Ülkemizde COVİD 19 pandemisi ve aşılama konusunda sürecin başından beri yaşanan somut veri ve bilgi eksikliği yerli, yersiz açıklama ve tartışmalara yol açarken, özellikle aşılama sürecinde sorunlar ve kaygı yaratmaktadır.
Hastalığın kontrolü için yaygın ve etkin bir aşılama programına hız kesmeden devam etmemiz gerektiği açık iken, ülkemizde hastalık ve aşılama programına ait verilerin Bakanlık tarafından paylaşılmaması, bu verilerin alanında uzman bilim insanlarınca değerlendirilip, yorumlanmasına engel olan, yanlış ve tehlikeli bir yaklaşımdır.
Salgın ile uygun mücadele, hemen tüm ülkelerde olduğu gibi verinin bilimsel yöntemlerle toplanması, açık ve şeffaf olarak paylaşılması ve değerlendirilmesi ile mümkündür. Yerel verilerin bilim insanları ve uzmanlar ile paylaşılmaması, mevcut soru ve sorunların derinleşmesi, alternatif arayışları ve hastalık ile savaşımda başarısızlık ile sonuçlanacaktır.
Bu nedenle TTB UDEK olarak aşağıda adları olan üye derneklerimiz ile birlikte ülkemizde pandemi ile ilgili verilerin uygun değerlendirilebilmesi ve doğru kullanılabilmesi için, konunun uzmanları, bilim insanları ve kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini bir kez daha dile getirmek istiyoruz.
Salgınla mücadelede uygun adımları atabilmek için, öneriler geliştirecek olan uzmanların Türkiye`de aşılama sayıları, tipleri, aşılı ve aşısız guruplarda enfeksiyon gelişen, hastaneye yatan ve ölüm ile sonuçlanan vaka sayıları gibi bilgilere ulaşması gerekmektedir.
TTB UDEK
Çocuk Romatoloji Derneği
İşyeri Hekimleri Derneği
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği
Türk Biyokimya Derneği
Türk El ve Üst Ekstremite Cerrahisi Derneği
Türk İmmünoloji Derneği
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği
Türk Klinik Biyokimya Derneği
Türk Klinik Mikrobiyoloji Ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği
Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti
Türk Nöroloji Derneği
Türk Oftalmoloji Derneği
Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği
Türk Radyoloji Derneği
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği
Türk Toraks Derneği
Türk Yoğun Bakım Derneği
Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği
Türkiye Psikiyatri Derneği
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği
Sayın meslektaşlarım,
TTB UDEK olarak pandemi, aşılanma, normalleşme süreçlerinde konunun uzmanı olan üye derneklerimizden ve meslektaşlarımızdan doğru, güncel, bilimsel bilgi ve veri toplayarak bunları doğru yorumlamak ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek, yönlendirmek için çaba harcamaya devam ediyoruz. Bu süreçlerin işin sahibi uzman bilim insanlarınca yönlendirilebilmesi ve bilgi kirliliği, endişeyi minimuma indirebilmek için bilimsel verilerin şeffaf olarak paylaşılması gerekliliğini bu nedenle bir kez daha dile getirdik.
Bu çağrımızın tartışılabilmesi, geliştirilebilmesi için üye derneklerimiz ve konunun uzmanı meslektaşlarımızın katkılarına gereksinim duyuyoruz. Bu süreçte aşağıda sizler ile çağrımıza cevap veren Prof. Dr. Esin Şenol’un zevkle okuyacağınızı umduğumuz yazısını bulacaksınız. Kendisine infeksyon hastalıkları uzmanı olarak pandemi konusundaki bilimsel görüşleri ötesinde, felsefi bir yaklaşımla kaleme aldığı yazısını bizler ile paylaştığı için teşekkür ederiz. Kurumsal ve kişisel katkı, veri ve geri bildirimlerinizi bekliyoruz.
Sağlıklı günler dileklerimiz ile.
TTB UDEK Yönetim Kurulu
PANDEMİDEKİ HAYALET
Esin Şenol
Pandeminin nasıl bir tarih yazdığını anlamak büyük ihtimal bizlerden, pandemiyi yaşayanlardan, sonraya kalacak ama en iyisi biz yanı başımızdan sonsuz bir hızla akan pandeminin tarihini yazaduralım.
Salgının onaltıncı ayında, virüs , yirmidört harfli Yunan alfabesinin dördüncü harfi olan delta varyantı ile onbirinci harfi olan lambda varyantı arasında ve eminiz ki son harfi olan omegaya çok kısa sürede erişecek.
Virüslerin , bizi hastalandıran çok hastalandıran o mikropların evrimleri sürprizlerle dolu olabilir. Bunu zaten onaltı ay önce hayatlarımızı ve yerküreyi kaplayan koronavirüs nedeniyle deneyimleyerek öğreniyoruz.
Okuduğum bir makalede , virüs enfekte ettiği yani bulaştığı sürece nereye varacağını bilemeyeceğimiz bu hareketlilik ve sonsuz olasılıktaki çeşitlilik için “biyolojik kapris” tanımı kullanılmıştı ki bundan daha iyi bir tanım olamaz.
Bundan aylar önce önlenmeyen yayılmanın varacağı yer virüsün çeşitlenmesi, bu çeşitlenmenin yönü ise ilk önce daha bulaşıcılık sonra bağışıklık basıncından kaçma ve bir ihtimal daha çok hastalandırma olabilir kaygısından söz ederken, önce çok daha bulaşıcı sonra kısmen bağışıklık cevabından kaçabilen yeni “varyant” lar gelişti.
Tabii tüm bunlar da ansızın olmayıp ödediğimiz tüm bedellere rağmen ödeyemediğimiz bedeller yüzünden oldu.
Bu varyantlardan ilki olan “alfa “ile önce İngiltere sonra da biz dahil dünya çok büyük bir dalga yaşadı.
İngiltere aylarca kapandı, derslere konu olacak kadar sistematik ve disiplinli aşılama yaptı ama bu kez de Hindistan’da gelişip yayılan “delta” varyantının etkisi ile kaçınılmaz bir üçüncü dalgaya gidiyor.
Önceden “Hint varyantı” olarak adlandırdığımız delta bir “süper bulaştırıcı” ve aşı bulunduktan sonraki pandemi içinde pandemi potansiyeli olan ilk varyant. Hatta salgını tam kontrol altına almayı başarmış Vietnam, Avusturalya gibi ülkelerde yeni bir dalga başlatıyor.
Aylar önce orijinal virüsün bulaşma katsayısına göre hesapladığımız “kitle bağışıklığı “eşiği için yaptığımız hesaplar dahil tüm hesapları değiştirerek bize pandeminin yeni bir evreye girdiğini haber veriyor.
Delta için öngörülen bulaşma katsayısına göre, daha önce, nüfusun %70-75’i aşılanılırsa erişilebileceği düşünülen kitle bağışıklığının artık %80-85 olması gerektiği hesaplanılıyor ki bu aşılamaya erkenden başlayan ve disiplinle sürdüren ülkelerde bile neredeyse imkansız. Çünkü tüm erişkin nüfusun ya da çocukların da aşılanması gerekliliği demek.
Delta daha hastalandırıcı mı daha öldürücü mü bilinmiyor ama hastaneye yatış oranlarını iki kat artırıyor , aşısız veya tek doz aşılı veya yeterli aşı cevabı veremeyenlerde yayılıyor.
Mesela ,aşılanma oranları düşük olan Rusya’da hem hızlı hem öldürücü seyrediyor.
Ama veriler aşılanma henüz yayılmayı önleyecek düzeye erişmese bile , aşılanma öncesinde her 10 enfeksiyondan biri ilk 10 gün içinde hastaneye yatarken, şimdi 40-50 kişiden biri ve aşılanma öncesi her 60 kişiden biri ölürken şimdi 100 kişiden birinin öldüğünü, aşılanmanın hastalanma ve ölümü önlediğini gösteriyor.
Pandemi artık kısmi bağışık bir topluluk ile çok bulaşıcı bir virüs arasında geçecek yeni bir evrede .
Böyle bir evrenin en korkulu senaryosu , aşıdan da kaçabilen bir omega varyantı olabileceği gibi , delta tüm sahneyi kaplayarak bir yıla kalmadan aşısız nüfusu hızlıca hastalandırarak eşiği yükselen kitle bağışıklığını yakalatabilir.
Gelelim, virüsün artık yapacağı mutasyon kalmayacak ya da hastalık bir soğuk algınlığı haline dönüşecek ve eninde sonunda salgın bitecek öngörülerine.
Buna peşin cevabım zannederim böyle olmasını diliyor , dileklerinizi düşünüyor ve seslendiriyorsunuz olur.
Hayvandan insana sıçrayarak pandemiye yol açabilen hiçbir virüsün “eradike “ edilemeyeceğini yani çiçek hastalığında olduğu gibi ortadan kalkamayacağını zaten biliyoruz.
Ama tüm dünyada, kısmen bağışık bir topluluğun basıncıyla baş başa bırakmayacağımız kadar kısa bir süre içinde , nüfusun %50-55 ‘ine erişebilen bir aşılama yapabilseydik yakalayabileceğimiz “eliminasyon” şansını da artık yitirmiş bulunuyoruz .
Eliminasyon, bir hastalığın salgın olmayacak düzeyde kontrol edilebilmesi anlamına geliyor.
Mesela, yüksek düzeyli çocukluk çağı aşılamaları ile kontrol altına alabildiğimiz , kızamık ,
suçiçeği ve çocuk felci elimine edildi.
Bu hastalıklar aslında yok olmadı duruyor ama bağışıklık düzeyi bu şekilde sürdürülebilirse, zaman zaman bağışıklığın düştüğü, azaldığı topluluklar dışında salgın yapabilme potansiyelleri ise artık yok.
Delta varyantı, girişini , gelişini kontrol edemediğimiz pandeminin gidişatını da yönlendiremediğimizi işaret ediyor.
Yani önümüzdeki yıllarda, aşılanarak ve hatta aşılanmamıza rağmen günlük yaşamlarımızı salgın bitti rahatlığıyla sürdürebilmemiz pek olası değil.
Mesela,aşısı bulunamayan AIDS hastalığı da böyle, sürekli sürdürülen çok katmanlı önlemler ile bulaşması önlenilebiliyor, bu önlemlerden tek birini ihmal eden için ise bulaşma riski sürüyor.
Ancak, delta bu yayılma hızıyla, tüm aşısız topluluğu hastalandırırken, yeni ve aşıdan da kaçabilen bir “varyant” söz konusu olmaz ise , bir yıldan kısa sürede büyük bir yıkım ile birlikte salgın sona erip hastalık kontrollü bir durağanlığa evrilebilir ki bu hiçbir şekilde öngörülemeyecek doğrusal bir denklemdir.
Daha gerçekçi olan ise dünyanın farklı bölgelerindeki farklı aşılama oranları ve aslında yeni “suşlar” olarak tanımlanabilecek “varyantlar” ile durağan bir kontrolden çok uzakta olduğumuzdur.
En olası olan , aşılı ve aşısız kişiler ve toplumlarda ve bu kişiler ve toplumlar arası ilişkiler nedeniyle uzun yıllar , hastalık şiddeti görece kontrol edilen ama salgın potansiyeli öylece duran, dalgalı ve bir akışkan bir seyir olacağıdır.
Yazının başlığına gelince, “Maddenin Halleri” isimli harika bir belgesel seyrettim.
Hatta sinema merakım ve salgıncı akademik yanımın birleşimi elverdiğince belgeselin yönetmeni Deniz Tortum ile belgesel üzerine bir söyleşi yaptım.
Belgesel, babası doktor olan yönetmenin, babasının doktorluk yaptığı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki hastane koridorlarında geçiyor.
Öyle etkileyici ki, tam ortasında yaşarken pek fark etmediğimi zannettiğim yaşanmışlık arşivimin tozunu aldı.
İlk sahnede, bir kadavra ve kadavranın başında toplanmış öğrenciler var. Sonra o kadavradan yükselen bir hayaletin gözü kamera oluyor ve ölümün yaşama, umudun kedere karıştığı koridorları dolaşıyor.
Madde dönüşürken ,maddenin dönüşümüne, gündelik yaşamın sıradanlığı içinde mesafeli bir soğukkanlılık ile tanıklık eden sağlıkçıları da kadrajına alıyor kamera.
Aslında tıp fakültesi öğrenciliğimizde , başkalarından bambaşka hayatlarımız olacağının ayırdına vardığımız en önemli ders , kadavra inceleyerek öğrendiğimiz anatomi dersidir.
Tedirgin ve ürkek başlayan anatomi derslerinden bambaşka insanlar olarak çıkarız.
Bizlere bırakılmış bu ölü bedenleri , canlı bedenlere vereceğimiz hizmet için kutsarız.
Ama hikaye o kadar güçlüdür ve maddenin dönüşümü o denli olağandır ki, o koridorlara sığdırdığımız yaşamlarımızda , belgeseldeki hastane imamının anlattığı gibi hikaye edemeyiz ölümü.
Şimdi bu salgında, kadavra pandemi, bizler de pandemideki hayalet tarafından gözlenen, her şey dönüşürken dönüşmeyen kadavra inceleyicileriyiz adeta.