Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin Bazı Hükümleri Hakkında BİLGİ NOTU

AKP’li 6 milletvekilinin imzasıyla 30 Ekim 2018 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunulan “Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin ayrıntılarına ilişkin bilgi notu hazırlandı. 

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hukuk Bürosu tarafından hazırlanan bilgi notu aşağıdadır:

Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin Bazı Hükümleri Hakkında

BİLGİ NOTU

 

1)  Üniversite Tıp Fakülteleri Öğretim Üyeleri ve Personelinin Haklarına ilişkin 23. Madde:

Teklifin 23. Maddesinde 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunun ek 9. Maddesine yeni bir fıkra eklenmesi teklif edilmektedir. Buna göre  Türkiye Kamu Hastaneleri  Kurumuna bağlı hastaneler birden fazla üniversite tıp ve diş hekimliği fakültesi ile birlikte kullanım protokolü imzalayabilecektir.

Birlikte Kullanım Protokolü sadece nüfusu az şehirlerdeki değiil Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Kocaeli, Eskişehir,Konya, Kayseri  vb.  gibi büyük şehirlerdeki  eski veya yeni kendi uygulama, araştırma merkezi bulunan Üniversitelerin Tıp Fakültelerini kapsayacak bir biçimde imzalanabilecektir.

Protokolün imzalanması ile birlikte Sağlık Bakanlığına Bağlı Hastanenin başhekimi, öğretim üyeleri, elemanları ve diğer üniversite personeli ile  en fazla üç yıl süre ile sözleşme imzalayabilecek, sözleşmeyi fesh edebilecek,  süresi biten sözleşmeler eğer feshedilmemişse birer yıllık süre ile uzatılacaktır.  Sözleşmelerde, “performans hedefleri”, mezuniyet öncesi ve mezuniyet sonrası tıp eğitimi ile bilimsel çalışmalara ilişkin yetki ve sorumluluklar düzenlenecektir.

Birlikte kullanımın olduğu tıp ve diş hekimliği fakültelerinde sözleşmesi fesh edilen öğretim üyesinin haklarının ne olacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Yine Sağlık Bakanlığına bağlı hastanenin başhekimi ile sözleşme imzalamak istemeyen Öğretim üyelerinin, öğretim elemanlarının  ve personelin özlük haklarının, iş güvencesinin, uygulamalı tıp ve tıpta uzmanlık eğitimine katılımının ne olacağına dair bir düzenleme de yoktur.

Esasen bu düzenleme ile protokol imzalayan ya da imzalamak zorunda kalacak üniversite tıp fakültelerinin akademik kadrosunun, personelinin çalışma koşulları, hakları,  Sağlık Bakanlığına bağlı hastane başhekimliğine bağlanmak istemektedir.

Teklif edilen düzenleme; Anayasanın 130. Maddesi uyarınca öğretim üyelerinin her türlü özlük hakkının, yetki ve sorumluluklarının Kanun ile düzenleneceği kuralına aykırıdır. Yanı sıra öğretim üyelerinin işlevlerini yerine getirilebilmesinin zeminini tarif eden akademik kurulların oluşumu, kurullara ve işleyişe katılıma dair 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda yer alan kuralların bütünüyle örtülü bir biçimde ortadan kaldırılması sonucunu doğuracaktır.

2) Sağlık Bilimleri Üniversitesi Mütevelli Heyeti ve Birlikte Kullanıma ilişkin 20. Madde:

Teklifin 20. Maddesi ile Sağlık Bilimleri Üniversitesinin mütevelli heyeti bileşimine ve yetkilerine ilişkin düzenleme  yapılmaktadır. Teklifte mütevelli heyetin Rektör, Sağlık Bakanı Yardımcısı, Sağlık Bakanının seçtiği bir üye, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Yönetim Kurulu tarafından belirlenen bir üye ve Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen bir üye olmak üzere beş kişiden oluşması tasarlanmıştır.

 Anayasa Mahkemesi tarafından “Mütevelli Heyeti kanalıyla merkezi idareye, üniversite üzerinde denetim ve gözetim yetkisini aşan nitelikte bir yetki tanınması Anayasa’nın 130. maddesiyle güvence altına alınan bilimsel özerklik ilkesiyle bağdaşmamaktadır” gerekçesi ile verilen iptal kararı üzerine bu düzenlemenin teklif edildiği anlaşılmaktadır. ‘Esas 2015/61,Karar  2016/172 Karar tarihi  2.11.2016 R.G. Tarih-Sayı  :9.12.2016-29913)

Ancak teklif, Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasaya aykırı bulunan düzenleme ile aynı öze sahiptir. İptal edilen yasa hükmünde,  Sağlık Bilimleri Üniversitesi Mütevelli Heyetinin; Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, Rektör, Sağlık Bakanının seçeceği iki üye ile YÖK tarafından seçilen profesör unvanına sahip bir üye olmak üzere toplam beş üyeden oluşacağı düzenlenmişti. Teklif Anayasa Mahkemesi kararı ile saptanan Anayasa aykırılığı sürdürmektedir.

3) Sağlıkta Şiddete İlişkin 24. Madde:

Sağlıkta şiddetin çözümü için teklif edilen 24. maddede, sağlık personeline yönelik kasten suç işleyen kişilerin polis tarafından yakalanacağı, savcılığa sevk edileceği, müşteki, mağdur veya tanık olanların ifadelerinin işyerinde alınacağı belirtilmektedir

Teklifte yer alan düzenleme, sorunun özüne yani suçun önlenmesine yönelik bir içeriğe sahip değildir. Esasen zaten kolluğun ve Cumhuriyet Savcılığının Ceza Yargılaması ve Güvenlik Mevzuatı hükümleri uyarınca yapması gereken görevleri ikinci bir kez 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunun 12. Maddesine ek paragraf olarak konmaktadır. Bu nedenle içi boş, çözüm getirme yetisinden yoksun bir tekliftir.

2014 yılında da benzeri bir düzenleme yapılmış, kasten yaralama suçu tutuklama nedeni varsayılan suçlardan sayılmış[1],özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel, bu görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından kamu görevlisi sayılmıştır.

Geçen zaman 2014 yılında yapılan düzenlemenin etkisizliğini ortaya koymuştur. Bu deneyimden çıkarılan sonuç gereği, teklifte yer alan önerinin dünya deneyimleri ile uyumlu, etkili bir düzenleme olması beklenirken,önleyicilik içeriğinden yoksun, etkisiz bir düzenlemenin teklif edilmesi, hekimlerin, sağlıkçıların canının, toplumun sağlığının önemsenmediğini yakıcı bir biçimde ortaya koymaktadır.

4) Adalete Erişimi Yasaklanan Hekimlerin/ Diş Hekimlerinin çalışma haklarını İhlal Eden 5. Madde:

Teklifin 5. Maddesi OHAL uygulamaları ile kamu görevinden çıkarılan/çıkarılabilecek veya güvenlik soruşturması sonucuna göre atanması uygun bulunmayan/bulunmayacak tabip ve diş tabiplerini doğrudan, bütün hekimleri ise dolaylı olarak ilgilendirmektedir;

  • Maddede tarif edilen kapsamdaki hekimlerden Devlet Hizmeti Yükümlülüğü bulunanların 600 gün süre ile hiçbir biçimde ve yerde hekimlik yapmalarına izin verilmeyeceği,
  • Bu durumda olup da devlet hizmeti yükümlülüğünü daha önce yerine getirmiş olan hekimlerin ise ancak ve ancak Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşlarında ya da muayenehane açarak çalışabilecekleri,
  • Düzenledikleri raporların yargı organları ve idare açısından geçerli olmayacağı

düzenlenmektedir.Haklarında, meslek icrasının yasaklanmasını gerektiren bir suçtan dolayı mahkemelertarafından  verilmiş bir ceza  olmayan hekimlerin, mesleklerini icra etme haklarının belirli süreyle tümüyle ortadan kaldırılması, devamında da çok güçleştirilmesi, hekimlik faaliyetinin ayrılmaz parçası olan tıbbi rapor düzenlenmesi yetkisinin tümüyle ortadan kaldırılması ağır bir biçimde hukuka aykırı, keyfi ve gayri vicdanidir.

Kimi görevlilerin kişisel yorumuna dayalı olarak kamu görevinden ihraç edilen ya da güvenlik soruşturması olumsuz bulunan/bulunabilecek her hekim teklifteki tehdit ile karşı karşıyadır.

Kamu görevinden ihraç edilmeyen ya da güvenlik soruşturması olumsuz bulunmayan hekimler de bu teklifin tehdit ettiği grup içindedir. İki yıldır yaşandığı üzere haksız ve hukuka aykırı olarak işsiz bırakılan hekimler, nitelikli emekleri nedeniyle ucuz iş gücü olarak gayri resmi çalıştırılma ve emek sömürüsüne maruz bırakılırken diğer hekimlerin ücretleri, özlük hakları da bu durum kullanılarak aşındırılmaktadır.

Teklif; İnsan olmanın doğası gereği düşünme yetisini kullanarak farklı düşünen, mesleğini, bilgisini insan ve  toplum yararına  kullanmak isteyen her hekimin, bundan hoşnut olmayan yöneticiler tarafından çalışma, maddi ve manevi varlığını sürdürme hakkının  ölçüsüz bir biçimde ortadan kaldırılması sonucuna yönelmiştir.

Meslek icrasına engel oluşturacak bir suçtan yargı kararı ile mahkum edilmeyen hekimlerin, çocuklarının, ailelerinin işsizliğe, açlığa mahkum edilmesi, toplumun onların üreteceği sağlık hizmetinden yoksun bırakılmasıanlaşılamaz, hukuken ve vicdanen kabul edilemez bir durumdur.

5) Şehir Hastanelerini Yapan ve İşleten Şirketler Lehine 38, 39 ve 40.Maddeler;

Teklifle şehir hastanesi yapan şirketler yararına yeni düzenlemeler getirilmesi planlanmıştır.Teklifte  şirketlere hasta garantisi verilen tıbbi hizmetlerde, 10 yıllık işletme süresi garantisi de verilmektedir.  Böylelikle Sağlık Bakanlığı’nın bugüne kadar söylediği “beş yılda bir pazar testi yaparak günün koşullarına göre en uygun şirketlerle çalışabileceğiz” savının geçerli olmadığı ortaya konulmaktadır.

Şehir hastanesini işleten şirketlerin işletme dönemindeki teminat miktarının TÜİK tarafından belirlenen Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi (YÜFE) oranında artırılmasını öngören bir değişiklik de teklifte yer almaktadır. Şehir hastanesini yapan şirketlerin, dövize ve enflasyona endeksli sözleşmelerine ilişkin değişiklik yapılmazken, şirketlerin teminat tutarlarında şirketler lehine yapılan değişikliğin gerekçesi teklifte yer almamaktadır.

Şehir hastanesi yapan şirketlere daha önce inşaat dönemiyle sınırlı olmak üzere Harç ve Damga Vergisi muafiyeti tanınırken teklifle bu işletme dönemini de içine alacak şekilde genişletilmektedir.

Şehir hastanesi yapan şirketlere, yüzde 70 doluluk garantisi, ücretsiz Hazine arazisi, en az 25 yıl boyunca kira garantisi, tıbbi hizmetlerde en az 10 yıllık sözleşme garantisi, kurumlar vergisinde indirim, tam KDV muafiyeti, Kamu İhale Kanunundan muafiyet, alacakları kredilere türev ürünler dahil tam Hazine garantisi verilmiştir.Şirketlere sağlanan bu mali kolaylıklar nedeniyle kamunun vergi kaybının ne olduğu, bu tutarla kaç hastane yaptırılabileceği Mevzuat Hazırlama Yönetmeliğine ve 5018 sayılı Yasaya göre maliyet etki analizi ile birlikte sunulması gereken teklifler arasında olmasına karşın teklifte  bu çalışmaları içeren bilgiler yer almamaktadır.Sağlık Bakanının makam odasının da yer aldığı Bilkent’teki binanın aylık kira bedeli 2018 yılı başında 2,5 Milyon TL  olduğu gerçeği ve bu ödemelerin döner sermayeden ödendiği ve döner sermaye gelirlerinden hekimlere ve sağlık personeline ek ödeme yapıldığı gerçeği karşısında,  bu bilgilerin topluma ve sağlık çalışanlarına verilmesinin gerekliliği açıkça ortadadır.

 

 

[1]2 Ocak 2014 tarih ve 6514 sayılı Kanunun 47. Maddesi ile 3359 sayılı Kanuna eklenen Ek 12 inci madde