........ |
ÇALIŞMA YAŞAMINDA KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ Dr. Nihal COŞKUN
143 yıl önce ABD'nin New York kenti biraz alışıl-mışın dışında
bir başkaldırıya sahne oldu. 8 Mart 1857'de kırk bin dokuma işçisi kadın düşük
ücretlere, uzun çalışma saatlerine ve ağır iş koşullarına karşı çıktı.
"Eşit işe eşit ücret" sloganı ilk kez o zaman kullanıldı. Amerikan polisi
ile kadın işçiler arasında çatışmalar çıktı. Bu olaylar sırasında oluşan yangınlarda
150'den fazla dokuma işçisi kadın yanarak öldü.
Bu olaydan 53 yıl sonra, 1910 yılında Alman Sosyal Demokrat Partisinin önderlerinden
Clara Zetkin kırk bin dokuma işçisi kadının anısına 8 Mart'ın "Dünya Emekçi
Kadınlar Günü" olarak kabul edilmesini II. En-ternasyonel'e önerdi.
1957 yılında ise Birleşmiş Milletler, 8 Mart'ı "Kadın Hakları İçin Birleşmiş
Milletler Günü" olarak kabul etti. Bugün 8 Mart tüm dünya kadınlarının kutladığı
bir güne böyle bir süreçten geçerek dönüşmüştür.
Ne yazık ki 150 yıl önce dile getirilen "Eşit işe eşit ücret" istemi çalışma
yaşamında istenilen düzeyde gerçekleşememiştir. Avrupa Birliği çerçevesinde çalışma
yaşamında kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik düzenlemeler Roma Antlaşmasının
hazırlık çalışmalarına dayanır. Çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliğinin
önemli bir parçasını oluşturan ücret eşitliği ilkesi Roma Antlaşmasının 119.
maddesine girebilmiştir. (1957)
Madde 119: "Her üye devlet ilk dönem içinde kadın ve erkekler için aynı işte
aynı ücret prensibini uygular ve bunu devam ettirir...
Cinsiyet
farkı gözetilmeksizin işçi ücretlerinin eşitliği,
a) Aynı iş için parça başına ödenen ücretin aynı ölçü birimine göre
hesaplanması;
b) Zaman esasına göre ödenen bir işçi ücretinin aynı işler için eşit olması
anlamına gelir."
Ancak Kurucu Antlaşma da yer alan bu madde 1974 yılına kadar pek uygulama alanı
bulamamıştır. Zaten yasal düzenlemelerle sonuca ulaşmak olanaklı değildir. Yasal düzenlemeler
ilk adımdır. Bu düzenlemelerin pratikte nasıl işlediği önemlidir.
Avrupa Topluluğu düzeyinde, çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliğini sağlamaya
yönelik düzenlemelerin genel çerçevesi, çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliğine
yöneliktir. Bu genel çerçevenin içinde kadınların işsizliği ile savaşıma yönelik
düzenlemelerden erkek ve kız çocuklarına eğitim konusunda fırsat eşitliği sağlamaya
kadar geniş bir alan vardır.
Bu alan içerisinde en önemlileri; işe alınma ve çalışma şartları bakımından eşit
uygulama, eşit ücret, sosyal güvenlik konusunda işletmelerin çalışanlara sunduğu
ek sigorta sistemleri konusunda eşit uygulamadır.
Çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliği doğal ola-rak öncelikle işe alınma,
sonra da çalışma koşullarında eşit uygulamalarla sağlanacaktır. Avrupa Topluluğunun
9 Şubat 1970 tarihli yönergesi; doğrudan ya da dolaylı olarak cinsiyet ayrımını
yasaklamıştır. Ayrıca an-nelik dönemine ve eşitsizlikleri gidermeye yönelik kadın
çalışanlardan yana düzenlemelerin eşitlik ilkesine aykırı bir durum yaratmayacağını
açık bir biçimde dile getirmiştir.
Yine bu yönerge; "...ücret eşitliği ilkesi aynı işte ya da eşit değer verilen
bir işte ücret şartlarında ve ücreti oluşturan ögelerde cinsiyet üzerine kurulu
her türlü ayrımın yok edilmesi..." gerekliliğini dile getirir. Ayrıca bu hükümlere
aykırılık söz konusu olduğunda gerekli başvuru yollarının açık olması ve dava açılabilmesinin
olanaklı olması, böyle bir dönem söz konusu olduğunda işçinin işten çıkarılmaması
için gerekli önlemlerin alınmış olmasını zo-runlu kılar.
Topluluğun
19 Aralık 1978 tarihli yönergesi sosyal güvenlik alanında eşitliği garantiler.
Hastalık, iş göremezlik, yaşlılık , iş kazası, meslek hastalığı, işsizlik
risklerine karşı koruma sağlayan sosyal güvenlik düzenlemelerinde eşitlik
garantilenmiştir.
Yine bu yönerge haksızlığa uğrayan çalışanın hakkını arayabilmesi için dava
yolunun açık olması ve süreç boyunca çalışanın işten çıkarılmaya karşı
korunması zorunluluğunu getirmiştir.
Avrupa Topluluğu Adalet Divanı 1971-1997 tarihleri arasında çalışma yaşamında kadın-erkek
eşitliği konusunda açılmış 109 davaya bakmıştır. Bu 109 kararın 42 tanesi ücret
konusunda eşit uygulama ilkesine ilişkindir. 30 tanesi ise işe alınma ve çalışma koşullarındaki
eşitsizlikle ilgilidir.
Topluluk açısından doğrudan cinsiyet ayrımı kolayca fark edilebilmekte,bu nedenle
son yıllarda çok nadir rastlanmaktadır. Örnekler ise; çalışana bazı avantajlar
elde etme olanağı sağlayan bazı emeklilik kesintilerinin kadın işçiler için işveren
tarafından ödenmemesi, emekli işçiler için ulaşım alanında öngörülen bir takım
ko-laylıkların emekliye ayrılmış kadın işçilere tanınmaması, evli olmaları
nedeniyle kadın işçilerin şirketlerince sağlanan ek aylık rejimine alınmamalarıdır.
Dolaylı cinsiyet ayrımı; açıkça cinsiyet ayrımı üzeri-ne kurulu olmayan, ancak açıkça
cinsiyet ayrımı üzeri-ne kurulu ayrımla aynı sonuca varan cinsiyet ayrımı olarak
tanımlanmıştır. Topluluk ülkelerinin bazılarında gizli cinsiyet ayrımı açık bir
biçimde tanımlanmıştır. Bazılarında açık bir biçimde tanımlanmasa da gizli
cinsiyet ayrımına yol açan uygulamalar yasaklanmıştır.
Bir diğer nokta, bir dava açıldığında iddia edilenin kanıtlanması davayı açana,
iddiayı ileri sürene düşer. Oysa Avrupa Topluluğu Adalet Divanı burada tam tersi bir
anlayışla çalışmaktadır. Yani ücret konusunda cinsiyet ayrımı yapıldığı gerekçesiyle
bir kadın işçi da-va açtığında, işveren cinsiyet ayrımı yapmadı-ğını kanıtlamak
zo-rundadır. Bu kişiler, şirketler olabildiği gibi kamu tüzel ki-şilikleri ya da üye
devlet olabilmektedir. Aleyhine dava açılan üye devlet bu ayrımın olmadığını ya
da eğer varsa cinsiyet dışı ob-jektif nedenlere bağlı olduğunu kanıtlamak zorundadır.
Adalet Divanı'nı böyle bir karar almaya iten neden, işverenlerin cinsiyet ayrımı ile
ilgili kanıtları ortadan kaldırıp, cinsiyet ayrımına uğradığını öne süren işçilerin
somut iddialarını geçersiz kılmalarını engellemektir. Divan, dava konusu olan iddianın
kanıtlanmasını tersine çevirerek, işverenin elindeki olanakları kullanarak işçinin
iddiasını geçersiz kılmasını önlemeye çalışmaktadır. Ayrıca bu durumda, işverenin
ya da üye devletin bu davayı açan işçinin iş güvencesini sağlaması zorunludur.
Bu süreç boyunca Divan, "aynı değerde iş" kavramını geliştirmiştir.
Farklı adları olan, ancak işin yapılması sırasında çok küçük farklılıkları
olan hemen hemen aynı işleve sahip işler için kullanılmaktadır. İki işin eşit değerde
olup olmadığının saptanması, kadın işçiyle erkek işçinin yaptıkları işin gerçekleri
ve doğası sıkı bir incelemeyle karşı-laştırılarak yapılır. Örne-ğin; Belçika,
Fransa, İtalya ve Lüksemburg gibi ülke-lerde bu sorunlar çalışma müfettişlerince
çözülür. İr-landa'da eşit uygulama ilkelerinden sorumlu görev-lilerce (equality
officers) değerlendirilir.
Avrupa Topluluğu Ada-let Divanının işe alınma ve çalışma koşullarına ilişkin
kararları da vardır. Örne-ğin, kadın çalışanların ge-belik ve doğum dönemle-rine
ilişkin olarak korunması için alınacak önlemlerin eşit uygulama ilkesini bozmayacağı
açıkça belirtilmiştir. Ayrıca çalışma koşulları bakımından kadınları
etkileyen eşitsizlikleri gidermek için alınacak önlemlerin yine aynı ilkeyi bozmayacağı
belirtilmiştir.
Adalet Divanı bu çerçevede kadın çalışan lehine öngörülen avantajları bir
yandan kadının biyolojik yapısına, bir yandan da doğumu izleyen dönemde kadınla çocuk
arasındaki ilişkiye bağlamaktadır. Bu mantıkla anne ile çocuğu arasındaki ilişkinin
mesleksel aktiviteden kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle bozulmaması için ek bir doğum
iznini eşit muamele ilkesine aykırı bulmaz. Örneğin, evlat edinilen bir çocuğun
yeni ailesine alışma koşullarının yeni doğan bir çocuğun koşulları ile özdeşleştirilebileceğinden
hareketle, Adalet Divan'ı çocuk evlat edinen ailelerde yalnızca anneye özgü olmak üzere
3 aylık izni eşit uygulama ilkesine aykırı bulmamıştır. Buna karşılık Divan yalnızca
kadın çalışanlara özgü olmayan risklere karşı kadınları koruyucu ulusal düzenlemeleri
eşit uygulama ilkesine aykırı bulur.
1992'de çıkarılan bir yönerge ile gebe kadın işçilerin kesintisiz olarak en az 14
haftalık doğum izninden yararlanabilmeleri için üye ülkelerin gerekli önlemleri
almaları zorunluluğu getirilmiştir. Yine aynı yönerge ka-dın çalışanın doğum
sonrası muayeneleri eğer iş süresi içinde olması gerekiyorsa söz konusu kadın işçilere
herhangi bir ücret kaybına uğramaksızın gerekli iznin veril-mesini öngörür. Yine,
kadın işçiler doğum iznini kullan-dıkları sırada doğumla ilgisi olmayan bir başka
neden dışında kadın işçilerin işten çıkarılmasını yasaklamıştır.
Avrupa Topluluğu Adalet Divanı bazı hükümleriyle kadın işçilerin lehine ebeveyn ya
da yaşlı işçi sıfatıyla bazı avantajlar sağlayan toplu iş sözleşmelerini eşit
uygulama ilkesine aykırı bulmuştur. Yine aynı biçimde kadın çalışanları bazı
tehlikelere karşı koruma amacıyla kadın çalışanlara gece çalışmayı yasaklayan düzenleme,
bu risklerin yalnızca kadınlara özgü olmadığı gerekçesiyle eşit uygulama ilkesine
aykırı bulmuştur. Örneğin; bu karara konu olan davada polislik mesle-ğinde kadın
polisleri koruma amacıyla kadınlar aleyhine getirilen kısıtlamaların, bu meslekteki
risklerin yalnızca kadın polislere özgü olmadığı gerekçesiyle yanlış bulunmasıdır.
Ancak bazı meslekler eşit uygulama ilkesinin dışında tutulmuş, cinsiyetin, yapılan
işin doğası ve yapılış koşulları sonucu belirleyici olduğu bazı meslekleri eşit
uygulama ilkesinin dışında tutabilme seçeneğini tanımıştır. Ama tanınan bu seçenek
üye ülkelere kısıtlamalar getirme hakkını vermez. Örneğin İngiliz yasa-larında
bulunan özel konutlardaki hizmetler ve 5 işçiden az işçinin çalıştığı küçük
işletmelerde eşit uygulama ilkesinin zorunlu olmadığı hükmü 76/207 sayılı yönergeye
aykırı bulunmuştur.
Adalet Divanı'nın aldığı kararlara göre sayacağımız meslekler yalnız bir cinse
özgü kılınabilir (zorunluluk değildir): Ebelik hizmetleri, özel konutlardaki bazı
hizmetler, sık sık bombalı saldırıların yaşandığı ve kamu güvenliğinin
tehlikede olduğu dönemlerde bazı güvenlik görevleri, cezaevlerindeki gardiyanlık görevi,
baş gardiyanlık ve cezaevi müdürlüğü görevleri. Ancak bu durumlarda da mesleğin
tamamı bir cinse özgü sayılamaz. Bu ayrım minumum düzeyde kalmalıdır.
Yine Adalet Divanı kararları arasında emeklilik yaşı ile ilgili uygulamalar
bulunmaktadır. Örneğin; erkek işçilerden farklı olarak emeklilik yaşına geldiği
gerekçesiyle kadın işçilerin işten çıkarılmaları eşit uygulama ilkesine aykırı
bulunmuştur. Bir başka karar, İngiliz Gaz İdaresinde çalışan kadın işçilerin 60
yaşına geldikleri gerekçesiyle zorla emekli edilmeleri sonucu Adalet Divanı’na dava
açmalarıyla alındı. Adalet Divanı İngiliz Hükümetinin tazminat ödemesi gerektiği
kararına vardı. Burada; devlet, işveren olarak rol aldığı bu durumda farklı
hukuksal statüler kullanarak cinsiyet ayrımı yasağı çerçevesindeki yükümlülüklerini
görmezlikten gelemez sonucuna varılmıştır.
Avrupa Birliği'nde, çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik
uygulamalar dünyanın diğer bölgelerine göre çok önde olmasına rağmen yine de
istenen düzeyde değildir.
Bu günlerde konuşan herkesin "2000'li yıllara gir-diğimiz şu dönemde",
"Avrupa Birliğine girme yolunda önemli adımlar attığımız şu günlerde"
gibi ifadelerle söze başladığı ülkemizde çalışma yaşamımızın Avrupa Birliği
ilkelerinden ne denli uzak olduğu tartışma götürmez.
Ülkemizde sigortasız çalışanların büyük kısmının kadın işçiler olduğu, çocuk
yaşta işe başladıkları, emeklilik dönemine gelmeden çok önce işlerini terk
ettikleri, düşük ücretli emeğin kullanıldığı sektörlerde istihdam edildikleri,
sigortalı olanların sendikalaşma oranlarının düşüklüğü, annelik durumunda
hakları, haklarını kullanabilme olanakları, iş güvencesinin yokluğu önümüzde
duran sorunların yalnızca genel çerçevesidir.
Dünya geneline baktığımızda son 50 yıldır çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliği
yönünde adımlar atılmış olmasına rağmen dünyanın pek çok ülkesinde kadın çalışan,
anne olmaya karar verdiğinde kendini işsizler ordusu içinde bulabiliyor.
Türkiye dahil pek çok ülkede tarım işçisi kadınların annelik hakları yok. Taşeronlaşma,
evde iş yapma gibi faktörlerden dolayı sanayi işçisi kadınların büyük kısmı
sigortasız çalıştıklarından, onlar da annelik haklarından yararlanamıyor. Sigortalı
olsalar bile cinsiyet ayrımcılığı yüzünden annelik gerekçesiyle işten çıkarılma
ya da ücretlerinde kesinti gibi uygulamalarla karşılaşıyorlar. İşveren özel yaşamlarına
müdahale edebiliyor. Bazı ülkelerde iş başvurularında gebelik testi, jinekolojik
muayene hatta tüp ligasyonu belgesi istenebiliyor. Meksika ve Şili'de iş başvurusunda
gebelik testi uygulaması doğal bir durum sayılabiliyor. Bu ülkelerde iş görüşmesinde
kadın işçi adayına çocuk isteyip istemediği, hangi doğum kontrol yöntemini kullandığı
soruluyor.
Kadın iş bulsa da sorunları bitmiyor. Kadın işçi gebe kalırsa bırakın yasalardaki
haklarını kullanabilmesini, işten çıkarılma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor.
İngiltere'de Fırsat Eşitliği Kurulu'na yapılan her sekiz başvurunun biri gebelik
nedeniyle işten çıkarılmayı kapsıyor. Tarım işçileri, yarım gün işçiler,
evlerinde üretim yapan kadınlar annelik haklarından yararlanamıyor. Doğum ve annelik
hakları alanında oldukça cömert olan Doğu Avrupa ülkeleri ve eski Sovyetler Birliğini
oluşturan ülkeler piyasa ekonomisine geçiş sürecinde bu hakları tırpanladılar. Çalışma
yaşamında yükselmeleri ve ilerlemeleri engellenen, işten çıkarılan, uzmanlık
alanları dışında çalıştırılan kadınlar, annelikle işlerini kaybetmeseler bile
ev işleri sorumluluğu ile iki kat çalışmak zorunda kalıyorlar. Bazen erkeklerin
gerisinde kalmamak için annelik izinleri kullanılmıyor. Bu ülkelerde ekonomik bunalım
büyüdükçe işsiz kalan kadınların bir kısmının uluslar arası fuhuş mafyasının
eline düştüğü biliniyor. Gazetelerde yer alan "Ukrayna'lı kadın doktor İstanbul'da
fuhuş yaparken yakalandı."haberleri hiçbirimize yabancı değil. Bugün yalnızca
Batı Avrupa'da 500.000 kadının fuhuş sektöründe köle gibi alınıp satıldığı
biliniyor.
Bir yanda yaşı 60 olduğu için zorla emekli edilen kadın işçinin dava etme ve
tazminat hakkı konuşulurken, bir yanda işe girişte gebelik testi uygulaması ve doğumla
birlikte işten çıkarılma ya da fuhuş mafyasının gazetelerdeki iş ilanıyla ele geçirip
köle gibi sattığı kadınlar söz konusu.
Dileğimiz, Avrupa Birliğinden söz edenlerin o ülke-lerdeki uygulamalardan ne denli
uzak olduğumuzu konuşabilmeleri ve çözümler önermeleridir.
Kaynaklar:
1- Yrd.Doç. Tezcan Ercüment; Çalışma Yaşamında Kadın-Erkek Eşitliği ve Avrupa
Birliği Çerçevesinde Uygulamalar, 20.yy sonunda Kadın ve Gelecek. TODAİE.
2- Avrupa Topluluğu Kurucu Antlaşması, TODAİE.

İşyeri Hekimleri:
Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi’ne
Sizleri;
Önerilerinizle,
Sorularınızla,
Haberlerinizle,
Deneyim aktarımınızla,
Araştırma - inceleme yazılarınızla
KATKILARINIZLA BEKLİYORUZ.
Ancak birlikte dergimizi geliştirir, ihtiyaçlara uygun hak getirebiliriz.
İşyeri hekimliğini bir disiplin haline getirebilecek bilimsel, multidi-sipliner bir çalışma
anlayışının hayata geçirilmesinde ve yaygınlaştırılmasında, dergimizin işlevsel
olmasını sağlayabiliriz.
Bulunduğunuz tabip odalarında Dergi İrtibat Temsilcilikleri’ne başvurabilir ve dergi
çalışmalarında doğrudan yer alabilirsiniz.
Saygı ve Sevgilerle...

|