Bugün 23 Nisan! Neşe Dolamıyor İnsan; Çocuk Olamıyor, Oyun Oynayamıyor…

Haberler yazıyor; “14 yaşındaki Abdürrahim Özkul adındaki işçi kolunu makineye kaptırarak hayatını kaybetti.” Ne işçisi! 14 yaşında sokakta oyun oynayacak, okulda arkadaşları ile ergenliği, dünyayı öğrenecek, bu ülkenin geleceği olacak. Ailesinin bugünü, evdeki aç kardeşinin ekmeği için çalışmayı tercihinin sebebi ne? Bu kaderi kim çizdi Abdürrahim’e? Anneler, babalar niye suskun? Öğretmenler okulda onu niye aramıyor? İşçiler yanlarındaki çocuğun niye farkında değil? Abdürrahim ile toprağa gömülenin kendi çocukları, çocuklarının geleceği olduğunun niye farkında değiller?

Son 12 yılda en az 742, AKP’li yıllarda en az 978 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.

Buraya nasıl geldik? TÜİK’e göre, 2020 yılında %16,2 olan çocukların işgücüne katılım oranı 2024’te %24,9’a yükseldi. Gittikçe artan bu orana göre, ülkemizde dört çocuktan biri çalışma hayatında. Bizler yiyelim, içelim, yaşamımıza devam edebilelim diye çocukluklar ölmekte. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’ne göre, 2024 yılında 14 ve daha küçük yaşta 22 çocuk, 18 yaşından küçük 71 çocuk çalışırken öldü. Sanayide çırak ve kalfa olarak çalıştırılan çocuk işçiler, Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) ile birlikte tarihimizde görmediğimiz bir oranda devlet eliyle kitleselleştirildi. Bu durumun bir yansıması olarak sanayide çalışırken hayatını kaybeden çocukların oranı 2024 yılında %25’e ulaştı. İş Kanunu’na göre, çocukların çalıştırılamayacağı işler kesin ve net oysa.

Nedir bu MESEM? Öncelikle bir torba yasa marifeti olduğunu söylememiz gerek. 2016 yılında dile getirilmiş, 2021 ve 2022 yıllarındaki değişikliklerle bugünkü halini almıştır. 14 yaşından itibaren çocuklar işsizlik sigortası eliyle işverenlere bedava işgücü haline getirilmiştir. Kural tanımadan çok tehlikeli işlerde dahi çalıştırılan çocukluklar, sağlıklarını ve hayatlarını kaybetmekte, ekonomik olarak çökertilen aileler için de bir gelir kaynağı haline getirilmektedir.

İşte bu nedenle diyoruz ki; biz insandan, emekten, bu toprakların insanından yana olan tüm yapılar 2025 yılını “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı” haline getirmeliyiz.

Peki, buraya nasıl geldik? Eğitimi çökerttik. Türkiye’nin 2025 yılında eğitime ayırdığı bütçe, OECD ülkeleri ortalamasının yarısıdır. Türkiye, bu bütçe ile Meksika ve Kolombiya’dan sonra öğrenci başına yapılan eğitim harcamasının en düşük olduğu üçüncü OECD ülkesidir. Ayrıca, vatandaşın kendi cebinden eğitime yaptığı harcama giderek artmaktadır. Ülkemiz, ilk ve orta dereceli okullarda eğitime yapılan harcamalar içindeki %74,8’lik kamu payı ile son sıradadır. Bu da yetmezmiş gibi 2025 yılı Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin %80’i personel giderlerine ayrılmaktadır. Mal ve hizmet alımlarına ayrılan pay %8, yatırıma ayrılan pay sadece %10’dur.

OECD’nin tarafından açıklanan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sonuçlarında, yeterli paraları olmadığı için son 30 gün içinde haftada en az bir kez yemek yiyemeyen öğrenci sayıları da vardır. Buna göre OECD ülkeleri arasında çocuklarını en fazla aç bırakan ülke %19,3 ile Türkiye’dir.

Okutmadan, çocukluklarını yaşatmadan, sermayeye ucuz işgücü yaparak öldürmekte olduğumuz Aliler, Ayşeler, Zeynepler yetmemektedir. Ulaşabildiğimiz son sağlık istatistiklerine göre, 2023 yılında beş yaş altı ölüm hızı binde 14,5’e yükselmiştir. Hatırlatmak isteriz ki, yenidoğan cinayetlerinin daha açığa çıkmadığı yıldır 2023.

Son sözü çocuklar meydanlarda söylemektedir. Yok edilemeyen, hür, ilerici, demokrat gençliğin talebi kesindir: “Demokratik, laik ve bilimsel eğitim!”

Türk Tabipleri Birliği İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu