Olgu Sunumu: Biotidinaz Eksikliği
Dr. Pelin Zorlu*, Dr. Nurullah Okumuş*, Dr. Fulya
Demirçeken*,
Dr. Sami Ulus Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Merkezi
Olgu 1:
Öyküsünden
anne ve baba arasında üçüncü dereceden akrabalığı olduğu öğrenilen 26 aylık,
kız hasta, 20 yaşındaki annenin birinci gebeliğinden doğmuş olup, başvuru
yakınması ilk kez 20 günlükken başlayan yaygın (jeneralize) tonik-klonik
konvülsiyonlar idi. Hastanın iki aylıkken tüm vücudunda ve saçlı derisinde
eritematöz ve eksfolyatif döküntülerinin ortaya çıktığı, yineleyen akciğer
enfeksiyonları nedeniyle birçok kez hastaneye yatırıldığı, 20 aylıktan sonra
sık sık düşmeye ve yürüyememeye başladığı öğrenildi. Ailede benzer hastalık
öyküsü bulunmamaktaydı. Son bir aydır hastanın konvülsiyonlarında artış ve
hırıltılı solunum yakınmaları vardı.
Fizik
muayenesinde, vücut ağırlığı boy ve baş çevresinin 5-10 persentilde olduğu
saptandı. Asidotik solunumu olan hastanın cildi kuru, saçları dökülmüş, kaş
ve kirpikleri belirgin şekilde azalmıştı. Burun çevresinde enfekte kurutlu
lezyonları ve iki taraflı angüler stomatiti vardı.
Dinlemekle
akciğerlerde belirgin krepitan ralleri saptandı. Ayakta duramayan ve
yürüyemeyen hastamızın, açıklığı sağa bakan skolyozu ve ayaklarda plantar
fleksiyonu vardı. Hastanın nörolojik muayenesinde, alt ekstremite tonusunda
artış ve alt ekstremite derin tendon reflekslerinde üste göre artış saptandı.
Hastanın diğer fizik muayene bulguları normaldi.
Mental
ve motor retardasyon, metabolik hastalık ve akciğer enfeksiyonu ön tanıları ile yatırılan hastanın incelemelerinde,
hematolojik ve biyokimyasal değerleri normal bulundu.
Arteryel
kan gazı incelemesinde kompanze metabolik asidozu vardı. EEG'de epileptik
odak saptanmadı. Kemik grafilerinde, vertebralarda, lomber bölgede açıklığı sağa
bakan rotoskolyoz rapor edildi. Kranyal MRI incelemesi normaldi. İdrar-kan
aminoasidi sonucu da normal olan
hastanın iki kez çalışılan biotinidaz enzim aktivitesi belirgin düşük olarak rapor edildi (0.2 U/L).
Akciğer enfeksiyonuna yönelik olarak
antibiyotik tedavisi alan hastaya ek olarak 10 mg/gün, iki dozda
biotin (Gabioten) başlandı. Biotin tedavisine başlandıktan yaklaşık bir hafta
sonra hastanın mental ve motor işlevlerinde çok belirgin düzelme görüldü.
Çevreye ilgisi artan hasta ayakta durmaya ve dengesini korumaya başladı. Deri
ve akciğer bulgularında da düzelme olan hasta, biotin tedavisi ile kontrole
gelmek üzere taburcu edildi.
Olgu 2:
Onsekiz
yaşındaki annenin birinci gebeliğinden doğan, üç aylık, erkek hastanın
öyküsünden anne ve baba arasında ikinci dereceden akrabalık olduğu ve
başvurudan yaklaşık 15 gün önce, ateşsiz olarak yaygın tonik-klonik
konvülsiyon geçirdiği öğrenildi. Hastanın günde 5-6 kez konvülsiyon
geçirdiği, antikonvülsan tedaviye karşın kasılmaların geçmediği, giderek konvülsiyon
sıklığının ve sayısının arttığı, bu nedenle hastanemize başvurulduğu
belirtildi.
Başvuru
anında da kısa süre içerisinde birkaç kez konvülsiyonu gözlenen hastamız,
çevreye ilgisiz ve apatik görünümdeydi. Vücut persentilleri normal sınırlar
içerisinde olan hastamızın fizik muayenesinde, obje ve ışık izleminin
olmadığı, üst ekstremitelerde kas tonusunda hafif artış olduğu saptandı.
Kortikal başparmağı ve derin tendon refleksleri belirgin canlı olan hastamızın yaygın seboreik
dermatiti de vardı. Olgunun diğer fizik muayene bulguları normaldi.
Afebril
konvülsiyon ve metabolik hastalık ön tanıları ile yatırılan ve acil
incelemesinde elektrolit bozukluğu saptanmayan hastaya antikonvülsan tedavi
olarak uygun dozda fenobarbital başlandı. Hastanın yapılan ileri
incelemelerinde, EEG'de sol hemisfer posterior bölgede epileptiform özellikli
bozukluk saptandı. Arteryel kan gazı incelemesi normal olan hastanın
idrar-kan aminoasidi, serum laktik asit ve piruvik asit, idrar organik asit
araştırmaları da normal bulundu.
Hastanın
seboreik dermatiti, inatçı konvülsiyonları, anne ve baba arasında akrabalığı
ve anormal nörolojik bulguları olması nedeniyle istenen serum biotinidaz
aktivitesi 0 U/L saptandı. Biotinidaz eksikliği tanısı ile hastaya 20 mg/gün,
dört dozda biotin (Gabioten)
başlandı. Yaklaşık bir hafta sonra hastanın genel durumunda belirgin
düzelme görüldü. Çevre ile ilgilenmeye, objeleri izlemeye başladı. Hastanın
tedaviye başlanmasından sonra konvülsiyonu gözlenmedi. Hasta, biotin tedavisi
ile, kontrole gelmek üzere taburcu edildi.
Biotinidaz
eksikliği, vücuttaki tüm karboksilaz enzimleri için kofaktör görevi yapan
biotinin eksikliğine neden olan ve otozomal resesif geçiş gösteren metabolik
bir hastalıktır. Çok farklı klinik tablolarla ortaya çıkabilen biotinidaz
eksikliğinde en sık olarak atopik ya da seboreik dermatit, alopesi, ataksi,
konvülsiyonlar, hipotoni, gelişme geriliği, duyma kaybı, kronik laktik asidoz
ve immün yetmezlik bulguları görülür. Burada nörolojik belirtilerin ön planda
olduğu iki biotinidaz eksikliği olgusunu sunduk.
Biotin,
suda çözünen bir vitamindir ve vücuttaki tüm karboksilaz enzimleri (piruvat
karboksilaz, asetil CoA karboksilaz, propiyonil CoA karboksilaz ve 3-metil krotonil
CoA karboksilaz) için kofaktör görevi görür. Diyetle alınan biotin, proteine
(biositin ya da biotinil peptidler) bağlı haldedir. Sindirim enzimlerinin ve
biotinidaz enziminin etkisi ile biotin, barsaklarda serbestleşir. Vücuttaki
pek çok dokuda ve serumda bulunan biotinidaz enzimi, biotinin proteinden
ayrılması ve vücutta kullanımı için gerekli bir enzimdir. Serbest biotin ise,
karboksilaz enzimleri üzerinde bulunan apoproteinlere kovalent bağla
bağlanarak, bu enzimleri aktif hale getirir.
Biotinin
kullanım bozuklukları, "multipl karboksilaz eksiklikleri" (MKE) adı
altında incelenir. MKE’de, "holokarboksilaz sentetaz eksikliği (infantil
ya da erken form)" ve "biotinidaz eksikliği (juvenil ya da geç
form)" olarak iki gruba ayrılır. Holokarboksilaz sentetaz eksikliği ile
biotinidaz eksikliği, genel olarak benzer belirtilere neden olurlar. Fakat
holokarboksilaz sentetaz eksikliğinde belirtiler, yaşamın ilk birkaç
haftasında ortaya çıkarken, biotinidaz eksikliğinde aylar yıllar sonra da ortaya çıkabilir.
Biotinidaz
eksikliği olan olgular genellikle, solunum sorunları (takipne, apne),
hipotoni, konvülsiyonlar, laktik asidoz, kusma ve gelişme geriliği nedeniyle
başvururlar. Biotinidaz eksikliğini diğer organik asidemilerden ayıran en
önemli klinik özellik, cilt bulgularının çok daha belirgin olmasıdır. Bu
olgularda atopik ya da seboreik
dermatit, alopesi, eksfolyatif eritematöz döküntüler görülebilir. Bazı
olgularda ayrıca duyma kaybı, immün yetmezlik, optik atrofi, konjunktivit ve
ataksi de saptanabilir.
Biotinidaz
eksikliği olan olguların laboratuvar incelemelerinde metabolik asidoz,
ketozis, vücut sıvılarında organik asitlerde artış (laktik asit, propiyonik
asit, 3-metil krotonik asit, vb.) ve hiperamonemi saptanır. Serumda
biotinidaz enzim aktivitesinin ölçülmesi ve enzim belirlenmesi tanısaldır.
Etkilenen olgular biotine (10-20 mg/gün) dramatik biçimde yanıt verirler.
Tartışma:
Biotinidaz
eksikliği, diğer metabolik hastalıklarla karşılaştırıldığında, tedavisi daha
ekonomik ve kolay bir hastalıktır. Metabolik asidoz atakları ve nörolojik
bulguları olan bir hastada, eşlik eden deri bulguları da varsa akla
getirilmeli, serumda biotinidaz aktivitesi ölçülerek ve enzim ölçümü
yapılarak tanı doğrulanmalıdır. Acil durumda tanı için gerekli serum ve idrar
örnekleri alınarak hemen tedaviye başlanmalıdır. Tedavi sonucunda metabolik
asidoz, deri bulguları, keratokonjunktivit, laktik ve piruvik asidemi,
organik asidüri kısa sürede düzeldiği halde, görme ve işitme kaybının geri
dönmediği gösterilmiştir. Hastalığın erken tanı ve tedavisi, merkezi sinir
sisteminde oluşacak sekelleri önlemek açısından önemli olduğu gibi, aynı
zamanda yaşam kurtarıcıdır.
Biotinidaz
eksikliği olan çocukların ailelerinde, izleyen gebeliklerde doğum öncesi tanı
yapılabilir. İlk üç ayda alınan koryonik villus hücrelerinde biotinidaz
aktivitesi ölçülebilir ya da
gebeliğin daha ileri haftalarında amniyon sıvısında 3-hidroksi
izovalerik asit konsantrasyonunda artış olduğu gösterilebilir.
Sunduğumuz
iki olgu dikkate alındığında biotinidaz eksikliğinin klinik özelliklerinin
görünümü çok farklı olduğu bilinmekle birlikte, bu dağılım içerisinde yer
alan nörolojik belirtilerle başvuran hastaların tanılarında da akla
getirilmelidir.



|