Ülkemizin kuzeyinde günden güne ağırlaşan koşullarda sıcak bir savaş sürerken ve tüm kamuoyunun dikkati bu savaş üzerindeyken, yüzlerce yıllık emeğin ürünü olan zeytinlik alanlarımızın madencilik faaliyetlerine kurban edilmesinin önü açılmak isteniyor. 1 Mart 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliği ile “Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda o sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak bakanlıkça izin verilebilir” hükmü getirilmiştir.

Yapılan değişiklikle, zeytinlik alanlar; bugün için termik santralleri için açılmak istenen kömür madenlerine, yakın gelecekte ise tüm madencilik faaliyetlerine kurban edilmek istenmektedir. Oysa yüzyılların emeği ile oluşturulmuş ve ekosistemimize uyumlu zeytinlik alanlar gerek Anayasamızın gerekse yasalarımızın güvencesi altındadır. Anayasamızın 44, 45 ve 166. maddeleri tarımın, üreticinin ve tarımsal üretim alanlarının korunmasını güvence altına almış ve bu konuda devlete çeşitli sorumluluklar yüklemiştir. Ayrıca çeşitli tarihlerde çıkarılan çok sayıda yasa da tarım alanlarını ve özellikle zeytinlikleri özel koruma altına almıştır. Bu yasalar içinde en bilineni 1939 tarihli Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’dur.  Bu yasaya göre zeytinliklerin korunması ve geliştirilmesi bir ilke olarak kabul edilmiştir. 2005 tarihli 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile de toprağın korunması ve geliştirilmesi, tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını düzenlenmiştir. 1 Mart 2022 tarihli yönetmelik değişikliği, açık biçimde adı geçen anayasa ve yasa maddelerine aykırıdır.

Ayrıca yönetmelik değişikliğine neden olarak gösterilen “ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak” ifadesi, gelecekte de kömür amaçlı faaliyetlere kolaylık sağlanacağını ve kömürlü termik santrallerin sayısının artırılacağını göstermektedir. Oysa kömürlü termik santraller ülkemizde yaşanan hava kirliliğinin en önemli kaynağıdır. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre her yıl dünya üzerinde 4,2 milyon kişi dış ortam hava kirliliğine bağlı olarak yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Ülkemizde Temiz Hava Hakkı Platformu’nun, DSÖ’nün AirQ+ programını kullanarak yaptığı hesaplamalara göre 2019 yılı için 30 yaş ve üstü kaza ve yaralanmalar dışındaki 396.670 ölümün 31.476’sının direkt hava kirliliği ile bağlantılı olduğu hesaplanmıştır. 2019 yılında Türkiye’de hava kirliliğine atfedilen ölüm yüzdesi ise %7,9 olarak saptanmıştır. Ayrıca başta kömür olmak üzere fosil yakıtlar, küresel iklim krizinin en önemli nedeni olan sera gazı emisyonlarının da temel nedenidir. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere çok sayıda ülke; gerek hava kirliliğini önlemek gerekse sera gazı emisyonlarını düşürmek için kömür kullanımını yasaklayıp, kömürlü termik santrallerini kapatmaktadır. Ülkemizde ise önemli bir tarımsal bir zenginliğin, kömüre ve madenciliğe feda edilmesi kabul edilemez.

Belirtmek gerekir ki ülkemiz Paris İklim Antlaşması’nı onaylarken, 2050 yılına kadar karbon nötr olma hedefini de kabul etmiştir. Oysa bu yönetmelik değişikliğinden ülkemizde kömürlü termik santrallerin sayısının artırılacağı ve sera gazı emisyonlarının artacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Üstelik yönetmelik değişikliği ile önemli bir yutak alan olan zeytinlikler de feda edilmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yaptığı bu yönetmelik değişikliği ile “madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla” ifadesinin de hiçbir geçerliliği yoktur. Onlarca yılın ürünü olan zeytinlikler nasıl rehabilite edilecektir? Kazdağları örneği belleklerimizdedir. Bölgeyi terk eden maden şirketine bölge rehabilite ettirilmediği gibi bu şirketlerin taahhütlerine uymaları konusunda günümüze kadar Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın somut bir yaptırımı olmamıştır.

“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” yazan Anayasa’nın 56. maddesini ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğunu, yönetmelik değişikliğini yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na ve iktidara bir kez daha hatırlatırız. Türk Tabipleri Birliği; “madencilik ve enerji” göz boyaması ve kandırmacasıyla açgözlü şirketlerin ülkemizin zeytinliklerini, ormanlarını, tarım alanlarını kirletmesine ve doğamızı tüketmesine seyirci kalmayacaktır.

Türk Tabipleri Birliği, ülkemiz, doğası ve insanına karşı sorumluluğu gereği Anayasa ve ilgili koruyucu yasalar çiğnenerek çıkarılan bu yönetmelik değişikliğinin iptali için en kısa sürede yargıya başvuracaktır. Ayrıca bu süre içinde yönetmelik değişikliği ile verilecek yeni izinler de yakından izlenerek iptali için yargıya taşıyacaktır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi