Değerli meslektaşım,
Sizlere, bizleri seçerek verdiğiniz görevde geçirdiğimiz üç yıl boyunca çeşitli vesilelerle; yaşadığımız günlerde çalışma ortamlarımızda karşılaştığımız tüm zorlukları, bu zorlukları aşmaya dair hep birlikte yapmaya çalıştıklarımızı, hekim olmanın değerini ve hekimlik değerlerimizi paylaştığımız mektuplar yazdım. Kimi zaman; İlhan Berk’in şiirin gücüne atıfla söylediği,
“Şiir, duvarcının elinden düşürdüğü tuğlanın yere düşmesinde değildir
Havada asılı kalmasındadır”
sözüne yaslanıp şiirleri yardıma çağırdığım mektuplarıma bir yenisini cezaevinden eklemek zorunda kaldım.
Burada ancak günün ikinci yarısında elime geçen gazetede, tıp fakültelerindeki başarı sırasının kaygı verici değişimine dair bir haber vardı bugün. Öğrenciliğimden itibaren 42 yılımı geçirdiğim İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki başarı sıralamasında 2020’de görülen 2 bin 817 sayısı; 2022 yılında 4 bin 30’a düşmüştü. Pek çok tıp fakültesinde gözlenen bu düşüş, hekimlik mesleğimizde yıllar içinde yaratılan tahribatın ne denli büyük olduğunu bir kez daha hissettirdi. “Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde” diyor ya İsmet Özel, belli ki yaşatmak suçu da bize kalmış.
Bu süreçte sizlerle birlikte tıp eğitiminden sağlık ortamına; çalışma ortamımızdan mesleğimizin değersizleştirilmesine kadar pek çok olumsuzluğa karşı hekimlik değerlerimizi, etik ilkelerimiz ışığında koruyup geliştirebilmek için olağanüstü bir çaba sarf ettik. “Emek Bizim Söz Bizim” diyerek yollara çıktık, haklarımız için hep birlikte mücadele ettik. Elbette kimi eksikliklerimiz, yetemediklerimiz oldu. Eleştiriniz bizim için hep kıymetli ve yol göstericiydi. Bilmelisiniz ki Merkez Konseyi olarak bu eleştirileri hep hissetmeye çalıştık ve çalışıyoruz.
Ek ödeme adı altında hekimler arasında eşitsizlikleri daha da derinleştiren, emekliliğimizi açlık sınırının altına mahkûm eden, bizleri güvencesizliğe terk edip mesleki bağımsızlığımızı bir nebze de olsa koruyabildiğimiz muayenehanelerimizi işlevsizleştiren, sağlık ortamındaki olumsuzlukları üzerimize yıkıp bizleri şiddetle baş başa bırakan bu amansız yıkımın ortasında cezaevinde olmak, yanı başınızda çabalarınıza katılamamak bana daha da ağır geliyor. Birhan Keskin’in deyişiyle, “… insan olan yerlerim çok ağrıyor.” Ancak her birinizin katkısıyla, meslek örgütümüzün bu sürecin gereklerini yerine getireceğinden hiç kuşkum yok. Cezaevinde olsam bile benim de elimden gelen çabayı göstereceğimden hiç kuşkunuz olmasın.
Cezaevinde tutulmama gerekçe gösterilen, ayrıntısını daha sonra sizlerle paylaşmayı arzu ettiğim, canlı yayındaki ifadelerimin değişik nedenlerle yanlış anlamalara yol açtığının farkındayım. Katıldığım yayında, daha önce izlediğim bir videoda gözlemlediğim bazı tıbbi belirtilere dair, bu alanda çalışan bir adli tıp uzmanı olarak bir ön değerlendirme yaptım. İddialara ilişkin olarak bir sonuca ulaşılması için yapılması gereken ileri incelemeleri ve buna dair uluslararası sözleşme ve kılavuzları andım.
Bu çerçevede sürdürülen karalamaların meslek örgütümüze yönelik saldırıya dönüştürülmesi karşısında, doğal olarak örgütlü mücadelemizin daha da güçlendirilmesi için hem benim hem de Merkez Konseyi’mizin gereken adımları atacağından hiçbir kuşkunuz olmamasını dilerim.
Tutuklanma sürecim ve cezaevinde olduğum bu dönemde dayanışmanızı duvarların ardında da yüreğimde hissettiğimi bilmenizi isterim.
Tüm meslektaşlarımın sıcaklığıyla en kısa sürede kucaklaşmak dileklerimle.
Dr. Şebnem Korur Fincancı
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı