Basına ve Kamuoyuna,
Son zamanlarda bazı basın organlarında bilimsel bir yayındaki içerik gerekçe gösterilerek bilim dışı iddialar ile meslektaşlarımızın hedef haline getirildiğini görmekteyiz. Bireyin ve toplumun sağlığı için görev yapan meslektaşlarımızın maruz kaldığı bu saldırı kabul edilemez. Bilgiden ve bilimsel veriden yoksun bu ifadeler sadece meslektaşlarımızı değil; iyi hekimliği, insan sağlığını ve bilimsel hakikati de hedef almaktadır. Cinsiyet ve cinsiyet kimliğine ilişkin çarpıtılmış içerikler ile yapılan bu saldırılara bilimsel kılıf oluşturma çabası ise sağlığa erişim hakkını engelleyecek birçok tehlike barındırmaktadır.
Cinsiyet, cinsiyet kimliği ile ilgili sorunlar birey ve toplum sağlığıyla yakından ilişkilidir. Başta psikiyatri olmak üzere endokrinoloji, üroloji, kadın hastalıkları, plastik cerrahi gibi tıbbın çeşitli dalları bilimsel veriler ışığında uzun yıllardır bu konularla ilgilenmektedir.
Cinsiyet, doğumda tayin edilse de, toplumsal yönü de belirgin olan bir kavramdır. Kişilerin cinsiyetlerini tanımlama ve ifade etme biçimleri çeşitlilik gösterebilir. Cinsiyet kimliği, kişilerin kendi bedeni ve benliğini nasıl algıladığı ile ilgili olup, her zaman kişilerin doğumdaki cinsiyeti ile örtüşmez. Bu kişiler kendilerini “trans” olarak tanımlamaktadırlar. Bu örtüşmenin gerçekleşmediği durumlarda, hele de toplumsal baskılar nedeniyle bireylerin bunu belirtmesinin yasaklandığı toplumlarda kişi çocukluk, ergenlik ve erişkinlik dönemlerinde önemli ruhsal ve sosyal sorunlar yaşamaktadır. Cinsiyet kimliğinde çeşitliliğin toplumda yaygınlığıyla ilgili farklı bulgular vardır. Ancak farklı bulguların olmadığı en net konu, bu bireylerin damgalanma ve dışlanmaları nedeniyle sağlık sistemine ulaşmalarındaki zorluklardır.
Günümüzde geçerli olan uluslararası ve Türkiye’de Sağlık Bakanlığınca kullanılan hastalık ve sağlıkla ilişkili tıbbi sınıflandırma sistemleri vardır. Bahsedilen durum, ICD-11’de (2017) “Cinsiyet Uyuşmazlığı”, ruhsal bozuklukların sınıflandırma sistemi olan DSM-5’te (2013) ise “Cinsiyetinden Hoşnutsuzluk” adlarıyla tanımlanmıştır. Bu rehberlerde de tanımlandığı şekilde kişinin cinsiyet kimliği ile doğumda belirlenen cinsiyetin örtüşmemesi durumu sağlık hizmeti sunucularının hizmet vermesi gereken durumlardan biridir.
Herhangi bir cinsiyet kimliği tedavi gerektiren ruhsal bir hastalık değildir; ancak cinsiyet uyuşmazlığı bireylerin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için ek tıbbi gereksinimlerinin olduğu bir durumdur. Kişinin hoşnutsuzluğunun, ruhsal zorlanmalarının, toplumsal yaşamda aile, eğitim ve çalışma alanlarında maruz kaldığı hak ihlallerinin giderilebilmesi için en güncel bilimsel öneri “cinsiyet uyum süreci”dir.
Uyum süreci, uluslararası tıbbi kılavuzlar doğrultusunda sürdürülen kapsamlı değerlendirme, takip, kişiye özgü, gelişimsel dönemine uygun tıbbi müdahaleleri de içeren bir sıra işlemdir. Yaşamın erken dönemlerinden itibaren kişi ve ailesinin ihtiyaçlarına uygun tıbbi destek ile bedensel, ruhsal, sosyal birçok sorunun önüne geçilebilmektedir. Ergenlik ve erişkinlik döneminde intihar, şiddete maruz kalma, işlevsellikte önemli kayıplar uyum sürecinde sağlanan destekle büyük ölçüde engellenebilmektedir çünkü cinsiyet uyumunu sağlayan tıbbi müdahalelerle kişi cinsiyet kimliğine uygun gördüğü sosyal görünüme ve bedensel özelliklere sahip olabilmektedir. Ergenlik dönemi hem sağlık hem gelişim açısından önemli riskler barındıran bir yaş dönemidir. Bu dönemde cinsiyetiyle ilgili sorunlar yaşayan, cinsiyet uyuşmazlığı olanların tıbbi destekten mahrum kalması tıbbi etik açısından kabul edilemez.
Cinsiyet uyum süreci her yaşam döneminde ruh sağlığı uzmanı desteği, hormon tedavileri ve 18 yaş sonrası cerrahi işlemler gibi tıbbi müdahaleleri de içermektedir. Bu müdahaleler, kişinin cinsiyet kimliğine uygun yaşamasını sağlayarak intihara kadar gidebilen ruhsal sıkıntının önüne geçebilen geri dönüşlü ve geri dönüşlü olmayan işlemleri içerir. Bu işlemlerin nasıl yürütüleceği bilimsel çalışmalar temel alınarak hazırlanmış uluslararası rehberlerce düzenlenmiştir. Kişiye göre bu yöntemlerin seçimi için hekimler kanaat oluşturarak bireylere bu önerilerini aktarırlar ve detaylandırılmış bir onam süreci sonrasında bu tedavilerin gerçekleşmesini sağlarlar. Türkiye’de bu sürecin yönetimi başta kamu kurumları olmak üzere sağlık hizmet sunucuları tarafından tıbbi bilgi ve etik ilkelerle gerçekleştirilir. Yasal kayıtlarda cinsiyet ile ilişkili değişikliğin işleyişi ve bununla ilgili tıbbi işlemler Türk Medeni Kanunu’nun 40. Maddesi ile belirlenmiştir.
Cinsiyet uyum süreci, ülkemizde üniversite ve eğitim hastaneleri gibi birçok saygın kurumda ruh sağlığı, endokrinoloji, kadın hastalıkları, üroloji, plastik cerrahi gibi farklı disiplinlerin katılımıyla, dünya standartlarına uygun şekilde sürdürülmektedir. Cinsiyet uyum süreçlerinde yetkin hekimler ve kurullar yasal çerçeve içinde ve bilimsel gerçeklerin doğrultusunda kişilerin takiplerini yürütmekte, uygun ve gerekli tıbbi müdahaleleri uygulamaktadırlar. Bu konuda tıbbi uygulamalara yön veren bilimsel bilginin gelişmesi de etik ilkelere uygun şekilde sürdürülmüş araştırmalarla mümkün olmaktadır.
Bu konularda sağlık hizmeti sunulması, eğitim verilmesi ve araştırma yapılması hekimliğin temel sorumluluklarının gereğidir. Bu etkinliklerin yanı sıra kişi ve toplum sağlığına olumsuz etkileri bilinen ayrımcılık ve damgalanma ile mücadele hekim kimliğinin temel bileşenleri arasındadır. Bu temellere kişisel görüşler, günlük siyaset ve toplumsal baskı ile yön verilemez.
Son günlerde basına yansıyan, aslı olmayan ve bilimsel kabulden uzak haberler meslektaşlarımızı doğrudan hedef göstermekte, ayrımcılığı arttırarak başta cinsiyetinden hoşnutsuzluk yaşayan ergen ve erişkinler ve onların aileleri olmak üzere, toplum ruh sağlığını ve toplumsal barışı olumsuz etkilemektedir. Hekimlik bilimin ışığında, meslek etiği kuralları ile, herkese eşit yaklaşmayı gerektirir. Topluma zarar veren, ayrımcılığa zemin hazırlayan bu söylemler herkesin sağlık hakkını ve sağlığa erişimini tehdit etmektedir.
Hekimlik bilimin ve hakikatin yoludur.
Bilimsel etkinlikleri ve mesleki görevlerinden dolayı meslektaşlarımıza yönelik saldırılar ve hedef göstermeler kabul edilemez. Başta sağlık ve güvenlik otoriteleri olmak üzere tüm kurumları bu saldırgan tutumların engellenmesi, sorumluların hak ettikleri cezayı alması ve meslektaşlarımızın güvenliğinin sağlanması için göreve davet ediyoruz.
TTB UDEK Yürütme Kurulu
Acil El Cerrahisi ve Mikrocerrahi Derneği
Adli Tıp Uzmanları Derneği
Akademik Geriatri Derneği
Çocuk Allerji ve Astım Akademisi Derneği
Çocuk Nefroloji Derneği
Çocuk Romatoloji Derneği
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği
İşyeri Hekimleri Derneği
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği
Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği
Türk Algoloji Derneği
Türk Anesteziyolojı ve Reanimasyon Derneği
Türk Biyokimya Derneği
Türk Cerrahi Derneği
Türk Çocuk Acil Tıp ve Yoğun Bakım Derneği
Türk Çocuk Ürolojisi Derneği
Türk Dermatoloji Derneği
Türk Farmakoloji Derneği
Türk Gastroenteroloji Derneği
Türk Klinik Biyokimya Derneği
Türk Nöroşirürji Derneği
Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği
Türk Pediatri Kurumu
Türk Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Cerrahisi Derneği
Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği
Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği
Türk Tıbbi Rehabilitasyon Kurumu Derneği
Türk Toraks Derneği
Türk Yoğun Bakım Derneği
Türkiye Acil Tıp Derneği
Türkiye Çocuk Cerrahisi Derneği
Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği
Türkiye Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon Uzman Hekimleri Derneği
Türkiye Milli Pediatri Derneği
Türkiye Psikiyatri Derneği
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği
Ürolojik Cerrahi Derneği