TTB Aile Hekimliği Kolu 2019-2020 Sözleşme Dönemine İlişkin Taleplerimiz

1.Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM) çalışan hekim ve diğer sağlık çalışanlarına, kamu görevlisi statüsünde, toplu sözleşme ve grev hakkı içeren güvenceli/güvenli iş,güvenli çalışma koşulları ve çalışma hakkı; mesleki özerklik ve bağımsızlığı koruyan, dayanışmaya dayalı çalışma ortamının sağlanmasını talep ediyoruz;

Bilindiği gibi sağlık hizmetleri, nitelikleri gereği diğer kamu hizmetlerinden farklı, ertelenemez, ikame edilemez, sürekli, olarak herkese eşit ve nitelikli olarak verilmesi gereken bir kamu hizmetidir. Bu nedenle de, Anayasanın 2. maddesindeki sosyal hukuk devleti ilkesinden ve devletin bu alandaki sosyal ödevlerinden bağımsız düşünülemez. Bir başka ifadeyle, bu kamu hizmetinin devlet tarafından sunulması, ödevlerinin de bir gereği ve doğal sonucudur. Anayasa’nın 128. maddesinde de, “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür” hükmü yer almaktadır.

Bu nedenle temel kural, “asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle gördürülmesi” olduğundan, ASM’ lerde verilen kamu hizmetinin de kamu görevlisi statüsündeki çalışanlar eliyle yürütülmesini gerektirir.

2. Birinci basamak sağlık hizmetleri; koruyucu hizmetlerin öncelendiği, toplumun ihtiyacı kadar, toplumun tümünü kapsayan, herkese, eşit, ulaşılabilir, tamamen ücretsiz, yeterli ve nitelikli insan gücüyle, birinci ve ikinci basamak kurumlarıyla iş birliği içinde, etkin bir şekilde sunulmalıdır.

2.1 Aile hekimlerinin, kendi ASM’lerinin çalışma programlarını -tanımlanmış görev, yetki ve sorumluluklar çerçevesinde-  günlük çalışma saatleri içerisinde yeterli bir sürede, izlem, değerlendirme, eğitim, saha çalışması gibi koruyucu sağlık hizmetlerini etkin – kesintisiz, nitelikli olarak yapabileceği, poliklinik başvuru saatlerini kendilerinin planlayacağı düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz.

Tarafımızca yapılan koruyucu sağlık hizmetlerine ait iş yükü analizi de; asıl ve öncelikli görevimiz olan koruyucu sağlık hizmetlerine mesai içinde ayrı, programlı ve yeterli zamanı ayırmak zorunda olduğumuzu göstermektedir. Ancak başvuru sahiplerinin ısrarcı talepleri ve idarenin bu konuda poliklinik odaklı çalışmaya zorlayan tutumu, son dönemlerde gerekliliği belirsiz birçok rapor düzenleme dayatmaları,’check-up’ adıyla tüketime dayalı ek laboratuar talebi oluşturma gibi uygulamaların koruyucu sağlık hizmetlerinin ikinci plana itilmesine, yetersiz ve niteliksiz olmasına yol açmaktadır.

Ayrıca, 2016 yılı Ekim ayında Tayvan’da düzenlenen 67. Dünya Tabipler Birliği Genel Kurul’unda  kabul edilen “Mesleksel ve Çevresel Sağlık ve Güvenlik Üzerine Tutum Belgesi” nin 15. Maddesinde; “Hekimler, bir işverene hizmet sunduklarında işverenlerin, özellikle bu tür standartlar ulusal mevzuatta belirlenmemişse, işyerinde Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) asgari mesleksel standartlarını sağlamalarını savunmalıdır. Hekimler, işverenler karşısında mesleki özerkliklerini ve bağımsızlıklarını korumalıdır.” denilmektedir.

2.2. Birinci basamak sağlık hizmetinin; çeşitli nedenlerden dolayı Aile Hekimlerine kayıtlı olmayan kişilere (sığınmacı, mevsimlik işçi, kimliksizlere vs) misafir nüfusa da, çalışanların emeğinin karşılanması koşuluyla sunulmasını; hekim başına düşen nüfusun, hekimin aldığı ücreti değiştirmeyecek biçimde azaltılmasını talep ediyoruz.

“Halen, mülteci ve/ya da sığınmacı konumunda çok sayıda insan vardır; bunlardan kimileri savaşın ya da başka çatışmaların sürdüğü bölgelerden kaçarken diğerleri zihinsel ve fiziksel sağlık açısından büyük zararları olabilecek ağır yoksulluktan, şiddetten, diğer adaletsizlik ve istismar durumlarından kurtulma amacındadır.” 67. DTB Genel Kurulunda kabul edilen “Dünya Tabipler Birliği Göçmenler ve Mülteciler Üzerine Tutum Belgesi”inde de belirtildiği gibi bu durumdaki insanların yaşadıkları Ülkeler, sağlık alanındaki ihtiyaçları karşılamakla yükümlüdür.

2.3. Bebek-çocuk aşıları ile bebek-çocuk, gebe ve 15-49 izlemlerinin tam yapılabilmesi, toplum tabanlı kanser taramaları, gerekli eğitim ve bilgilendirmelere yeterli zaman ayrılabilmesi için birim başına ek hemşire kadrosu verilmelidir.

2.4. ASM ve diğer birinci basamak sağlık kurum/birimleri arasındaki ilişki, denetleyici, otoriter değil, eşit, iş birliğine açık, hizmetin bütünlüklü sunulmasına katkı sağlayıcı nitelikte olmalıdır. Birinci basamakla ikinci basamak sağlık hizmet sunan kurumlar arasında karşılıklı diyalogun olacağı bir sistemin hayata geçirilmesini; koruyucu sağlık hizmet sunumunda sağlık çalışanları üzerindeki tek taraflı sorumluluğun hizmeti yetersiz kılması nedeniyle, hasta sorumluluğunun da olması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını talep ediyoruz.

Ayrıca, son dönemlerde giderek artan aşı karşıtlığı, aşının toplum sağlığını koruyucu etkisini azaltıp, toplum sağlığını tehdit eden hale gelmiştir. Bunun için Anayasa Mahkemesi kararının işaret ettiği gibi; Sağlık Bakanlığının, toplum yararını önceleyen çocukluk çağı aşıları ile ilgili yasa önerisini, hazırlık sürecinde TTB’den de destek alarak, aşıyla ilgili hiçbir şüpheye olanak vermeyecek şekilde bir an önce TBMM’ye sunması gerekmektedir.

2.5.  Negatif performansın kaldırılmasını ve aşı-izlem-tarama gibi işlemlere katılma ya da katılmama konusunda vatandaşlara, anne-babalara da yasal sorumluluklar verilmesini talep ediyoruz.

3.ASM’ lerin standart projeler dâhilinde kamu binalarında hizmet vermesi, ortak kullanılacak demirbaş ve tıbbı malzemelerin sağlanması, yenilenmesi, binaların her türlü bakım onarım ihtiyacının zamanında ve tam olarak Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanması için gerekli yasal düzenlenmelerin ivedilikle yapılmasını talep ediyoruz.

‘İster kamu ister özel isterse belediye binası olsun çoğunlukla binaların amaca uygun binalar olmaması nedeniyle fiziki koşulları sağlık hizmeti vermeye uygun değildir, hatta bazen sağlığı bozucu olabilecek fiziki koşullar bile mevcuttur.’

‘Çalıştığımız binalarda yaşanabilecek her türlü sorunun çözümü, binaların yıllık bakımları, genişletme vs gibi her türlü işlemin masrafı için aile hekimlerinin cari gider yardımını kullanması beklenmektedir. Bu da kiracı olunan mekâna yatırım yapılmamasını getirmekte, var olan yetersiz fiziki koşullar giderek daha da kötüleştirmektedir’.

Mevcut ASM’lerin fiziki koşulları yeni binalar yapılana kadar acilen iyileştirilmelidir. ASM nin coğrafi yerleşimi iyi planlanmalı ve peyzajının yapılarak yeterli otoparklar inşa edilmelidir.

ASM dışında birinci basamak sağlık hizmeti veren binaların, donanım ve araçlarının yeterli düzeyde olmadığı bilinmektedir. Kısa vadede acil sorunu olan binalarının sorunları çözülmeli, donanımları tam olarak sağlanıp, araç/gereç ihtiyaçları giderilmeli; uzun vadede amaca uygun binalar bakanlık tarafından inşa edilmelidir.

4. Birinci basmak sağlık hizmetler ile ilgili alınacak kararlara katılmayı talep ediyoruz.

Sağlık hizmetleri gibi yüksek beklentili, ertelenemez ve stres düzeyi son derece yüksek bir işi yaparken; amaçlar, beklentiler, hedefler ve sorumluluk sürecinde alınan kararlar dışında kalınması ve buna bağlı çalışma düzeni ve şartlarındaki uyumsuzluklar sağlık çalışanlarında tükenmişlik duygusu yaşatmaktadır. Çalışanların kendileri ile ilgili kararlara katılmaları en doğal haklarıdır.

5.Haftalık çalışma süresinin en fazla 40 saat olduğu ve bu süreyi aşacak şekilde düzenleme yapılmasından kaçınılması, nöbet adı altında veya başka isimlerle esnek ve fazla mesai uygulamalarının bir daha gündeme getirilememesini talep ediyoruz.

Bilindiği gibi 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 99. maddesinde; “Memurların haftalık çalışma süresi genel olarak 40 saattir” denilmektedir. İşvereni devlet veya özel sektör olsa bile, ücretli olarak çalışanlara ilişkin uluslararası sözleşmeler düzenleyen Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün Türkiye tarafından da imzalanmış olan;

 · 1935 tarihli 47 No.lu Sözleşme “40 Saatlik Çalışma Haftası Sözleşmesi” adını taşımakta ve çalışanların haftalık çalışma saatlerini 40 saat olarak belirlemektedir.

 · 1977 tarihli ve 149 sayılı Sağlık Çalışanları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin referansına göre de sağlık çalışanları açısından haftalık çalışma saati 40 saat olarak belirlenmiştir.

· Avrupa Birliği Parlamentosu 1993 yılında yayınladığı 104/EC sayılı direktif, hekimlerin haftalık çalışma süresinin 40 saat olduğunu saptamıştır. Adı geçen direktif 2003 senesinde 88/EC sayılı direktif ile revize edilmiştir. Bu direktife göre de, haftalık çalışma saati 40 saati aşmayacaktır. Hekimlerin günlük çalışma süresi de 8 saat ile sınırlanacak ve zorunlu durumlarda en çok 10 saate çıkarılabilecektir. Ancak bu durumda bile yılda en az 24 hafta ortalama 8 saatlik çalışma süresinin tutturulması zorunlu kılınmıştır.

Sayılan ulusal ve uluslararası mevzuat ışığında, sağlık hizmetinin sürdürüldüğü ASM’ lerde görev yapan çalışanların haftalık çalışma süresinin 40 saat olarak belirlenmesi gerekir.

6- ASM çalışanlarına ücretli izin haklarının hiçbir koşulda kısıtlanmamasını, yıllık izinlerin 657 sayılı yasada da yer aldığı gibi ertesi yıla devredilebilmesini, sözleşme feshine neden olacak istirahat izin sürelerini kısıtlayan düzenlemelerin kaldırılmasını, izinlerle ilgili belirsizliklerin acilen giderilmesini, eğitim amaçlı izin hakları dâhil tüm izin hakkıyla ilgili kazanılmış evrensel hakların tam olarak yaşama geçirilmesini talep ediyoruz.

Birinci Basamak Sağlık Çalışanları hastalanmaları durumunda dahi yerlerine vekalet edecek bir arkadaşlarını bulamadıkları sürece ücret kaybına uğramaktadır. Bu durum aile sağlığı merkezinde çalışanların iş göremez duruma düştüklerinde bile istirahat hakkının aslında fiilen mevcut olmadığının göstergesidir.

ASM çalışanlarının, yerlerine vekâlet eden bir meslektaş bulma zorunluluğu olmadan ve ücret kesintisi yapılmadan 657 sayılı yasadaki haklara eşdeğer hastalık izni ve refakat izni hakkı olmalıdır.

Eğitim toplantıları ve kongrelere için yerlerine vekil bulmadan 10 gün idari izin hakları olmalıdır. Çalışanlar bu toplantılara katıldıklarında ücretli izinli sayılmalıdır.

Oda, sendika, mesleki derneklerde yönetici olan hekimler, görevlerini yerine getirirken yasal izin kullanma hakkına sahip olmalıdır.

Bilindiği gibi yıllık izin; belirli bir süre çalışılmasının karşılığı olarak verilen dinlenme hakkıdır. Nitekim Anayasa’nın 50. maddesi ile bir hak olarak tanımlanmış ve güvenceye alınmıştır;

“MADDE 50- Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz.

Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar.

Dinlenmek, çalışanların hakkıdır.”

657 sayılı Devlet Mamurları Kanunu’nun 102. ve 103. maddelerinde de “yıllık izin” ve “izinlerin kullanılışı”, 104. maddede“mazeret izni”, 105. maddede “hastalık ve refakat izni” düzenlenmiştir. Bu maddelerde; yıllık, mazeret veya hastalık izinleri sırasında memura, kendi yerine görev yapacak başka bir kişi bulması zorunluluğu getirilmemiştir.

Keza “Birbirini izleyen iki yılın izni bir arada verilebilir.” denilerek, hakkın belirli bir süreye kadar korunması amaçlanmıştır.

Yine, “Yıllık izin ve mazeret izinleri sırasında fiili çalışmaya bağlı her türlü ödemeler hariç malî haklar ile sosyal yardımlara dokunulmaz.” cümlesi ve “Memura, aylık ve özlük hakları korunarak, verilecek raporda gösterilecek lüzum üzerine, kanser, verem ve akıl hastalığı gibi uzun süreli bir tedaviye ihtiyaç gösteren hastalığı hâlinde onsekiz aya kadar, diğer hastalık hâllerinde ise oniki aya kadar izin verilir.” ibaresi ile memurun aylık ve özlük hakları saklı tutulmuştur. Maddede belirtilen sürelerde iyileşemeyen memur hakkında “emeklilik hükümlerinin uygulanacağı” belirtilerek, hastalığın devamı halinde güvence sağlanmaya çalışılmıştır.

 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53 ve devamı maddelerinde de yıllık ücretli izin hakkı ve uygulaması düzenlenmiş; yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemeyeceği, yıllık izin süresinde ücretin kesilemeyeceği, yıllık iznin işveren tarafından bölünemeyeceği… güvence altına alınmıştır.

Dolayısıyla aile hekimliği uygulamasında da çalışanın “dinlenme hakkı” nın güvenceye alınması, yıllık ve hastalık izinleri süresince ücret ve sosyal haklarda herhangi bir kesinti yapılmaması, çalışana kendi yerine çalışacak kişiyi bulma yükümlülüğü getirilmemesi ve yıllık izin tarihlerinin çalışanlar tarafından belirlenmesine olanak tanınması gerekir.

7- ASM çalışanlarına, (yasalarda tarif edilmiş olağanüstü durumlar hariç) kendisine bağlı nüfusa birinci basamak sağlık hizmet sunumunu içeren görev ve sorumluluklar dışında, nöbet, rapor düzenlemeleri, check-up uygulamaları ve benzeri isimler altında ek görev ve sorumluklar verilmemesini talep ediyoruz. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin görev ve sorumluluk alanına giren her rapor düzenlemeleri için TTB ve diğer sağlık örgütlerinin katkılarıyla hazırlanacak kılavuz/rehber yayınlanmasını istiyoruz.

Bilindiği gibi Anayasa’nın 18. maddesinde, “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.” denilmiştir. Bu nedenle yalnızca aile hekimliği hizmetinin gerektirdiği, bu hizmetin getirilme amacına uygun nitelikte ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunulması çerçevesinde düzenlemeler yapılmalıdır.

Bu çerçevede aile hekimliği hizmetinin zorunlu bir unsuru olmayan hizmetlerin (defin, adli, acil nöbetleri vs gibi) talep edilmesini mevzuatın zorunlu kılmadığı, bu ve benzeri hizmetlerin “uygulama” adı altında dayatılmasını, hekim ihtiyacının olduğu her yere oldubitti madde değişiklikleriyle aile hekimlerinin görevlendirilmek istenmesini kabul etmek mümkün değildir.

8- Yukarıdaki açıklama doğrultusunda; cezaevleri, kreş, bakımevleri ve askeri birlikler gibi özel hizmet gerektiren gruplara sunulacak birinci basamak sağlık hizmetlerinin, ihtiyaca uygun düzenlenmiş kurum hekimlikleri tarafından verilmesini talep ediyoruz.

9- Sağlık hizmetinin sürekliliğinin sağlanması ve niteliğinin arttırılabilmesi için mobil hizmetlerde; ulaşım ve sağlık hizmeti verilecek mekan, yardımcı personel, donanım, ve benzeri ihtiyaçların, hekimlerin aldıkları ücretlerde kısıtlama yapılmaksızın Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmasını talep ediyoruz.

 10- ASM’ de çalışan hekimlere her altı ayda bir sendikalar tarafından belirlenen yoksulluk sınırı rakamlarının en az 2 katının altında olmayacak kaydıyla, net temel ücret ödenmesini talep ediyoruz.

Bilindiği gibi Anayasa’nın 55. maddesinde “Ücrette adalet sağlanması” hükmü düzenlenmiş olup,

“MADDE 55. – Ücret emeğin karşılığıdır.

Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.” denilmiştir.

 657 sayılı Kanun’un 146 ve devamı maddelerinde, devlet memurlarının mali hakları, 187 ve devamı maddelerinde ise sosyal hakları düzenlenmiş ve güvenceye alınmıştır. 4857 sayılı Kanun’un 32 ve devamı maddelerinde de ücret ve ücretin ödenmesi usulü düzenlenmiştir.

 Sayılan mevzuat çerçevesinde, ASM’ de görev yapan hekimlerin yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri, yine adaletli bir artış oranı belirlenmesi ve tüm ücretin emekliliğe yansıması gereklidir.

11- Aile hekimliği hizmetine olumlu katkısı olmayan, keyfiliğe açık nitelikteki ceza puanı ve negatif ya da pozitif performans uygulamalarının tamamen kaldırılmasını talep ediyoruz.

AH’ndeki negatif performans, ne kamu kurumlarında ne de diğer özel kuruluşlarda uygulanmayan bir yöntemdir. Çalışanların kendi sorumluluklarını yerine getirmesine rağmen elinde olmayan olumsuz şartlardan kaynaklanan sorunlar karşısında haksız cezalandırmalara gidilmektedir. Sözleşmeli güvencesiz çalışma çalışanların kaygılarını artırmakta, çalışma şevkini / motivasyonunu olumsuz etkilenmektedir.

12- Denetim kriterlerinin belirlenmesinde ve uygulanmasında, Türk Tabipleri Birliği ile ilgili derneklerin, sendikaların görüş ve önerilerinin alınmasını, ayrıca denetleme mekanizmasında yer almalarının sağlanması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını talep ediyoruz.

 Denetimler, hizmeti geliştirmek yerine ceza vermeyi hedefleyen prosedür ve uygulamalar içermekte, bu da çalışma huzurunu bozmaktadır. ASM ve TSM personeli arasında olması gereken işbirliğine değil düşmanlıklara yol açmaktadır. Denetimlerde aslında uzlaşmayla çözümlenebilecek konular nerdeyse her zaman denetimcilerin kararı yönünde sona ermektedir.

13- Aile hekimlerinin, mevzuatta tanımlanan “hastayı reddetme” ve “tedaviyi bitirmeden bırakma” haklarını kullanabilmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını ve konunun ivedilikle değerlendirilip yerine getirilmesini talep ediyoruz. 

Bilindiği gibi Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 18. maddesinde, 

“Tabip ve diş tabibi, âcil yardım, resmî veya insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere, meslekî veya şahsi sebeplerle hastaya bakmayı reddedebilir.” denilmiş,

19. maddesinde ise;

“Tabip ve diş tabibi meslekî veya şahsi sebeplerle, tedaviyi bitirmeden hastasını bırakabilir. Ancak, bu gibi hallerde, diğer bir meslektaşın tedavi veya müdahalesine imkân verecek zamanı evvelden hesaplayarak hastayı vaktinde haberdar etmesi şarttır. Hastanın bırakılması halinde hayatının tehlikeye düşmesi veya sıhhatinin zarara uğraması muhtemel ise, diğer bir meslektaş temin edilmedikçe, hastayı terk edemez. Hastayı bu suretle terk eden tabip veya diş tabibi, lüzum gördüğü veya hasta tarafından talep edildiği takdirde, tedavi zamanına ait müşahede notlarını verir.” denilmiştir.

 Türk Tabipleri Birliği’nin 47. Genel Kurulu’nda kabul edilerek, 10-11 Ekim 1998 tarihinde yürürlüğe giren “Hekimlik Meslek Etiği Kuralları”nın 25. maddesinde de “Tedaviyi Üstlenmeme veya Yarıda Bırakma Hakkı” düzenlenmiştir. Buna göre;

“Hekim, ancak tıbbi bilgisini gerektiği gibi uygulayamayacağına karar verdiğinde ve hastasının başvurabileceği başka bir hekim bulunduğu durumlarda, hastanın bakımını ve tedavisini üstlenmeyebilir veya tedaviyi yarım bırakabilir. Yukarıdaki koşullarda tedaviyi bırakacak hekim, bu durumu ve hastanın sağlığının tehlikeye düşmeyeceğini hastaya veya yakınlarına anlatır ve onları tıbbi yardımla ilgili başka olanaklar konusunda bilgilendirir. İkinci hekim bulunmadan hekim hastasını bırakamaz. Hekim, tedaviyi üstlenen meslektaşına hasta hakkındaki tüm bilgileri aktarmakla yükümlüdür”

 Görüldüğü üzere, mevzuatta belirtilen şartlar çerçevesinde hekim hastayı reddedebilir veya tedaviyi yarıda bırakabilir. Fakat TSM personelince ikamethanelerine gidilip tespit edilmesine rağmen başka illere taşınan hastalar hekimlerin nüfuslarından düşürülmemektedir.

14- Aile hekimliği sistemine ilişkin eski ve yeni düzenleyici işlemler ve/veya değişiklikler yapılması aşamalarında Türk Tabipleri Birliği ve ilgili dernek temsilcilerinin, sendikaların görüşlerinin alınmasını, düzenlemelerin/değişikliklerin bu görüşler dikkate alınarak yapılmasını, bu işleyişin yasal güvenceye kavuşturulmasını talep ediyoruz.

15-Kısa vadede AHBS şirketlerinin bilgi güvenliği politikaları ve pratikleri çok sıkı denetlenmelidir. Uzun vadede bakanlık düzeyinde, dünyadaki iyi örnekler göz önüne alınarak bir AHBS yazılımı ve ekibi oluşturulmalı ve tüm birinci basamakta aynı sistem kullanılmalıdır. Bu sistem birinci basamakta koordinasyon görevini yerine getirebilmesi için ikinci ve üçüncü basamakla da entegre hale getirilmelidir Renkli reçeteler, raporlar, muayeneler vs tek sistemde entegre halde olmalı, çalışır düzeye getirildikten sonra sahaya sürülmeli. Bütün işlemlerin AHBS üzerinden, yeni bir yazılıma gerek kalmadan, yazılımın bakanlıkça karşılanarak tek sistemle yapılması sağlanmalıdır.

16- Sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarına karşı ASM düzeyinde önleyici, caydırıcı tedbirlerin alınmasını, TTB’nin sağlık çalışanlarına şiddeti önlemeye yönelik yasa tasarısı önerisinin hayata geçirilmesini, ASM’lerin güvenliğinin Sağlık Bakanlık tarafından ivedilikle sağlanmasını, her ASM ye bir güvenlik elemanı kadronun sağlanmasını talep ediyoruz.

17- Hekimlik mesleğinin riskli meslek grubu içinde değerlendirilerek, mesleki yıpranma ve görev tazminatının ödenmesi için gerekli yasal düzenlemelerin geriye dönükte yapılmasını talep ediyoruz.

18- Mesleki eğitimlerin planlamasında ve uygulamasında; Türk Tabipleri Birliği’nin belirleyici bir görev alabilmesinin sağlanması ve bu eğitim süreçlerinde ilgili sendika ve dernek temsilcileri ile ASM çalışanlarının aktif olarak yer alacağı çalışma gruplarının oluşturulabilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını talep ediyoruz.

Ayrıca, aile hekimliği uzmanlık eğitimi süresinin, birinci basamak sağlık hizmetinde geçirilmiş süre ve deneyimlerin dikkate alınarak TTB Genel Pratisyenlik Enstitüsü(GPE) nün oluşturup uyguladığı birikimleri temel alınarak tamamlayıcı bir programın ivedilikle yaşama geçirilmesini talep ediyoruz.

Aile hekimi asistanlarının saha eğitimlerinin standardize edilmesi, aile hekimi uzmanlarının aile hekimi olarak sadece birinci basamak birimlerinde istihdam edilmesini öneriyoruz.

19- Emekli hekimlerin almakta oldukları emekli aylıklarının artan enflasyon ve satın alma gücünün azalmasıyla birlikte yapılan artışın oldukça yetersiz kaldığı açıktır. Emekli hekimlerin gelirlerinde insanca yaşayabilecekleri adaletli bir iyileştirme sağlanmasını, bu amaçla Türk Tabipleri Birliği tarafından, emeklilik ücretinin artırılması için hazırlanan “emekli hekim acil ücret artışı önerisi”nin bir an önce hayata geçirilmesini, bu artışın emeklilik sonrası çalışsın çalışmasın tüm emekli hekimlere ayrımsız uygulanmasını talep ediyoruz.

657 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanunun mevcut sistematiği içinde, derhal yapılabilir acil bir ön çözüm önerisi geliştirilmiştir. Acil ön çözüm önerisinin yasalaşması halinde 1, 2 ya da 3. basamak sağlık kuruluşu, kurum hekimi ayrımı olmaksızın bütün emekli hekimlerin aylıklarında yasa teklifindeki artışların yapılabilmesi mümkündür. İlgili yasa teklifine aşağıdaki linkten ulaşılabilir. http://www.ttb.org.tr/images/stories/haberler/2016/guvenceli_ucret_yasa_teklifi.pdf

20-  Aile Hekimliği Sistemine geçilmesiyle kapatılan  “Adli Tıp Birim”lerinin, illerin nüfuslarına göre yeniden oluşturularak adli raporların ve defin ruhsatlarının verilmesi işinin bu konuda eğitim almış, bilgi, beceri ve deneyim sahibi hekimlerce yapılması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını talep ediyoruz.

21- Toplum sağlığının geliştirilmesi açısından; bulaşıcı hastalıklar, bağışıklama (okul aşıları) ve salgın kontrolü (filiasyon), okul taramaları, adli tıbbi hizmetler ve ölüm kayıt hizmetleri, çevre sağlığı hizmetleri, evde sağlık hizmetleri, ağız ve diş sağlığı hizmetleri gibi kendilerine verilen görevleri yerine getirebilmesinin sağlanması için birinci basamak sağlık hizmeti veren kurum ve birimlerin kadrolarının güçlendirilmesini talep ediyoruz.

22-  Tüm kanser taramalarının bilimsel geçerliliği, toplum sağlığına sağladığı fayda ve uygulama şeklinin titizlikle gözden geçirilmesini talep ediyoruz.

Talebe dayalı ya da ASM ye gelenler üzerinden değil de gerçek anlamda toplum tabanlı kanser taramalarının daha yararlı olduğunu düşünüyoruz. Kanser taramalarında, Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezlerinin (KETEM) yeterli insan gücüne ve donanıma kavuşturulmasını, hedef nüfusa çeşitli iletişim olanaklarıyla ulaşılarak tarama programları hakkında bilgilendirilme yapılmasını, KETEM’lerine ya da ASM’lerine davet edilmesini, KETEM lerin ASM çalışanlarıyla yakın işbirliği içinde çalışmasının olanaklarının oluşturulmasını gerekli görüyoruz. Bu konuda Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimliği Kolu (TTB-AHK) tarafından 17 Şubat 2018 tarihinde düzenlenen “Birinci Basamakta Toplum Tabanlı Kanser Taramaları Sempozyumu’ sonuç bildirgesi dikkate alınarak düzenleme yapılmasını öneriyoruz.

Türk Tabipleri Birliği
Aile Hekimliği Kolu