......... |
3.ULUSAL İŞÇİ SAĞLIĞI KONGRESİ SONUÇLARI Dr. Celal EMİROĞLU
III. Ulusal İşçi Sağlığı Kongresi Düzenleme Komitesi Üyesi
Ankara'da 20-23 Nisan 1998 tarihleri arasıda yapılan 3. Ulusal İşçi Sağlığı
Kongresi uzun bir çalışma sonucunda üç ayrı konfederasyon (Türk-İş, DİSK ve
KESK) iki meslek örgütünün (TMMOB ve Türk Tabipleri Birliği) katılımıyla gerçekleştirildi.
Kongreye 107 bildiri gönderildi. Bu bildirilerden 79 çalışma Bilimsel Danışma Kurulu
tarafından kabul edilerek 53 bildiri sözlü, 26 bildiri poster olarak sunuldu. 28
bildiri ise sunum için uygun bulunmadı.
Kongreye 370 katılımcı kayıt yaptırarak katıldı (Tablo.1, Grafik.1). Katılımcılardan
74 kişi panelist, yönetici veya bildiri sunmak üzere davet edildi. Bazı sendikalı işçiler,
bakanlık bürokratları, basın mensupları ve örgüt yöneticileri kayıt yaptırarak
veya yaptırmadan kongreye katıldı. Birden fazla yazarı olan bildirilerin yazarlarından
sadece bir kişi davet edildiğinden bildirinin diğer sahipleri kayıt yaptırmadan da
kongreyi izleme olanağı buldular.
Ayrıca sayısı belirlenemeyen çok sayıda kişi kongreyi kayıt yaptırmadan izleme
olanağı buldular.
Katılımcıların illere göre dağılımı incelendiğinde; en fazla 160 kişiyle
(%43.2) Ankara'dan, 72 kişiyle (%19.5) İstanbul'dan, 23 kişiyle (%6.2) Zonguldak'tan
katılım olduğu gözlemlenmiştir. Tablo 1'de görüldüğü gibi katılımcıların
%96.2'si 15 değişik ilden gelenlerden, %3.8'i ise diğer illerden (Isparta, İçel, Adıyaman,
Afyon, Antalya, Diyarbakır, Erzurum, Giresun, Kahramanmaraş, Karabük, Kütahya ve
Sivas) gelen 14 kişiden oluşmaktadır.
Tablo 1. Katılımcıların İllere Göre Dağılımı:

Katılımcıların mesleklerine göre dağılımı incelendiğinde
(Tablo.2, Grafik 2); en fazla katılımcı grubunun 150 kişiyle (%40.5) tıp doktorları
olduğu, daha sonra sırası ile 76 kişi (%20.5) sendikalı işçi, yönetici veya
temsilci, 43 kişi (%11.6) iş güvenliğinden sorumlu mühendis, teknik güvenlik
sorumlusu, 15 kişi (%4.1) basın mensubu, 12 kişi (%3.2) çalışma bakanlığından bürokrat
veya çalışanlar, 10 kişi ise (%2.7) hemşire (işyeri hemşiresi veya üniversite öğretim
veya araştırma görevlisi) olarak belirlenmiştir. Değişik meslek gruplarıdan oluşan
64 kişinin de kongre katılımcıları arasında olduğu belirlendi.
Kogreye katılan 150 tıp doktorunun branşlarına dağılımı (Tablo 3, Grafik 3)
incelendiğinde; işyeri hekimi 48 kişinin (%38.7) ilk sırada olduğu, daha sonra sırasıyla
Halk Sağlığı Anabilim Dalında görevli öğretim görevlisi, uzman, doktora veya yüksek
lisans sahibi 34 hekimin (%22.7), çeşitli kurumlarda çalışan birinci basamak sağlık
hizmeti veren 26 kurum hekimi veya sağlık ocağı hekiminin (%17.3), çeşitli branşlardan
14 uzman hekimin (%9.3), Meslek Hastalıkları Hastanelerinde çalışan 6 hekimin (%4)
katıldığı belirlenmiştir.
Tıp doktorlarının %80'i katılımcı, %20'si bildiri sahibi, panelist, yönetici olarak
katıldığı belirlenmiştir.
Tablo 2. Katılımcıların Mesleklerine Göre Dağılımı:

Tablo 3. Tıp Doktorlarının Branşlarına Göre Dağılımı:

SONUÇ:
İlki 19-21 Ekim 1978 tarihleri arasında Türk Tabipleri Birliği'nin
organizasyonu ile İstanbul'da gerçekleştirilen 1. Ulusal İşçi Sağlığı Kongresi
bu alanla ilgili taraflar arasında büyük heyecan yaşatmış ve Kongreye etkin katılım
sağlanmıştır. Kongre Bildirgesi'nde konunun önemi, yapılan sunumlar ve çıkartılan
sonuçlar vurgulanmıştır. Bir eksiklik olarak da bir sonraki Kongrede diğer meslek
kuruluşları ile birlikte sendikaların katılımının da aktif olarak sağlanması
gerektiği vurgulanmıştır.
Türk Tabipleri Birliği tarafından 4-7. Nisan. 1988 tarihleri arasında Ankara'da düzenlenen
2.Ulusal İşçi Sağlığı Kongresi; aradan geçen on yıllık süre işçi hareketi ve
sendikalar açısından oldukça talihsiz bir dönem geçirilmesine rağmen işçi sağlığı
çalışmalarının ve gelişmelerin bir özet raporu olarak değerlendirilebilir. Bu
kongreye sendikalar katılırken çok sayıda da bildiri sunmuşlardır. Bilimsel düzeyi
önceki kongreye göre daha ileride olan bu kongreye diğer meslek kuruluşları ve
sendikaların aktif katılmaması bir eksikliğin devamı olarak gözlendi.
Üçüncü Ulusal İşçi Sağlığı Kongresine katılanların yarısına yakını
Ankara'dan (%43.2) olmasına rağmen diğer 26 farklı ilden katılım dikkat çekicidir.
Katılımcılar içerisinde tıp doktoları en yoğun (%40.5) meslek grubu olmasına rağmen
sendikalardan katılımın önemsenecek sayıda (% 20.5) olması, iş güvenliği
sorumlularının katılımı (%11.6) işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramıının
taraflarını bir araya getirmesi açısından amaca uygundur.
Kongreye Bakanlıklar (özellikle Çalışma Bakanlığı) anlamlı düzeyde ilgi göstermezken,
üniversitelerin katılımının da yeterli düzeyde olmadığı gözlenmiştir.
İşverenler; işyeri hekimlerini ve teknik güvenlik sorumlularını giderlerini de karşılayarak
kongreye ilgi göstermişlerdir.
Bundan sonra yapılacak olan 4. İşçi Sağlığı Kongresinde tarafların görev
bilinciyle yerini alması dileğiyle...
SONUÇ BİLDİRGESİ
Çalıştığı işyerindeki işçi sayısına bakılmaksızın her çalışanın işyeri
hekimi ile buluşması sağlanmalıdır.
50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde (işyerleri toplamının %98,5) işçi sağlığı
iş güvenliği hizmetlerinin dondurulması bu alandaki en önemli engel olup bu nedenle
50'nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde ortak sağlık birimi kurulması
zorunlu hale getirilmelidir. Bu konuda Çalışma Bakanlığı, yerel yönetimler,
sendikalar, meslek birlikleri (TTB, TMMOB) tıkanma noktalarının birlikte aşmalıdırlar.
Çalışanların çalışma koşullarından kaynaklanan her türlü riski bilme hakkı gözetilmeli
üretim sürecine katılan her maddenin riskleri konusunda çalışanlar aydınlatılmalıdır.
Sendikaları güçsüz kılmayı hedefleyen antidemokratik yasalar işçi sağlığındaki
olumsuz tablonun oluşmasına yol açan bir politikanın ürünüdür. Sendikaların güçsüz
olduğu yerde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini tam anlamıyla uygulatmak
çok zordur. Çalışanlar üretimden gelen güçlerini iş sağlığı ve iş güvenliği
alanında da göstermelidirler.
Toplu iş sözleşmelerine işçi sağlığı-iş güvenliği ile ilgili maddeler konulmalı
ve bu konu sendikalarca önemsenmelidir.
Esnek üretim, tam zamanında üretim, toplam kalite yönetimi gibi üretim süreçleri çalışanların
sağlık ve güvenliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu ortamda işverenler, çalışanların
sadece emeklerini değil, ruhlarını da satın almak istemektedirler. Bu üretim süreçleri
çalışanların örgütlenmelerinin önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. Dolayısı
ile ülkemizde yeni yeni gündeme gelen ve işletmelerde uygulanan bu süreçler
sendikalar-meslek birlikleri tarafından yakından izlenmeli ve çalışanların sağlığına
ilişkin olumsuz etkileri gözlenmelidir.
İşyeri temsilcilikleri dahil bütün sendikal kadrolara işçi sağlığı ve iş güvenliğinin
önemi kavratılmalı bilgi birikimleri ve bilinçleri geliştirilmelidir.
Meslek hastalıkları ile ilgili istatistikler gerçeği yansıtmamaktadır. Meslek Hastalıkları
Hastaneleri işlevine uygun çalışmamaktadır. Meslek Hastalıkları Hastaneleri işler
hale getirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
Meslek hastalıklarının tanı ve takibinde işyeri hekimine yetki verilmeli, Meslek
hastalığı ön tanısında İşyeri hekimi, çalışanı meslek hastalıkları
hastanesine sevk edebilmelidir.
İşyerlerinin denetlenmemesi işverene istediğini yapma istemediğini yapmama serbestliği
tanımaktadır. Bu nedenle halen %6 dolayında olan Çalışma Bakanlığı'nın
denetlemelerinin sağlanabilmesi için iş müfettişlerinin ve özellikle hekim iş güvenliği
müfettişlerinin sayısı attırılmalıdır.
Oldukça geniş, dağınık ve günün koşullarına denk düşmeyen İşçi Sağlığı
İş Güvenliği ile ilgili Yasa, tüzük ve yönetmelikler tekrar gözden geçirilmeli ve
mevzuat tek elde toplanmalıdır.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusundaki önlemler işyerinin üretim projesi aşamasında
ele alınmalı, işyerinin mekan seçiminden, üretim teknolojisi, kullanılacak
hammaddelerin sağlığa ve çevreye etkileri gibi konular, çalışanların sağlık ve güvenlikleri
gözetilerek kararlaştırılmalıdır. Çalışanların daha ilk başta karar alma süreçlerine
katılımı sağlanmalıdır.
Özerk ve demokratik bir SSK yapılanması sağlanmalıdır.
Devlet işçi sağlığı alanındaki bu olumsuz tabloya sosyal devlet olma anlayışı
gereği seyirci kalmamalıdır.
Devlet kaçak işçilikle mücadele etmelidir. Sigortasız ve sendikasız çalıştırma işçi
sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini askıya almaktadır.
Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi/ticarileştirilmesi
politikaları çalışanların sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
İşçi tanımı iktisadi zor karşısında emeğini satmak zorunda olan kişi olarak algılandığından
işçi ve memur ayrımı yapay bir ayrımdır. Çalışanları işçi, memur, sözleşmeli
personel şeklinde sınıflandıran yapay ayrım kaldırılmalıdır. Bu nedenle işçi sağlığı
kavramı ÇALIŞANLARIN SAĞLIĞI olarak değerlendirilmelidir.
İş kazaları önlenebilir kazalardır her işyerinde kazadan
korunma programları hazırlayarak işverenler bu alanda üzerlerine düşen görevleri
yapmalıdırlar.
Çalışanlar, taşeron olarak hizmet veren işyerlerinde sağlıklı olmayan koşullarda
çalışmaktadırlar. Taşeronlaşma çalışanları sağlığının ötesinde örgütlenmelerinin
önünde de olumsuz bir etkendir. Devlet taşeronlaşmaya seyirci kalmamalıdır.
Medya çalışanları da ciddi sağlık ve güvenlik sorunları ile karşı karşıyadırlar.
Çalışanların medyada gündem olması medya işverenlerinin
engeli ile karşılaşmaktadır. Bu engel sendikalar- meslek birlikleri ve tüm çalışanların
örgütlü ve bilinçli karşı duruşları ile aşılabilir.
İş güvenliği mühendisliğinin ayrı bir mühendislik dalı olması iş güvenliği
alanına olumlu katkılar sağlayacaktır.
Çalışanların sağlık ve güvenliğine ilişkin kararlı tutum tüm taraflarca sürdürülmeli
-sürdürülmesinin kanalları açılmalıdır.
Çalışanların sağlığı ile ilgili Kongreler daha sık aralıklarla yapılmalıdır.
Çalışma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Üniversiteler, İşçi ve İşveren
Sendikaları, TTB ve TMMOB'nin de içinde olduğu ÇALIŞANLARIN SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ
ENSTİTÜSÜ kurulmalıdır.
Bu enstitü özerk olmalı ve siyasal iktidarların politikalarından etkilenmemelidir.
TTB yasal sürecin olgulaşması sürecinde Enstitüyü hayata geçirip meşru zemini
yaratmalıdır.
TTB'nin çalışanların sağlığı alanındaki gayreti tüm taraflarca olumlu karşılanıyor
olsa da sendikalar-diğer meslek birlikleri, işverenler ve devletin de üzerine düşen
sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir.
Kadın çalışanların sosyal problemlerine yönelik olarak işveren gereki desteği
sunmalıdır. Kadın çalışanlar İSİG kurullarında temsil edilmelidirler.
Çalışma yaşamının en önemli sorunlarından bir tanesi de
çocuk çalıştırılmasıdır. Olumsuz koşullarda çalıştırılan çocuk işçilerin
sağlık ve güvenliğini tehlikeye sokan, emeklerini sömüren koşulların iyileştirilmesi
gerekmektedir. Tüm kuruluşların bu konuyu yakından takip etmesi ve önlem alması için
projeler hazırlanmalıdır.
Çalışanların sağlığı alanındaki olumsuz tablonun düzelmesi emekten yana politik
iktidarların sürece damgasını vurması ile özlenen çözüme ulaşacaktır. |