürlük mücadelesinde kaybettiğimiz kadınlara borçlu olduğumuz 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde bir kez daha yaşasın kadın mücadelesi, yaşasın kadın dayanışması diyoruz.

Varlığımıza, haklarımıza, kazanımlarımıza yönelik saldırıların yoğunlaştığı bir dönemi yaşıyoruz. Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu olarak bu saldırılar üzerine konuştuğumuz “Kadın, Sağlık ve Muhafazakarlık” konulu kongremizin sonuç bildirgesini hekimler ve Türkiye kamuoyu ile paylaşıyoruz.

V. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı “Kadın, Sağlık ve Muhafazakarlık” Kongresi Sonuç Bildirgesi

Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu ve Bursa Tabip Odası tarafından düzenlenen V. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kongresi,  23-25 Şubat 2018 tarihlerinde “Kadın, Sağlık ve Muhafazakarlık” temasıyla Bursa’da gerçekleştirildi.

Türkiye’de kadınlara karşı ayrımcılık ve eşitsizliğin derinleştiği, gündelik yaşam ve uygulamalarla yerleştiği, kadın cinayetlerinin sıradanlaştığı, kadının kamusal ortam ve çalışma yaşamından dışlanarak aileye hapsedilmeye çalışıldığı, çocuk yaşta evliliklerin yasal zemininin oluşturulduğu koşullarda başlayan kongre, zengin bilimsel içeriği yanı sıra multidisipliner yaklaşım ve kadın dayanışmasının üretkenliği ile verimli tartışmaların yapılmasına olanak sağladı.

Program çerçevesinde konularında yetkin çalışmaları olan kadın konuşmacılar ve katılımcılar tarafından tarihsel, toplumsal ve siyasal açıdan kadın ve muhafazakarlık, din ve muhafazakarlık ilişkisi,  kadın beden politikalarının oluşturulmasında muhafazakar yaklaşımın rolü,  muhafazakarlığın kadın emeği  ve çalışma yaşamı üzerindeki etkileri,  kadının beden ve ruh sağlığı ile muhafazakar iklim arasındaki ilişki, kadına yönelik şiddetin muhafazakarlık ile bağlantıları, kadın ve muhafazakarlık bağlamında gündeme getirilen hukuksal düzenlemeler ele alındıktan sonra muhafazakarlığa karşı kadın mücadelesi değerlendirildi.

Klasik anlamda muhafazakarlığın  Fransız Devrimi’nin radikal, toptan dönüştürücü ideolojisine karşı ortaya çıktığı; din, aile ve devlet konusunda değişime karşı eski düzeni savunduğu; ancak günümüzde neoliberalizmin güçlendirdiği yeni muhafazakarlığın  yerini aşırı sağ ideolojilere bıraktığı, bu bağlamda yaşadığımız siyasal ve toplumsal koşulların klasik muhafazakarlık ile açıklanamayacağı vurgulandı.

Modernite öncesinde de tarihsel-toplumsal düzenin taşıyıcısı olan  “güçlü aile” kavramının modern muhafazakarlık ile işbirliği yaptığı; ancak öncekinden farklı olarak kan ve duygusal bağdan çok  “mülkiyet birliği” temelinde anlam kazandığı dile getirildi.  Günümüzde öne çıkarılan “güçlü aile” kavramının ise, ulusal ve dinsel kimlikleri araçsallaştırdığı, bu nedenle  neoliberalizmin bir stratejisi olarak işlev gördüğü; bir değer olarak sunulan “güçlü aile”nin temelde görev ve itaate dayandığı, bu yönüyle de kadın ve çocukları kişi olmaktan çıkarıp nesneleştirdiği belirtildi. 

Din, beden, aile, mülkiyet arasındaki ilişkilerin analizinin otoriterleşme ile ataerki arasındaki güçlü ilişkiyi  gösterdiği; ataerkinin tahakküm edeni ve edileni kapsayan bir ideoloji olarak devletle iç içe olduğu değerlendirmesi yapıldı.

Bu değerlendirmelere göre ataerki ile neo-liberalizmin işbirliği zemininde, sosyal devletin boşalttığı alanların kadının ev içi karşılıksız emeğiyle doldurulması meşrulaştırılmaktadır. Çalışma yaşamında kadın emeği, iş güvencesinden yoksun, esnek çalışma koşullarında ucuz emek gücü haline gelmektedir. Verilen siyasi popülist mesajlar, kadınların tek kariyerinin annelik olduğunu her geçen gün daha yüksek sesle vaaz etmektedir.  Aile dostu konut politikaları, medya, mal ve hizmetler, istihdam politikaları, evde bakım desteği, doğum yardımı, büyükanne programı gibi “aile dostu” politikalar ile ataerkil sistem yeniden üretilerek “kadına tek varoluş biçimi olarak aile içindeki konumu” dayatılmaktadır.  Sistem kadınlara dayattığı bu konumla “kadın” olmaktan çok, çocuk doğuran, ailedeki rollerini yerine getiren ve erkeğe biat eden “anneliği” hedeflemektedir. 

Yükselen kadın hareketine ve kadınların güçlenip toplumsal itibarlarını yükseltmesine karşı, kadını baskılayıp, “aileyi” güçlendirmek; kadın emeğini tampon bir mekanizmaya dönüştürmek amaçlanmaktadır.

Muhafazakarlık ve neoliberal sağlık politikalarının işbirliğinde, kadın sağlığını bütüncül ele alan yaklaşımdan çok annelik ile ilişkili sağlık hizmetleri öne çıkarılmaktadır. Bilimsel dayanaktan yoksun bir biçimde doğurganlığı teşvik eden politikaların uygulanması, aile planlaması hizmetlerinin ihmal edilmesi, kürtaj hizmetinin yasal olmasına karşın fiilen verilemez hale getirilmesi, kadın cinselliğinin üremeye indirgenmesi kadın sağlığı açısından ortaya çıkardığı riskler yanı sıra kadınların cinsel sorunlarını da görünmez hale getirmektedir.

Türkiye’de yaşamı şekillendiren ataerkil normlar, kadınların bedensel sağlığının yanı sıra ruhsal sağlığını da bozmakta, farklı cinsel kimliklerin yok sayılmasına yol açmaktadır.

Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, ataerkil yapının doğasında taşıdığı eşitsizlik sonucu ortaya çıktığı kabul edilmelidir. İtaate dayalı güçlü aile modeli, günümüzde kadına yönelik şiddet olgularını artıran nedenlerin başında gelmektedir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde, cezasızlık ya da kısasa kısas ilkesine dayalı kastrasyon gibi uygulamaları gündeme getirmek yerine, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan uluslararası düzenlemeler hayata geçirilmelidir.

Konuya ilişkin politikaların oluşturulmasında sorunun yapısal kaynaklarına odaklanılarak zihniyet dönüşümünü de içeren bütüncül bir yaklaşım benimsenmelidir. Bu bağlamda; Türkiye’nin de imzaladığı uluslararası metinler, Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve İstanbul Sözleşmesi ile ulusal mevzuattaki 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun etkili bir biçimde uygulanmalıdır.

Sonuç olarak kongremiz, kadına yönelik her türlü baskıya, şiddete ve ayrımcılığa,  çalışma yaşamında ve işgücü piyasalarında egemen olan cinsiyetçi politikalara, güvencesiz çalışmaya ve kadın emeğinin değersizleştirilmesine, kamusal yaşamda kadın bedenlerinin denetim ve tahakküm altına alınmasına karşı cinsiyet eşitliğine odaklı bütüncül bir mücadeleyi sürdürme kararlılığını bir kez daha pekiştirmiştir.

Kadınlar için, kadınların sağlık hakkı için ataerkiye hayır!

Yaşasın kadın dayanışması!

TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu

Bursa Tabip Odası