Türkiye’de sağlıkta özellikle radyoloji ve nükleer tıp alanlarında aktif olarak uygulanan bir çeşit taşeronlaştırma olan “hizmet alımı” yönteminin halkın sağlığına, uzmanlık eğitimine ve hekim emeğine olan olumsuz etkileri önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Radyoloji ve nükleer tıp uzmanlarının görevi sadece çekimi yapılmış bir incelemeye rapor yazmak değildir. Yapılacak tetkikin endikasyonu, alanın profesyonellerince değerlendirilir ve gerekli görülürse tanı için yeterli kalitede görüntü oluşturabilecek en az X ışını dozu kullanılmaya çalışılır. Radyoloğun bu süreçte en önemli görevlerinden biri, istenilen tetkikin gerekçesinin uygun olup olmadığını denetlemesidir. Endikasyonu bulunan hastaların çekimlerinin uygun kalitede elde edilmesi ve uygun olmayan istemlerin ise geri çevrilerek hastanın alternatif tanı araçlarına yönlendirmesi yine radyologların temel görevlerinden bazılarıdır. Hizmet alımı şirketlerinin devreye girmesi ile gerekçelendirme sorumluluğu kurum radyologlarının üzerinden alınmıştır. Denetleme mekanizmasının ortadan kaldırılması ve niceliğe odaklanmış sağlık politikalarıyla birlikte, uygun gerekçelendirme yapılmadan çekilen bilgisayarlı tomografi (BT) tetkikleri toplumun kümülatif radyasyon doz miktarını arttırmakta ve halk sağlığı için bir tehdit oluşturmaktadır.
Tetkik sayısı üzerinden ödeme alınan bu sistemde kısa sürede yüzlerce tetkikin raporlanma durumu söz konusudur. Kısa sürede yazılan rapor sayıları, uluslararası kılavuzlarca önerilen rapor okuma standartlarının çok üzerindedir. Bu durum yine hastada var olan patolojinin atlanmasına, nitelikten yoksun raporların ortaya çıkmasına neden olarak hatalı klinik yönetime neden olabilmektedir.
Hizmet alımında uygulanan uzaktan raporlama sürecinde, radyolog-radyoloji teknisyeni arasındaki iletişim kopukluğu, özellikle acil endikasyonlarda iyot bazlı kontrast madde yönetiminin uygun şekilde gerçekleştirilememesine (gerekli durumlarda verilmemesi, gerekmeyen durumlarda verilmesi veya kontrast madde verilirken uygun fazın atlanması) ve optimal çekimin yapılamamasına neden olmaktadır. Bu ise; tanıda yanılgılara, tekrarlayan BT çekimlerine bağlı doz artışına veya gereksiz/fazla kontrast madde kullanımına bağlı nefrotoksisite vb. yan etkilere neden olabilmektedir.
Günümüzde Sağlık Bakanlığı hastanelerinin yanında birçok kamu üniversite hastanesinde hizmet alımı yöntemi uygulanmaktadır. Bu durum, radyoloji uzmanlık öğrencilerinin özellikle acil radyolojik görüntüleme, BT ve MR gibi kesitsel görüntüleme konusunda alması gereken eğitimin niteliğini belirgin olarak düşürmektedir.
Hizmet alımı ile gelen bir başka sorun hekim emeğinin ucuzlatılmasıdır. Bu şirketler raporlama işleminin büyük bir kısmını, raporda imzaları bulunan radyologlar dışında, ismi geçmeyen üçüncü kişilere devretmektedir. Bazen bu üçüncü kişiler, BT ve/veya MR’ı yeni öğrenmeye başlayan ve bu konuda yetkinliği ve raporlama yetkisi olmayan bir radyoloji asistanı olabilmektedir. Bu durum, yaratacağı medikolegal sorunlar bir yana radyologların emeğini ucuzlaştırarak çok düşük ücretlere çalışmalarına neden olmaktadır.
Hizmet alımının toplum sağlığına verdiği zararlardan sonuncusu geçtiğimiz hafta Muğla Eğitim Araştırma Hastanesi’nde ortaya çıkmıştır. Nükleer tıp hizmetlerinin özel bir şirketten satın alınması sonucunda bazı hastaların tiroid görüntülemelerinde gereğinden fazla dozda, bazı hastaların kalp görüntülemelerinde ise olması gerekenden daha az dozda radyoaktif madde verildiği medyaya haber olarak yansımıştır. Söz konusu iddialar hasta güvenliğini ihlal eden uygulamalardır. Yıllardır devam ettiği ifade edilen bu yanlış uygulamaların kaç hastayı etkilediğine dair henüz yeterli veri olmasa da çok sayıda hastanın bu uygulamadan olumsuz etkilenmiş olma ihtimali yüksektir. Hasta güvenliğini yok eden bu olayı daha vahim kılan yön ise, hekimlerin tuttuğu bir tutanakla ortaya çıkan bu kabul edilmez skandal için kamu otoritesi olarak Sağlık Bakanlığı tarafından gerekli müdahalenin zamanında yapılmadığı ve söz konusu şirketi adeta ödüllendirircesine yeni yapılan ihalenin de aynı şirkete verildiği yönündeki iddialardır. Bu şirketin Türkiye genelinde 26 şehirde 50’ye yakın merkezde nükleer tıp hizmeti verdiği bilinmektedir.
Hizmet alımı biçimindeki uygulamaların, şirketlerin “sürümden kazanmak” yaklaşımı nedeniyle kalitesiz görüntüleme gerçekleştirdiği, maliyetini ön plana alarak son olarak Muğla örneğinde yaşandığı gibi toplum sağlığını riske attığı, hekim emeğini değersizleştirdiği, uzmanlık eğitiminin niteliğini düşürdüğü ve yakın zaman önce yenidoğan skandalı konusunda olduğu gibi hekimlik meslek etiğini ortadan kaldırdığı yadsınamaz. Konunun çözümü adına ilk aşamada teleradyoloji uygulamalarına rehberlik etmesi amacıyla 2021 yılında Türk Radyoloji Derneği tarafından hazırlanan “Teleradyoloji Kılavuzu” kamu otoritesince ölçüt olarak kabul edilmelidir. Hizmet alımı alanıyla ilgili düzenlemeler Türk Tabipleri Birliği ve ilgili uzmanlık derneklerinin görüşleriyle gerçekleştirilmelidir.
TTB UDEK Yürütme Kurulu