Tahkim Yasası ne getiriyor?

Tahkim, sağlığa ne getirir?

a Sağlık sektöründe yabancı yatırımcılara üstünlük

a Özel ve kamu sağlık kurumları arasında haksız rekabeti önleyen düzenlemelerin iptali.

a Kamu sağlık kurumlarına devletçe sağlanan avantajların kaldırılması

a Yabancı hekimlere çalışma olanağı

Tahkim, hekimlere ne getirir?

a Özel sağlık kurum ve sigortalarında yabancı sermaye ağırlığı artacak.

a Özel sağlık sigortası-hekim anlaşmazlıklarında yabancı hakem.

a Özel sağlık kurumu-hekim anlaşmazlıklarında yabancı hakem.

a İlaçta patent uygulamasında tahkim.

a İlaç ve sigorta yönetim giderleri artacak, hekim payı azalacak.

 

“Tahkim”, işçilerin, emekçilerin, tüm çalışanların, aydınların gündemini ifade eden bir sözcük oldu.

“Hakem müessesesi” olarak da anılan uluslararası bu kurum, ülkemize ne getirecek? TTB Merkez Konseyi’nin hazırladığı Tahkim broşürü, bütün bu sorulara açıklık getiriyor. Tıp Dünyası da, hekimlerin bilgilenmesine katkıda bulunmak amacıyla, broşürün özetini yayınlıyor.

Tahkim anlaşmazlıkların "herkese açık" mahkemelerde "hakim"ler eliyle değil, "gizli" olarak çalışan "hakem"ler aracılığıyla çözülmesini öngören bir anlaşma yoludur. Uluslararası Tahkim'in ulusal hukuk ya da evrensel hukuk normlarıyla hiçbir ilgisi yoktur, bir mahkeme değildir. Tahkim, özel hukuk içerisinde kişiler ve şirketler arasındaki ticari ilişkilerde kullanılmaktadır. İdare hukukunda (kamu ile ilgili), benimsenen bir yöntem değildir ve olmamalıdır.

Hakemlik (tahkim) müessesesinde uyuşmazlıklar, genel olarak üç kişilik bir komisyon tarafından çözülüyor. Bu komisyon, biri davacı, biri davalı ve üçüncüsü ise, davacı ve davalının mutabık kaldığı bir hakem ya da mutabık kalınamaması durumunda hakemlik müesse-senin re’sen atayacağı bir hakemden oluşuyor. Hakem heyetinin belirlenmesinde, üyelerin hukukçu olması gerekmez ve genellikle hakem seçimi, Dünya Bankası'nın yatırım ve ticaret uzmanları listesinden yapılı-yor.

Tahkimin özü nedir?

Dünyada halen uluslararası ticaret anlaşmalarında geçerli olan üç ayrı hakemlik (tahkim) müessesesi bulunuyor. Uzun yıllardan beri çift taraflı yatırım anlaşmaları adı altında uygulanmakta olan devletten devlete işletilen uluslararası hakem (tahkim) mekanizması örnek göste-rilerek, MAI (Çok taraflı Yatırım Anlaşması) ve benzeri serbest ticaret anlaşmalarına esas teşkil eden ve yatırımcıdan devlete işleyen (yani yatırımcıları tek taraflı olarak devletlere dava açabildiği ve devletlerin yatırımcıların dava etme hakkının bulunmadığı bir sistem) hakem sistemini toplumlara dayatmaya çalışan ulusötesi şirketler, bugüne kadar sözkonusu mekanizma üzerinden akıl almaz davalar kazanmış ve toplumları hakem (tahkim) kararlarına mahkum ettirmişlerdir. Bugün, ülkemizde yapılmak istenen anayasal değişiklikler ile, şirketten devlete işleyen hakemlik (tahkim) müessesesi oluşturulmak istenmektedir.

Bu değişiklik tasarısının kabul edilmesiyle, ulusötesi sermaye şirketlerinin önündeki tüm yasal engeller kaldırılmış olacak, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının kamu hizmeti yapıp yapmamalarına bakılmaksızın ve kamu yararı gözetilmeksizin özelleştirilmesine olanak sağlanacaktır.

Şirketten devlete işleyen tahkimin özelliği nedir?

MAI anlaşmasında şirketten devlete işleyen hakemlik mekanizması tek yönlü bir işleyişe sahiptir ve yalnızca şirketlerin devletleri hakeme götürme hakkı vardır. MAI anlaşmasında yer aldığı şekliyle hakemlik müessesesi, yalnızca şirketlerin haklarını ve karlarını güvence altına alan ve şirket karlarını kamu yararının üstünde gören bir anlayışın ürünüdür.

Kamu hizmeti ve kamu hizmeti imtiyazı nedir?

Genel olarak kamu hizmeti, toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak için kamuya yönelik ve kamuya yararlı olan ve kamu kuruluşlarınca ya da kamu kuruluşunun sıkı denetimi altında özel kişilerce yürütülen hizmettir.

Kamu hizmeti imtiyazı, bir kamu hizmetinin uzun süreli bir idari sözleşme uyarınca sermayesi, karı, hasarı ve zararı kendisine ait olmak üzere, özel hukuk kişilerince yerine getirilmesidir. Ve Anayasa'nın 155. Maddesine göre, imtiyaz anlaşma-ları ya da sözleşmeleri, Danıştay tarafından incelenmek zorundadır.

Osmanlı Devleti, XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren demiryolu, liman, rıhtım, havagazı, elektrik, su telefon vb. kamu hizmetlerinin kurulması ve işletmesini yabancılara verilen imtiyaz yöntemiyle sağlamaya çalışmış ve devlet, hükümranlık yetkisini kullanarak ayrı ayrı ve değişik koşullarda imtiyaz sözleşmeleri yapma yolunu seç-miştir. Bir yandan kapitülasyonların, öte yandan dış borç ve Düyun-u Umumiye'nin baskıları altında, imtiyazcılar yararına, devlet zararına anlaşmalar ve durumlar yaratılmıştır. Kısacası, Osmanlı'nın yıkılmasına neden olan "imtiyaz sözleşmeleri" yeniden Türkiye'nin gündemindedir. Kamu kaynak-larının yetersizliği gerekçesiyle, adeta, yeni bir "kamu finansman yöntemi" olarak sunulan "yap-işlet-devret" ve "yap-işlet" kamu hizmeti olduğundan imtiyaz sözleşmelerine konu olmaktadır.

Bugün yapılmak istenen nedir?

Kamu hizmetini imtiyaz kapsamından çıkararak, özel hukuk alanına dahil etmek ve uluslararası tahkimi mümkün kılacak bir anayasa deği-şikliğini sağlamaktır. Anayasada yapılacak değişiklikler yoluyla, imtiyaz sözleşmeleri açısından Danıştay'ın hukuka uygunluk ve kamu yararı bakımından denetimi ortadan kalkacaktır. Bu durum, şirketlerin istediği bir çözümdür. Danıştay denetimine yönelik incelemenin kalkması durumunda, hakları korunmuş bireylerden oluşan sağlıklı bir kamunun yaratılması ve şeffaflık ortadan kalkacaktır. Sonuçta, uluslararası tahkim, yalnızca hukuki bir düzenleme değil, doğrudan bir serbestleşme hareketi olarak getiril-miş olacaktır. Halihazırda, Danış-tay tarafından kamu yararı olmadığı ya da imtiyaz sözleşmesi kapsamında olduğu kararı verilerek faali-yetine izin verilmeyen Eurogold- Bergama köylüleri davası, Cargill- İznik gölü kıyısı davası, Çamlıhemşin-Fırtına Deresi hidroelektrik santralı davası ve İzmit Körfezi Köprügeçişi davaları gibi davaların tamamı ile tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına, doğal ve kültürel dokunun korunmasına yönelik davalar ve doğal gaz çevrim santralleri, termik santraller, nükleer santrallerin yapımına ilişkin Danıştay incelemesi ve izinleri ortadan kaldırılacaktır.

Dünyadan örnekler

Yapılmak istenen değişikliklerin sonuçlarına ilişkin en çarpıcı örnekleri, ABD, Kanada ve Meksika toplumları yaşamaktadırlar.

a Virginia orijinli Ethyl İsimli şirketin MMT adıyla bilinen gaz katkılı ve kanserojen bir manganez türünü ithal etmesi ve toplum sağlığını tehdit etmesi üzerine Kanada-Ottowa mahkemesi tarafından işletme kapatıldı. Ethyl şirketi, NAFTA- hakem (tahkim) mekanizmasına başvurarak Kanada hükümetinden 251 milyon $ talep etti. Sonuçta, Kanada hükümeti, işletmenin aynı koşullarda çalışmasına izin verdi ve işletmenin kapalı olduğu süredeki kayıplarını karşılamak üzere 13.5 milyon $ tutarındaki tazminatı ödemeyi kabul etti.

aABD'nin Avrupa Birliği'ne sattığı hormonlu sığır etinin kanse-rojen madde ihtiva ettiğinin anlaşılması üzerine, AB'nin ABD'den hormonlu et ithalini yasaklamasıyla, WTO- hakem (tahkim) kuruluna şikayette bulunan ABD hükümeti, komisyon tarafından haklı buluna-rak, ABD tarafından AB' ye eko-nomik ambargo uygulanması yö-nünde karar aldı. Uğranılan zarar ile verilen ceza (ekonomik ambargo tutarı) arasındaki oran ise, bire on. Cezayı çok ağır bulan AB, bunun üzerine yıl sonuna kadar kanserojen et ithalinin devam etmesine ve yıl sonunda konunun tekrar değerlendirilmesine karar veriyor. Bu ticari savaşın bedeli, Avrupa halklarına -sonuç olarak- yaşamlarıyla ödettiriliyor.

aKanada orijinli METHANEX şirketi, MTBE isimli gaz katkı maddesi kullanımını yasaklayan ABD hükümeti aleyhine NAFTA'nın hakem (tahkim) mekanizması olarak kabul ettiği Dünya Bankası'nın ICSID hakem heyetinde bir milyar $'lık tazminat davası açtı. Şirket, Kaliforniya mahkemesinin MTBE maddesinin suya karıştığını ve insan sağlığını tehdit ettiğine ilişkin MTBE kullanma yasağı kararını kabul etmeyerek, NAFTA anlaşması hükümlerindeki yatırımcı karlılığı ile ilgili maddelerin uygulanmasını talep ediyor.

Anayasa değişikliği neden

gündeme geldi?

Bu anlamda IMF ile yapılan görüşmelerde dayatılan önlemler sonucunda, çalışanların ücretlerinin düşük tutulması, "Sosyal Güvenlik Reformu" ve yabancı sermayenin Türkiye'ye gelerek finans akışının sağlanması için planlananlar birbiriyle bağlantılı uygulamalar olarak ortaya çıkmıştır.

57. Hükümetin beklediği gibi yabancı yatırım artışı sağlanabilecek midir?

1997 yılı rakamlarına göre, tüm gelişmekte olan ülkelere yönelen doğrudan yatırım tutarı, 167 milyar $'dır. Bu meblağın yaklaşık % 94'ü doğu, güney ve güneydoğu Asya, Latin Amerika, orta ve doğu Avrupa'ya yönelmiştir. İçinde bulunduğumuz batı Asya'ya yönelen yatırım tutarı toplamı, 6 milyar $ civarında olup, toplamın ancak %4'ü kadardır. Bu yönelimlerin kısa dönemde köklü değişikliklere uğrayacağı iddiası, gerçeklikten uzaktır. Liberal yabancı sermaye mevzuatı uygulaması ile Türkiye'nin son 19 yılda çektiği gayrısafi yabancı yatırım toplam, 13 milyar $, net yabancı yatırım toplamı 9 milyar $'dır.

Diğer bir gerçek ise, hükümetin ileri sürdüğü 157 adet enerji ve altyapı yatırımlarının toplam mali portresinin 28-30 milyar $ olduğudur. Bu yatırımların hepsine yabancı ortak bulunmadığı gibi, bulunmuş olsa bile, yerli ortak katkı payının da hesaba katılması gerekir. Kaldı ki, bu tür yatırımları finanse eden uluslararası kuruluşların böylesi ülke risklerini sonuna kadar aşmaları beklenmemelidir. Bir başka ifade ile, bir ülkedeki dış yatırımların önündeki engellerin kaldırılmasıyla toplam dış yatırımlar artabilir. Ancak bunun belirli ülke bağlamında gerçekleşmesi, o ülkedeki özel şartlara bağlı olduğu gibi, arzu edilen sektörlerde de gerçekleşmeyebilir. Bu yatırımlar, doğrudan ya da dolaylı ihracatı ve teknolojik kapasiteyi arttırmadığı gibi, ithalat ve kar transferleri yoluyla ödemeler dengesinde olumsuz etkiler de getirebilir.

Bu yatırımların sektörel dağılımında, yabancı yatırımın öncelikle sanayi sektörüne yönelmediği söylenebilir. Özellikle, teknolojik açıdan görece karmaşık imalat sanayi yatırımları oranı 1990-1996'da ancak %25 dolayına ulaşmıştır. 1989 sonrası sermaye hareketlerinin serbestleşmesinin yatırımlarda kalıcı bir artış yaratmadığı, tam tersine kamusal ve özel tüketime dayanan bir genişlemeyi finanse ettiği bulgularla ortaya konmuştur. Ayrıca iç tasarrufları kovma etkisi de yaratmıştır.

Sonuç olarak, "bu yasal düzenleme yapılırsa, ülkemize çok büyük yabancı yatırım gelir, yoksa başka ülkelere gider" iddiasının gerçeklikle bir ilgisi yoktur.

Sonuç

Uluslararası tahkim, az gelişmiş ve orta gelişkinlikteki ülkelerin, emperyalistlerin denetimdeki "hakemlik" kuruluşlarının "adaletine" teslim edilmesi demektir.

Bu düzenlemeyle,

aMAI ve benzeri anlaşmaların önündeki hukuksal engeller kaldırılarak kapitülasyonlar yeniden uygulanacak, ülkemiz sömürgeleştirilecektir. Uluslararası tahkim, Türkiye'yi uluslar arası mahkum durumuna getirecektir.

aUluslararası şirketler, kendi koydukları ve hiçbir hukuksal platformda taraf olunamayacak kurallarla/kuralsızlıklarla sigortasız, güvencesiz, çok ucuza işçi/tahkim köleleri çalıştırabilecekler, istedikleri zaman da gerekçesiz olarak işten atabileceklerdir.

aBergama köylülerinin uluslararası sermayeye karşı kazandıkları dava yok sayılacak, bundan böyle de benzer hak arayışları suç olarak tanımlanacaktır. Ve Türkiye, bu davadan dolayı tazminat ödemeyle karşı karşıya gelebilecektir.

a Uluslararası sermaye, kendi çıkarları doğrultusunda, istediği sektörde, istediği bölgede ve istediği teknolojiyi kullanarak "yatırım" yapabilecek, ülkemizin gereksinimleri, öncelikleri söz konusu edilemeyecektir. İnsanımıza, doğamıza sahip çıkmak isteyişimizin yasal zemini ortadan kaldırılacaktır.

aUluslararası şirketler, ülkemizde sağlayacağı ucuz hammadde ve ucuz emek gücüyle, çok ucuza mal ettiği ürünleri, sanki dışarıdan ülkemize getirilen malmış gibi, yüksek fiyatlarla ve döviz karşılığı bize satacaktır.

a Eğer bu düzenleme gerçekleşirse, hastanelerin satılmasına, sosyal güvenlik haklarımızın gasp edilmesine, ücretlerimizin her geçen gün erimesine direnemeyeceğiz; kendi hukukumuzu, mahkemeleri-mizi kullanamayacağız.

a NAFTA üyesi ülkelerde yaşanan ve yukarıda aktarılan somut örneklerle, hakemlik (tahkim) müessesesinin kabulünden sonra ülkemizde yaşanacak olanlar, bir rastlantı olmayacaktır ve bu çabalar, ulusötesi sermaye şirketlerinin yerküredeki toplumlara ve bu toplumların oluşturdukları ulus-devlet yapılarına yönelik topyekun bir saldırının ilk aşamasıdır. Uluslararası hakem (tahkim) yoluyla aslında devletin varlığının neredeyse temeli olan "kamu yararının gözetilmesi" ilkesinden vazgeçilmesini ve kar oranlarının toplumun çıkarları aleyhine artmasını talep etmektedirler. Bu tablo karşısında, ulusal devletlerin taraf olduğu hiçbir hakem mekanizması kabul edilemez, edilmemelidir. Yarını beklemeden, uluslar arası tahkime, özelleştirmelere, Sosyal Güvenlik Reformu Yasası'na karşı, geleceğimize, yarınlarımıza, bugünden sahip çıkalım.

 

 

mail9.gif (17469 bytes)                               buton2.jpg (1100 bytes)ANA SAYFAYA DÖNÜŞbuton1.jpg (1100 bytes)