Geçtiğimiz hafta 2 hekim ve 1 tıp öğrencisinin aynı gün ölümleri sonrasında sağlık çalışanlarını umutsuzluğa, tükenmişliğe götüren çalışma ve yaşam koşullarına dikkat çekmek, sağlık çalışanlarının “Ölümüne Çalışmak, Çalışırken Ölmek İstemiyoruz” isyanını dile getirmek üzere İstanbul Tabip Odası'nca bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

2 Kasım 2017, Perşembe günü 12.00’da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Havuzbaşında yapılan basın açıklamasına Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, İstanbul Tabip Odası (İTO) Genel Sekreteri  Dr. Samet Mengüç, Yönetim Kurulu Üyeleri Dr. İncilay Erdoğan, Dr. Hakkan Hekimoğlu, DİSK Genel Sekreteri ve Devrimci Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu, Genel Sekreteri Gürsel Kaya, İstanbul Dişhekimleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi  Dt. Hikmet Arisal, SES Aksaray Şube Yöneticisi Aydın Erol, İstanbul Aile Hekimliği Derneği yöneticileri, Tıp Öğrencileri Komisyonu üyeleri ve hastane temsilcileri katıldılar. Sağlık çalışanlarının ve vatandaşların da yoğun ilgi gösterdiği basın açıklamasında ilk konuşmayı TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel yaptı.

Tükel şunları söyledi:

“Bugün biri genç bir tıp öğrencisi arkadaşımız olmak üzere 3 meslektaşımızı kaybetmenin acısı üzerinden bir araya geldik. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum; intihar önlenebilen bir davranıştır, intihar eğilimlerinin toplum içerisinde belirlenmesi ve önlenebilmesi mümkündür. 3 meslektaşımızın intihar sonucu hayatlarını kaybetmesi sonrasında öncelikle şu soruyu sormamız gerekiyor: Ne tür bir ortam içerisinde yaşıyoruz ki bu ortam intiharları getirebiliyor? Sağlık ortamına baktığımızda; 14 yıldır uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı görüyoruz. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın temelinde sağlık işletmesi modeli yatmakta. Bütün hastanelerimiz ve sağlık kurumlarımız birer işletme olarak görülüyor. Performans sistemiyle de hekimlere daha çok hasta bakmak, daha çok işlem yapmak, hastaneye para kazandırmak dayatılıyor. Bu tür gelir getirici faaliyetler hekimlik değerleriyle bağdaşmıyor. Daha çok hasta bakmaya zorlandığınızda bunun sonuçları yıkıcı olabiliyor. Asistan hekimlere ise ayrı bir parantez açmamız gerekiyor. Asistan hekimler eğitim kurumlarında eğitim almak üzere görev yapıyorlar; onlar aslında tıpta uzmanlık öğrencileri, eğitim sürecindeler. Fakat hizmet için çalıştırılıyor arkadaşlarımız. Çünkü performans sistemi ‘hastanenin daha çok kazanması gerektiğini’ dayatıyor. Bu dayatma eğitime mal oluyor, eğitim almak için o kurumlarda görev yapan meslektaşlarımızın yıpranmasını getiriyor. Uzun çalışma saatleri söz konusu. Belirlenmiş olan standart, haftalık saatler var. Bütün eğitim saatlari dahil olmak üzere haftada 48 saatin aşılmaması gerekiyor. Bu sürenin asistan hekimler için bütün nöbetler, eğitim süreleri de dahil olmak üzere 56 saati aşmaması gerekiyor. Ama biliyoruz ki günaşırı nöbet tutan, yıpranarak, tükenerek bu mesleği sürdürmeye çalışıyor meslektaşlarımız.  Sağlık ortamında yaşadığımız bir diğer sorun ise iş güvencemizin olmayışı. İş güvenceniz olmadan iyi hekimlik yapamazsınız. Oysa OHAL kararnameleriyle yapılan işten çıkartmalar belirsizlik ve güvencesizlik yaratıyor. Sağlık çalışanları her an işten çıkartılabileceği, meslek hayatlarının sonlanabileceği endişesiyle çalışıyorlar. Bizler hastalarımıza sağlıklı bir ortam sunmak adına mesleğimizi gerçekleştirirken kendimiz de sağlıklı ortamlarda çalışmak istiyoruz. Baskıların olmadığı, demokratik bir çalışma ve yaşama ortamı istiyoruz. Bizler mesleğe başlarken ‘önce zarar verme’ ilkesiyle başladık, gelinen noktada bu mesleği ‘önce zarar görme’ diyerek devam ettirmek istemiyoruz. Başta Sağlık Bakanı olmak üzere bu alanda sorumlu olan tüm kişi ve kurumları bu ölümlere bu çığlığa bu acılara sessiz kalmamaya, gerekli adımları atmaya ve Sağlıkta Dönüşüm Programını sonlandırmaya çağırıyoruz.” 

DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu da, “Sözlerime başlamadan önce geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz 3 meslektaşımızın anıları önünde saygıyla eğiliyor, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Çalışırken, ekmeğini kazanmaya çalışırken hayatını kaybeden tüm kardeşlerimizi de saygıyla anıyorum. TTB Başkanımız konuşmasında sağlık alanında yaşadığımız süreci, hekiminden hemşiresine, teknisyeninden laborantına, taşeron sağlık işçisine kadar tüm sağlık emekçilerinin yaşadığı süreci ve içinde bulunduğu ortamı açık bir biçimde ifade etti. Sağlıkta insana değil  piyasaya odaklanan politikaların, daha fazla kar etmek güdüsüyle sağlık sisteminin tümüyle piyasa odaklı bir hale getirilmesinin ortaya çıkarttığı sonuçları yaşıyoruz. Daha 20’li yaşlarında gencecik insanları intihar noktasına getiren bu süreç sağlıkta uygulanan politikaların sonucudur. Bu sağlık ortamı, bu çalışma ortamı, uzun çalışma saatleri, bitmek bilmeyen istekler, ağır, zor çalışma koşulları, değerbilmez yöneticiler sebebiyle bu ölümleri, intiharları, cinayetleri yaşıyoruz. Bugün Türkiye’de her gün 4-5 işçi arkadaşımız inşaatlarda, madenlerde çalışırken hayatını kaybediyor. Her yıl 20 bine yakın işçi çalışırken iş cinayetlerine kurban gidiyor. Bugün sağlıkta yaşadığımız bu ölümler, bu cinayetler, intiharlar genel  süreçten bağımsız değil. Madende yerin 7 kat dibinde taşeron düzenine kurban giden maden işçisinin ya da bir inşaatın 30. katında çalışan bir inşaat işçisinin yaşadığıyla hastanelerde yaşanılanlar birbirinden özü itibariyle farklı değil. Bütün bu sürecin sorumlusu her şeyi bir maliyet unsuru olarak gören; inşaatta çalışan bir işçinin yaşamıyla o inşaattaki bir asansör vidası arasında fark görmeyen, ya da madene giren işçinin yaşamıyla oradaki bir kazma sapı arasında hiçbir fark görmeyen, ya da hastanelerde 24 saat insanları sağaltmak, iyileştirmek için kendi sağlığından, kendi yaşamından olan sağlık emekçilerinin hayatıyla bir görüntüleme cihazı arasında fark görmeyen, hep daha fazla kar etmek isteyen sermaye düzeni ve bu politikaları hayata geçiren siyasi iktidardır. Buradan, tüm siyasi sorumlulardan sonuna dek hesap soracağımızı ve bu ülkede emeğiyle geçinen  emekçilerin insanca çalışıp yaşayabileceği bir ülkeyi, emeğin Türkiyesi’ni kurmak için mücadele edeceğimizi, sürecin takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade ediyor, hayatını kaybeden arkadaşlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz, hepimizin başı sağolsun” diye konuştu.

SES Aksaray Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Erol ise yaptığı konuşmada; “Sağlık Bakanı katıldığı bir TV programında sağlık alanını kısa bir şekilde özetledi: OECD ülkeleri içerisinde nüfusa oranla hizmet veren sağlık çalışanı sayısında en altta olmamıza rağmen sağlık hizmeti anlamında (nüfusa oranla) en üst sırada yer aldığımızı söyledi. Bizler İstanbul’dan Ankara’ya giderken bile 2 otobüs şoförüyle seyahat ederiz. Ama sağlık alanında haftalık çalışmanın yanı sıra yazılan nöbetlerin bir üst sınırı yok. 36 saatlik nöbet sırasında sınırsız taleplerle çalıştırılıyorsunuz. Biz kaybettiğimiz arkadaşlarımızın çalıştığı ortamları biliyoruz. Sağlık hizmeti almaya gelen vatandaşlar sağlıkta aksayan tüm yönlerin sorumlusu olarak biz sağlık çalışanlarını görüyorlar. Her gün sözlü, fiziki şiddet yaşıyoruz, yoğun bir iş yükü altında çalışıyoruz. Bu koşulların düzeltilmesi adına dile getirdiğimiz tüm taleplerse karşılıksız kalıyor. Artık Yeter diyoruz. Başta personel eksikliğinin giderilmesi olmak üzere bir an önce gerekli adımlar atılmasını istiyoruz. Arkadaşlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyoruz” dedi.

İTO Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç de şunları dile getirdi:

“Kızgınız, üzgünüz ve öfkeliyiz. Gece gündüz, 24 saat çalışıyoruz ama karşılığında yıpratılıyoruz, tükeniyoruz, ölüyoruz, öldürülüyoruz. Hayatına son verme noktasına kadar varmış insanların yaşadıklarını herkesin sorgulaması gerekir. İnsanlar kolay kolay hayatını sonlandırmak istemez. Arkadaşlarımızı bu noktaya getiren sürecin çok iyi sorgulanması lazım. Kızgınız, çünkü sebepleri de sorumluları da biliyoruz. Öfkeliyiz çünkü sebepleri bildikleri, gördükleri halde gerekli adımları atmıyorlar. Buradan yetkililere, özellikle de bir hekim olduğu için Sağlık Bakanı’na sesleniyoruz: Hem sağlık çalışanları hem de vatandaşları mutlu edecek; nitelikli, eşit, demokratik bir sağlık ortamı oluşana dek mücadele edecek, sürecin takipçisi olacağız. Sağlık Bakanı bir an önce gerekli düzenlemeleri yapmalı, yapma iradesi gösteremiyorsa da derhal istifa etmelidir.”

Tıp Öğrencileri Komisyonu adına konuşan Murat Tezdiğ ise “Öncelikle hayatını kaybeden arkadaşlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyorum. Bir tıp öğrencisi olarak, tıp eğitimini sürdürürken sağlıksız bir gelecekle karşılaşacak olma bilinci bizi de mutsuzluğa sürüklemekte. Bugün sağlıklı olabilmemiz için geleceğimizin de güvence altına alınması gerekiyor. Bu yüzden bizim de birinci talebimiz sağlık üreten kurumlar başta olmak üzere ülkede demokrasinin yeniden inşa edilmesi, hasta-hekim ilişkilerinin güvence altına alınması, sağlık politikalarının gözden geçirilmesidir” dedi.

Konuşmaların ardından basın metnini İTO Yönetim Kurulu üyesi Dr. İncilay Erdoğan okudu.

Yapılan açıklamada; “Aynı gün üç meslektaşımızı sonsuzluğa uğurlamanın ağır travması altında sizlere seslenmek istiyoruz! Acı kayıplarımızın ardında bizleri mutsuz eden, geleceğe dair umutsuz bırakan, yoran, tüketen, bazen pes ettiren karanlık bir tablo var: Yoğun ve yorucu çalışma koşulları, uzun süren çalışma saatleri, mesleğimizi uygularken yaşadığımız duygusal ve fiziksel yüklenmenin getirdiği yıpranma, yetmezmiş gibi şiddete uğrama riskimiz, değersizleştirilen emeğimiz ve mesleki kimliğimiz, güvencesizlikle yaratılan geleceksizlik…  Tükeniyoruz, hor görülüyoruz, saldırıya uğruyoruz, ölüyoruz, öldürülüyoruz! Artık Yeter!

Son 10 yılda sağlık çalışanlarının iş yükü 5 kat arttı.

Sağlık çalışanlarında tükenmişlik oranı % 24.

Yine sağlık çalışanlarının %69’u mobbinge uğradığını ifade ediyor.

Sağlık çalışanlarının yüzde 65’i ‘imkanım olsaydı ben bu mesleği değiştirirdim’ diyor.

33 saati aşan nöbetler, 100 saati aşan haftalık çalışma saatleri, 5 dakikada bir hasta bakma zorunluluğu bizleri tüketiyor.

Son 5 yılda Beyaz Kod’a  46 bini aşan şiddet başvurusu yapıldı. Saldırı tehdidi ile iç içe mesleğimizi yapmak zorunda bırakılıyoruz.

Sadece kayıtlı olanlar üzerinden bir değerlendirme yapıldığında bile Türkiye'de günde 31 sağlık çalışanının sağlık hizmeti sunulan alanlarda şiddete maruz kaldığı görülüyor.

Sadece son 10 yılda 215 sağlık çalışanı iş cinayetleri, uğradıkları şiddet, yaşadıkları baskı ve mobbing, tüketen çalışma koşulları sebepleriyle yaşamdan kopartıldı, ölüyoruz, öldürülüyoruz. Bu çığlığın her yerden duyulmasını istiyoruz!” denildi.

Basın metni için tıklayınız.