8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi kadın daha iyi çalışma koşulları ve eşit işe eşit ücret talebiyle bir tekstil fabrikasında greve başlamasının üzerinden 162 yıl geçti. Polisin kendilerine saldırması sonucu çıkan yangın nedeniyle 120 kadın grevci hayatını kaybetti. Bu olayda ölen tekstil işçilerinin anısına 1910 yılında 8 Mart günü, Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edildi. Her 8 Mart’ta olduğu gibi bugün de, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde kaybettiğimiz tüm kadınları saygıyla anıyoruz.
Biz kadın hekimler bütün kadınlara ve LGBT+’lara yönelik toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren beden politikaları, cinsiyetçilik, ayrımcılık, eril şiddet, kadın ve LGBT+ cinayetleri, savaş, ırkçılık ve milliyetçilik, patriyarkal ve muhafazakar neoliberal kapitalist düzene karşı hem kadın hem de hekim olarak bu 8 Mart’ta da söyleyecek sözümüzün ve değiştirecek gücümüzün olduğunu bir kez daha söylemek istiyoruz. Bu yıl söze 8 Mart’ın resmi tatil olması talebiyle başlamak istiyoruz. 8 Mart kadınların eşitlik mücadelesini görünür kılmak, kadınların topluma kattığı emeği ortaya çıkarmak için tatil olmalıdır.
Geride bıraktığımız yıllar, ülkemizde yükselen kadın hakları mücadelesiyle elde edilen kazanımların giderek aşındırıldığı ve hatta açıkça tehdit altına alındığı bir dönem oldu.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 2016’da uygulamaya konulan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi’ni ‘Toplumca kabul görmediği ve ahlaki normlara uygunsuz olduğu’ gerekçesiyle 20 Şubat 2019 tarihinde web sayfasından kaldırdı. Konuya dair de herhangi bir açıklama yapılmadı. Oysa alelacele kaldırılan bu tutum belgesi özellikle tıp fakültelerinde toplumsal cinsiyet duyarlı tıp eğitimi verilmesi açısından belirleyici ve kadına yönelik şiddete karşı sağlık çalışanlarının yaklaşımını değiştirebilecek bir niteliğe sahiptir.
Ülkemizde kadına yönelik şiddet yıllardır tüm çabalarımıza rağmen hala bir kadın soykırımı şeklinde devam etmektedir. Son beş yılda erkekler 1371 kadını öldürdü, 2075 kadını da yaraladı. 1 Ocak 2018 - 31 Aralık 2018 döneminde erkekler "ayrılmak-boşanmayı istemek", "sevgili olmayı/görüşmeyi reddetmek", kıskançlık (telefona bakmadı/ben senden daha çok kazanırım/sosyal medya) bahanesiyle en az 255 kadını öldürdü. Öldürülen kadınların 147'si kendi evi ya da ailesinin evinde öldürüldü. Kadınların 162'sini kocaları, dini nikahlı kocaları veya sevgilileri öldürdü. 18 kadını ise eski sevgilisi veya eski kocası öldürdü. Kadınların 20'sini ağabey, baba, torun gibi aile üyeleri öldürürken, 13 kadını da amca yeğen gibi akrabaları öldürdü. Erkekler, 61 kadına tecavüz etti, 188 kadını taciz etti, aralarında kız çocuklarının da olduğu en az 516 kadına zorla seks işçiliği yaptırdı. Erkekler, 347 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu. Erkekler, 2018'de en az 380 kadını da yaraladı. Neredeyse her gün bir kadın cinayeti işlenen ülkemizde devlet öldürülen kadınları kocaları, babaları ve erkek kardeşlerinden koruyamıyor. Korunma istemiyle mahkemeye ve emniyete sunulmuş dilekçeler karşılıksız kalabiliyor veya yeterince önlem alınmıyor. Kadın hekimler olarak bizler, mesleki sorumluluğumuz gereği kadına yönelik fiziksel, ruhsal, cinsel her tür şiddetin belgelenmesi ve tedavisi süreçlerinde aktif görev alma yanı sıra şiddetin boyutlarının ve kadınların yaşamında oluşturduğu travmaların da her aşamada en yakın tanıkları oluyoruz. Hala katil erkekler yargı tarafından “tahrik”, “iyi hal” indirimleriyle ödüllendirilebiliyor.
Ekonomik kriz ve sosyal devlet mekanizmalarının zayıf olması kadınları en çok öldürüldükleri yere; eve, aileye bağımlı kılıyor. Kadınlar evlerde karşılıksız ev emeği üretirken gün geçtikçe kadınların istihdam edileceği alanlar daraltılıyor. Düşük ücretli, güvencesiz, esnek çalışma kadınların aileden bağımsızlaşmalarına olanak vermiyor.
Erkekler kadınların yaşam alanlarını ve özgürlüklerini sınırlayarak onlara hayatı yaşanılmaz kılarken mevcut eşitsizliği değiştirecek yerel ve ulusal mekanizmalar eril devlet geleneğini sürdürüyor. Bugün TBMM’deki kadın milletvekili oranı % 17.48’ken bu oran yerel yönetimlerde daha da düşüktür. Kadın belediye başkanı oranı sadece % 2.86’dır. Mart 2019 yerel seçimleri için ise %6.48 civarında kadın belediye başkan adayı oranı eş başkan kadın adaylar çıkarıldığında %2.62’ye düşmektedir. Bu vahim tablonun şüphesiz ki kadın ve erkeği eşit görmediğini açıklayan; kadının kimliğini reddeden, bizleri eril, iktidarını her gün yeniden üretmek için kurguladığı aile içine hapseden, ‘fedakâr anne, iffetli eş ve sigortasız işçi’ haline getiren; kürtaj yasağı, çocuk doğurma baskısı altında bırakan; ırkçı, gerici, piyasacı politikalarla eğitim ve sağlık başta olmak üzere temel haklarımıza ulaşmamızın önüne geçen AKP politikaları ile ilişkisinin farkındayız.
Biz kadın hekimler 8 Mart’ta bir kez daha emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz ve özgürlüğümüz için alanlarda olacağız. Eşitsizliğe, güvencesizliğe, kadına yönelik şiddete, bedenlerimizin denetim altına alınmasına karşı eşitlik, iş güvencesi, yaşam güvencesi, çalışma hakkı, örgütlenme hakkı ve özgürlüğümüz için taleplerimizi her an, her yerde dile getireceğiz:
- “8 Mart’ın resmi tatil olması” talebi olmak üzere TBMM’de bulunan tüm kadın milletvekillerinin 8 Mart’ın resmi tatil olması için ortak kanun teklifi sunup, hakkımız olanı savunmalarını,
- Kadın bedeni üzerindeki tüm söz ve karar haklarının kadına ait olduğunun kabul edilmesini, siyasi iktidarların kadının bedeninden elini çekmesini,
- Kadını aile ve namus ile kurumsal olarak da özdeşleştirilen Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kaldırılarak Kadın ve Eşitlik Bakanlığı’nın kurulmasını,
- Kadın istihdamında tek seçenekmiş gibi görünen esnek-güvencesiz-kayıt dışı ve taşeron çalıştırmaya son verilmesini,
- Militarizmin ve savaşın en çok kadınları etkilediği bilinci ile barışın bir an önce demokratik yollarla sağlanmasını,
- Eşit işe eşit ücret ve insanca yaşanmasına olanak veren ‘yeterli ücret’ verilmesini,
- Ev işçisi ve ev eksenli çalışan kadınların emeklerinin görünür kılınarak sosyal güvence kapsamına alınmasını,
- Çocuklarımızı güvenle bırakacağımız ücretsiz, sağlıklı kreşler ve bakım evlerinin sağlanmasını,
- Şiddete uğrayan kadınların korunmasını ve kadın ve LGBT+ cinayetlerinin engellenmesini,
- İşyerinde, sokakta, evde kadına yönelik taciz, tecavüz ve mobbingin son bulması için düzenleme yapılmasını,
- Kadından yana imza atılan başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere uluslararası sözleşmelerin uygulanmasını
- Yerel yönetimler başta olmak üzere toplumsal cinsiyet duyarlı kamusal mekanizmaların ve bütçelerin oluşturulmasını İSTİYORUZ!
Vardık, varız, var olacağız!
Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadın dayanışması!
Türk Tabipleri Birliği
TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu