Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve Halk Sağlığı Kolu, Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte nükleer santrallerin var olan risklerinin artması üzerine 7 Mart 2022 günü “Savaşa da Nükleer Santrallere de Hayır” başlığıyla çevrimiçi bir basın toplantısı düzenledi.

Basın toplantısının açılışını yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Türkiye’nin yanı başında süren savaşın ölüm, yaralanma, hastalıklar, göç gibi sorunların yanı sıra bölgedeki santraller nedeniyle bir nükleer tehdit sonucu da doğurduğunu söyledi. TTB’nin “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” sözünü hatırlatan Korur Fincancı, hem nükleer bir felakete dayalı sağlık sorunları hem de savaşın yaratabileceği tüm halk sağlığı sorunları üzerine çalıştıklarını belirtti. TTB Merkez Konseyi üyesi Doç. Dr. Deniz Erdoğdu da nükleer santrallerin yanı sıra nükleer silahların gündeme gelmesinin de büyük bir tehlike oluşturduğunu ekledi.

TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı Dr. Nasır Nesanır, Nükleer Düzenleme Kanunu’nun 5 Mart 2022 günü alelacele TBMM’den geçirildiğine dikkat çekti. “Bu kadar stratejik bir konunun uzmanların incelemesine bile olanak tanımadan, adeta yangından mal kaçırır gibi yasalaştırılması kabul edilemez” diyen Nesanır, TTB olarak nükleer santrallerin insan ve çevre sağlığına zararları üzerine çok sayıda çalışmaları olduğunu kaydetti.

TTB Halk Sağlığı Kolu’ndan Prof. Dr. Necati Dedeoğlu önümüzdeki süreçte Rusya’ya uygulanan yaptırımların Türkiye’deki nükleer santral inşaatlarını durdurabilmesinin olumlu, enerji bağımlılığına bağlı olarak yaşanabilecek sorunların ise olumsuz senaryo olarak karşımıza çıkabileceğini dile getirdi. Prof. Dr. Gülçin Yapıcı da nükleer santrallerin hem doğal hem de insan kaynaklı sebeplere dayalı olarak felaketlere kapı araladığına dikkat çekti ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek gerektiğini belirtti.

TTB Halk Sağlığı Kolu’ndan Dr. Ahmet Soysal’ın sunumu eşliğinde yaptığı açıklama şöyle:

Savaş, Nükleer Santrallerin Var Olan Risklerini Artırır

Savaşa da Nükleer Santrallere de Hayır!

Rusya-Ukrayna savaşının ikinci haftasında Ukrayna’ya ait dört nükleer santralden en büyüğü olan Zaporizhzhia Nükleer Santrali'nin (NPP) silahlı güçler tarafından vurulduğu iddiası dünya kamuoyunu sarsmıştır. Kısa bir süre sonra santralin değil, yakınındaki bir yapının vurulduğunun ortaya çıkması ile hepimiz şimdilik rahat bir nefes aldık. Hatırlanacağı gibi halen süren çatışmaların ilk günlerinde de Çernobil Nükleer Santrali enkazı için aynı çatışma iddiaları ortaya atılmış ve daha sonra bölgenin güvende olduğu anlaşılmıştı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) resmi rakamlarına göre Ukrayna’da halen çalışan dört adet nükleer santral ve bu dört santrale ait 15 nükleer reaktör vardır. Ülkenin elektrik gereksiniminin yarısından fazlası bu dört nükleer santralden elde ediliyor. Saldırıların hedefi olan Zaporizhzhia Nükleer Santrali bu dört santral içinde en büyüğü ve altı nükleer reaktörü bulunuyor. Ayrıca Zaporizhzhia Nükleer Santrali tek başına ülkenin elektrik gereksiniminin %15’ini de karşılıyor.

IAEA yaptığı açıklamada atılan tek merminin Zaporizhzhia Nükleer Santrali'nin yakınındaki eğitim için kullanılan bir binayı vurduğunu ve şimdilik santral ile ilgili bir tehlike olmadığını vurguluyor. IAEA göre bölgedeki ölçümler sağlıklı olarak yapılıyor ve şu an için insan ve çevre açısından herhangi bir tehlike bulunmuyor. Bununla birlikte, IAEA’ya bağlı uzmanlar henüz bölgeye ulaşamadığından IAEA Ukrayna’daki Nükleer tesisler ile ilgili kesin bir değerlendirme yapmaktan kaçınıyor. IAEA’ya göre “Bir nükleer santralin bulunduğu bölgeye mermi atılması, nükleer tesislerin fiziksel bütünlüğünün her zaman korunması ve güvende tutulması gerektiği temel ilkesini ihlal ediyor.” Aslında Ukrayna’da halen çalışan dört santral de tam adı Ukrayna Ulusal Nükleer Enerji Üretim Kuruluşu (Energoatom) olan devlet kuruluşunun sorumluluğunda bulunuyor ve bu kuruluş 2015 yılında 2 milyar dolara yakın bir yatırımla bu santralleri dış etkenlere karşı dirençli hale getirdiğini iddia ediyor. Nükleer reaktörlerin güçlü bir çekirdek kalkanla korunduğu ve basit bir bombardımandan etkilenmeyeceği de belirtiliyor. Ukrayna’da çatışma bölgelerinde öncelikle IAEA’nın, nükleer santraller ve radyoaktif atık depolama merkezleri için; reaktörler, yakıt havuzları ve radyoaktif atık depolarının fiziksel bütünlüğünün korunması, tüm güvenlik ve emniyet sistemlerinin tam zamanlı olarak çalışabilir halde olması, işletme personelinin görevlerini yerine getirebilir halde olması gibi talepleri vardır ve bu talepler çatışan taraflar tarafından dikkate alınmalıdır.

Radyasyon maruziyetinin insan sağlığı üzerine etkilerine kısaca bakmak gerekirse; moleküler düzeydeki birincil sonucu DNA hasarıdır. DNA’daki bağların kopmasına bağlı olarak direk hasar ve dolaylı hasara sebep olabilir. DNA hasarı ile üç sonuç oluşabilir; bunlar onarılabilen veya zararsız işlev bozukluğu, kansere dönüşüm ve hücrenin ölümüdür. Hasarlı hücrelerin miktarı azsa; vücut kendini iyileştirebilir ve kansere dönüşüm olmazken, büyük miktar hücre ölümü oluşursa organ yetmezliği ve ölüm gibi sonuçlar ortaya çıkabilir. Maruziyet sonucu oluşan hastalık veya ölüm, hematolojik, gastroistestinal veya cilt sekellerine bağlı olarak gerçekleşir. Kemik iliği ve bağırsak epiteli radyasyonla etkilenim bakımından en duyarlı hücrelerdir.

Şu an için IAEA’ya dayanılarak ülkemiz için bir tehdidin olmadığı görülmektedir. Ancak bölgede çatışmaların devam etmesi radyasyon sızıntısı tehlikesinin her an için yaşanabileceğini göstermektedir. Tüm bu nedenle; kuzeyimizdeki savaşın bir an önce durdurulması için çabaların yoğunlaştırılması gereklidir. Ülkemizde özellikle de Karadeniz bölgemizde Nükleer Düzenleme Kurumu tarafından düzenli radyasyon ölçümlerinin yapılarak, kamuoyu ile paylaşılması, yine bu kurum tarafından bir an önce Ukrayna’da meydana gelebilecek bir nükleer patlamaya karşı acil durum planlarının hazırlanarak sorumluluk alacak kurumlarla ve kamuoyu ile paylaşılması şarttır. Ayrıca Karadeniz bölgemiz başta olmak üzere sağlık kurumlarımızın da radyasyon maruziyeti sonucu oluşabilecek sağlık sorunlarına karşı hazırlıklı hale getirilmesi gereklidir. Ayrıca böyle bir felakette sorumluluk alacak kurumlarda Nükleer Düzenleme Kurumu gözetiminde hazırlık için tatbikatlar yapılmalıdır.

Tüm bu gelişmeler sonucunda tehdidin büyüklüğü, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkının temel bir insan hakkı olduğu görüşü ile nükleer enerjiye karşı duran Türk Tabipleri Birliği’nin haklılığı bir kez daha ispatlanmıştır. Çernobil felaketi gibi onlarca yıldır insan sağlığını ve çevreyi kötü etkilemekte olan bir kaza riski ve çözülemeyen nükleer atıklar sorunu, Fukuşima’daki gibi doğal afetlerin olumsuz etkileri dolayısıyla karşı çıktığımız nükleer santrallerin şimdi de savaşta hedeflerden olması; nükleer santrallerin büyük bir yıkıma neden olabileceği gerçeği bir kez daha ülkemiz gündemindedir. Kuzeyimizdeki savaşın bir an önce bitmesi ve nükleer bir felakete neden olmaması en büyük dileğimizdir. Yaşadığımız günler alınacak önlemlerin yanı sıra Akkuyu Nükleer Santral inşaatının derhal durdurulması gereğini bir kez daha göstermiştir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu