Siz Olsaydınız
Dosya 23: Dr. A.I. erkek, psikiyatrist, SSK Hastanesinde çalışıyor,
muayenehanesi var.
Genç bir hasta, ailesiyle birlikte Doç. Dr. A.I’ya başvurur.
Psikotik yakınmaları olan hastaya, psikotrop ilaç tedavisi uygulanır ve psikolojik
danışmanlık verilir. Hastanın yakınmaları zamanla azalır; ancak bir süre sonra
içinde “cin” olduğuna inanmaya başlar. Olayı, Dr. A.I’ şöyle savundu:“Tedaviden
olumlu etkilenen hastanın belirtileri ileri ölçüde azaldı. Psikotik belirtileri de
kayboldu. Ancak bir süre sonra aile yapısı ve bununla ilgili belirtiler ön plana çıktı.
Hasta, içinde bir cin olduğuna inanıyordu, bunun içinde cinlerle ilgilenen birisine
gitmesi gerektiğinde ısrarlı oldu. Aylar süren uğraş bu isteği ortadan kaldırmadı
ve değerlendirmelerin sonucunda hastanın bu düşüncesinin psikotik bir belirti
olmaktan çok adölasan döneminde sık görülen bilişsel ve moral gelişim sorunları içinde
ele alınmasının gerektiği kanaatine varmıştım. Anne, baba ve ben, başlangıçta
genç hastanın bu isteğine karşı idik, ancak bir süre sonra bunu kendi başına
yapmakta kararlı olduğunu anladık.
Bu
durumda, yıllardır gençlerin tedavisi ile ilgilenen bir hekim olarak yol ayrımında
olduğumu fark ettim. Önümde iki yol vardı; Ya benim sorumluluk alanım buraya kadar
diyecektim ya da koşullar ne olursa olsun hastanın kendi haline bırakılmaması
doğrultusunda hareket edecek, hastama ve emeğime sahip çıkacaktım. Ben ikinci yolu seçtim;
anne-baba ve ben hastanın istediği kişiyle bizim de varlığımızla görüşmesini
sağladık.
Ben
neden oradaydım? Benim için bilimsel bir topluluğun önünde hiç çekinmeden bilimsel
tartışmaya açabildiğim ve yanıtı açık olan bu soruyu şimdi daha ayrıntılı
olarak yanıtlamam gereği ortaya çıkmıştır. Yanıtım şöyledir:
1.
Birçok gelişmiş psikiyatri kliniğinde tıp dışı halk uygulamalarının, ancak
tıbbi denetim altında yürütüldüğünü bilmekteyiz ve ben de kesinlikle böyle olması
gerektiğini düşünüyorum. Uzun meslek yaşamım boyunca, televizyonda, kamuoyu
önünde olmak koşuluyla bu ilkeyi savundum.
2.
Bir hekimin orada bulunması, yapabilecek kötü uygulamaları ortadan kaldırabilmek için,
en azından o sırada benim için, gidilebilecek ve üstelik acele edilmesi gereken tek
yol olarak kalmıştı.
Aslında
hekim olarak gençlerle çalışırken, bazı yaşam olaylarını göğüslemek gerektiğini
bilmekteyim, yaşarken o kadar kolay olmuyordu, sonuçta olumsuz bir olay ortaya çıkmadı.
Hastanın “içimde cin var” belirtisi kayboldu ve ben tedavimi sürdürdüm. Bir süre
sonra aile dinamiği ile ilgili başka sorunlar ortaya çıktı, hastamız yüksekokula
devam ederken tedavisi kesildi.
Dr.
A.I’nın da anlattığı gibi, hastası içinde bir cin olduğuna inanmaya başlamış
ve sorununa ancak cinlerle ilgilenen birisinin (Medyum Memiş) çare bulabileceğini
ısrarla ileri sürmüştür. Hastasını bu fikirden vazgeçiremeyen hekim, hastanın her
koşulda söylediğini yapacağını düşünerek, onun yanında bulunmuştur. Dr. A.I. bu
olayı bir bilimsel toplantıda ergen psikiyatrisinin özelliklerini tartışırken
kendisi dile getirmiştir. Olaydan üç yıl sonra bir meslektaşı Dr. A.I.’yı tabip
odasına bu olay nedeniyle şikayet etmiştir.
Siz
olsaydınız, kusur olup olmadığına, varsa derecesine nasıl karar verirdiniz? |
Dosya
23’e ilişkin yanıtlardan:
Yanıt
1: Dr. A.I'nın hastasına uyguladığı bilimsel yöntemle psikoterapi, kemoterapi
tedavisiyle kısmen sonuç almıştır. Ancak ileriki evrelerde hastasını ikna
edemiyerek muğlak düşüncelere sevk etmiş. Bu durumda genç hastasını yeni
arayışlara vakıf etmiştir.
Hiçbir
bilimsel yönü olmayan, aynı zamanda halkımızı çeşitli din kisvesiyle sömüren bu
asalak tiplere alet olmuş bir hekim asla meslek etiğine bağlı olamaz. Hele hele
kariyer yapmış geleceğin hekimlerini yetiştiren bir doçentin "Medyum Memiş"
gibi bir asalağın ofisine hastasını taşıması ve şifa araması kabul edilir bir
durum değildir.
Adı
geçen Doç. Dr. A.I.'nın bilimsel bir toplantıda belirtmiş olduğu "Ben neden
oradaydım" denmesinin ardından şöyle devam etmiştir. "Birçok gelişmiş
psikiyatri kliniğinde tıp dışı halk uygulamalarının ancak tıbbi denetim altında yürütüldüğünü
bilmekteyiz."
Oysa
bu tırnak içerisine aldığımız sözleri 1941 yılında Sigmund Freud şahsında
Psikanalizm adlı kitabında dile getirmiştir. (102 sayfa) Ardından 1944 yılında
yenilenen kitabında bu tezini geçersiz saymış ve bilimsel ağ yöntemine geri dönmüştür.
Yukarıda
anlaşılacağı üzere Dr. A.I.'nın bu sözleri alıntı yaparak kendine bilimsel yöntem
olarak sağlamış ve savunma aracı olarak da kullanılmıştır.
2000'li
yılları geride bıraktığımız bu dönemlerde böylesi bir bilim dışı yöntemebaşvurması
ve dolayısıyla asalakları cesaretlendirmesi kabul edilir bir olgu değildir. Bu nedenle
çıkar amacıyla bilim dışı bir yöntemi kullanarak yanlış inanışları istismar
ederek, meslek etiğini hiçe sayarak çıkar sağlamıştır. Bundan dolayı adı geçen
Dr. A.I.'a bir (1) ay meslekten men edilmesi ve yine TTB nezdinde afişe edilmesinin
yanında konuyla ilgili bir makalenin yazılmasını öneriyorum.
Dr.
Şükrü Güvenç/Elazığ
Tabip
Odası Onur Kurulu Kararı: Uyarı
YOK
Kararı: “TTB Soruşturma ve Yargılama Yönetmeliği’nin 11. maddesinde disiplin
soruşturmasına konu eylemler için zaman aşımı süreleri belirtilmiştir. Sanığın
eylemi anılan yönetmeliğin 4. maddesi uyarınca, uyarma cezası ile yaptırım
bulmuştur. Ancak sanık eylemi, dosyadan anlaşıldığına göre üç yıl kadar
olmuştur. 11. maddede iki yıllık bir zaman aşımı öngörülmektedir. Bu yüzden
ilgili odanın Dr. A.I’nın maddede iki yıllık bir zaman aşımı öngörülmektedir.
Bu yüzden ilgili odanın Dr. A.I’nın eylem tarihini somut belge ve kanıtlarla
aydınlatarak YOK’a iletilmesine ve dosyanın buna dayanılarak karar verilmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
Dosya
tekrar YOK’a dönmemiştir.
Psikiyatri
diğer tıp dallarına göre çok daha özel ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Çünkü
psikiyatri hastasının kişiliği, kültürü, eğitim durumu, gelenekleri gibi
özellikleri hastalığını ve sonucunu doğrudan etkilemektedir. Bu nedenlerle hekimin
hastasına yardımcı olayı denetim altında tutabilmek için bu biçimde davrandığı
ileri sürülebilir. Gerçekten de hekim, her olaslıkta hastanın medyum Memiş’e
gideceğini, hastası ve emeğine sahip çıkmak için orada bulunduğunu söylemektedir.
Ancak bir hekimin hastasıyla birlikte bir dolandırıcıya gitmesi kabul edilebilir bir
durum değildir. Böylece hem hasta ve ailesine, hekimin dolandırıcıya inandığı ve
değer verdiği mesajı verilmiş olur, hem de bu olgu dolandırıcı tarafından
özellikle de bu kadar medyatik biri tarafından reklam amacıyla her ortamda
kullanılabilir.
YOK
olayın tam olarak oluş tarihinin belirlenmesi ve ona göre TTB Soruşturma ve Yargılama
Yönetmeliği’nin 11. maddesinde tanımlanan zaman aşımı kuralının uygulanıp
uygulanmayacağının belirlenmesi amacıyla dosyayı Tabip Odasına iade etmiştir. Adı
geçen yönetmeliğin 11. maddesinde belli suçlar için beş diğer suçlar için iki yıl
içinde soruşturma açılmışsa bu suçlarla ilgili disiplin işlemi yapılamıyacağı
belirtilmektedir. Ayrıca maddeye göre, disiplin cezası gerektiren eylem, aynı zamanda
bir suç oluşturuyor ve bu suç için yasa daha uzun bir zaman aşımı süresi koymuş
bulunuyorsa, bu zaman aşımı süresinin uygulanacaktır. Bu olguda, hekimin ifedesine göre
olayın üzerinden üç yıl geçtikten sonra kimliği belirsiz bir kişinin şikayeti
üzerine kendisi hakkında soruşturma açılmıştır. Eylemi uyarı cezası ile
cezalandırıldığından, iki yıllık bir zaman aşımı süresinin uygulanması
gerekmektedir. Ancak bu sürenin işkenceye katılma, hastalar arasında ayrım yapma
bilim dışı-aldatıcı tanı tedavi ve malpraktis gibi en ağır suçlarda dahi beş
yılla sınırlandırılması, yalnızca geriye dönük olarak yapılacak yakınmalara bir
sınırlama getirilmesi ve böylece Onur Kurullarının yükünün hafifleştirilmesi
amacıyla açıklanabilir. Ayrıca, zaman geçtikçe belli olayların kanıtlanması ve
belgelerin sağlanması güçleşecektir. Ancak yine de, belirli bir zaman sonra hekim hakkında soruşturma açılamayacağını bilmek en azından
rahatsız edicidir.
Dosya 25’e ilişkin
görüşlerinizi bekliyoruz. Yanıtlarınızı ve TTB Yüksek Onur Kurulu kararını
Mayıs 2001’de yayınlayacağız.

|