Sağlık Sistemi Birinci Basamakta da Alarm Veriyor

Birinci basamak sağlık hizmetleri, bireylerin tüm gereksinimlerinin sisteme ilk girişlerini sağlayan, herkese koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmeti veren, bireylerle ve toplumla herhangi bir sağlık sorununun varlığından bağımsız, yaşam boyu devam eden ve uzun erimli ilişki kuran, başka kurumlar veya kişiler tarafından sunulan hizmetlerin eşgüdümünü sağlayan aşamasıdır. En yalın olarak, vatandaşın, çeşitli nedenlerle başvurduğu ilk basamak sağlık kurumu ve bu kurumca üretilen sağlık hizmeti “birinci basamak sağlık hizmetleri” olarak tanımlanabilir. Bu hizmet dünyada farklı ülkelerde farklı şekillerde sunulmaktadır. Ama ortak özelliği birinci basamak sağlık hizmetinin ülkelerin sağlık sistemlerinin olmazsa olmaz parçası olmasıdır.

Ülkemizde ise birinci basamak sağlık hizmetleri 2006’da başlayıp 2010’da tüm yurtta uygulanmaya başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın en önemli ayağı olan aile hekimliği sistemi ile yürütülmektedir. Hizmet aile sağlığı merkezleri (ASM) ve toplum sağlığı merkezleri (TSM)/ilçe sağlık müdürlüğü ile parçalanmış bir şekilde verilmeye çalışılmaktadır. Bu parçalanmış yapı, bireye ve topluma yönelik hizmetlerin entegre olarak verilmesini engellemekte; toplumu tanıma, bu toplumun gereksinimlerini bilme ve gereksinimlerin karşılanıp karşılanmadığını izleme kapasitesini son derece düşürmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin temel işlevleri maalesef bizim sistemimizde uygulanmamaktadır. Hastalar en temel sorunları için bile hastaneye gitmekte, ASM yetersizlikleri nedeniyle ile süreklilik aksamakta, kapsayıcılık zarar görmekte ve diğer sağlık kurumlarıyla eşgüdümlü hizmet verilememektedir.

Geçen süre içerisinde birinci basamak temel işlevini kaybetmekte, hasta açısından ilaç yazdırılan yer haline gelmekte, sağlık çalışanları açısından sorunlar çığ gibi büyümektedir.

Birinci basamakta aile hekimi olarak çalışmaya başlayan hekimlerin ücretleri en az beş parametreden oluşmaktadır, her geçen zamanda yeni parametreler eklenmektedir. Emekliliğe yansıyan ücret parametresi diğer hekimlerde olduğu gibi kısıtlı kalmakta, dolayısıyla hekimler emekli oldukları takdirde oldukça düşük emekli ücretleri almak zorunda kalmaktadır. Bu nedenle hekimler emekliliği hak etseler de yaş sınırı doluncaya kadar emekli olmayıp çalışmaktadırlar.

Aile hekimlerinin ücretleri hesaplanırken şu parametreler kullanılmaktadır:

  • Kayıtlı nüfus (Nüfus sayısı, gebe, çocuk, 65 yaş üstü gibi özelliklerine göre)
  • Destek ödeneği (hiçbir ceza puanı almamak koşulu ile)
  • Teşvik ödeneği (tamamını alabilmek için günlük en az 76 muayene yapmak koşulu ile)
  • Performans kesintisi (Aşı, bebek, gebe ve çocuk izlemleri tam olmak kaydıyla)
  • Hastalık Yönetim Platformu ödeneği (Kronik Hastalıkların izlem ve takipleri, kanser taramaları, obezite takipleri tam yapmak kaydıyla)
     

Bu durum aylık ve yıllık bazda ücret belirsizliğine yol açabilmekte, hekimler arasında çalışma barışının bozulmasına, etik sorunlara ve hekimlik uygulama farklılıklarına sebep olmaktadır.

Aile hekimliği sistemine geçilmekle birlikte, hekimler aile hekimi olarak adlandırılıp sözleşmeli hale getirilmiş, hekimler birer taşeron firma şekline sokulmuştur. Sağlık Bakanlığı tarafından aile hekimliği birimi başına götürü usulü gider harcaması verilerek her türlü harcama, alım-satım ve kiralama işlerini birim sorumlusu hekime vermiştir. Kendisi bu alandan elini çekip işletmecilik işini hekimlerin üzerine yüklemiştir.

Bu taşeron görevi ile hekimler mesleki uygulamaları ve sorumlulukları yanında, cari ödenekle birimdeki tedarik ve ödemeleri denkleştirme telaşı yaşamakta, zaman zaman hizmet alanı ve sunumunda nitelik aksamasına yol açmaktadır.

Aile hekimliği sisteminde çalışmakta olan sağlık çalışanları, senelik izinlerinde ya da hastalık nedeniyle raporlu olmaları durumunda, yerlerine görev yapacak gönüllü birisini bulamadıkları takdirde ücret kesintisi yaşamaktadırlar.

Çalışanların yasal olarak var olan izin hakkı elinden alınmış ve sağlık personeli haksızlığa uğratılmıştır. İş ortamında gruplaşmanın yaşanabildiği durumlarda izin konusu mobbinge dönüşebilmektedir.

Son dönemde aile hekimliği birimi başına kayıtlı nüfus sayısı azaltılmaya çalışılmakta ancak kayıtlı nüfus sayısı azaltıldıkça nüfusu azaltılan birimlerin ücret kayıpları giderilmemektedir. Buradan da hekim mağduriyeti yaşatılmaktadır.

Birinci basamakta yüksek muayene sayısını özendiren, aile hekimliği alanını reçete yazdırma birimine dönüştüren, sağlıkta nitelik ve etik davranışı, deontolojiyi bozan bu sistem, sağlık çalışanlarının saygınlığını azaltmakta ve sağlıkta şiddeti körüklemektedir.

Son günlerde basına sızan ancak bakanlık tarafından doğru henüz doğrulanmamış olan Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklikler Yapılmasına Dair Yönetmelik tarafımızca anlaşılmaz ve uygulanamaz bulunmuştur. Bu yönetmelik aslında bakanlığın birinci basamağa bakışının ne kadar karmaşık ve çözümden uzak olduğunun da bir göstergesidir.

Birinci basamakta aile hekimliği dışında çalışan hekimlerin ücretli izni sadece 12 gün olarak kullanılmakta,12 gün üzeri izinlerde aylık ödemelerde kesinti olmaktadır. Sürekli geçici görevlendirilen hekimler çalıştıkları birimlerde verimli çalışamamakta, ayrıca her geçici görev sonrası maaş ödemelerinde kesinti yaşanmakta, kesintiler bazen bir ay sonra ödenmektedir.

Parçalı ve ne olduğu belirsiz, her ay değişen ödeme sistemi ile tüm hekimlerin olduğu gibi ASM, TSM, ilçe sağlık merkezlerinde çalışan hekimlerin de en temel hakkı olan emekliliğe yansıyan temel ücretin alınması mümkün değildir.

Sağlık hizmeti, hele de birinci basamak sağlık hizmeti kamu hizmetidir. Sözleşmeli, kadrosuz, taşeron, parçalanmış bir çalışma kamusal bir hizmet olan birinci basamağın ruhuna aykırıdır.

Koruyucu hekimlik hizmetlerinin bütüncül sağlanabilmesi için birinci basamak sağlık hizmeti toplum merkezli ve bölge tabanlı olmalıdır.

Herkes eşit, ulaşılabilir, nitelikli, bütüncül birinci basamak sağlık hizmetine ulaşabilmelidir.

Türk Tabipleri Birliği Pratisyen Hekimler Kolu