2011 Seçimlerine Giderken Türkiye’de Sağlık

Sağlık Bakanı’nı 17 Aralık 2010 tarihli T.C. Sağlık Bakanlığı 2011 Mali Yıl Bütçesinin T.B. M. M. Genel Kurulu’na Sunumu’nda “ Dünden Bugüne Sağlık Politikalarımız” başlığında son 30 yıl şöyle tanımlanmış: “1980-2002: Teorik reform çalışmalarının yapıldığı dönem. 2003-.. : Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) dönemi.” 30 yıldır değişen hükümetlere rağmen değişmeyen, özde bütünüyle aynı politikanın uygulandığını ifade eden bu aktarıma katılıyoruz. Dolayısıyla 2011 Haziran genel seçimleri öncesi elinizdeki bu kısa “bilgi notu/ durum” raporu bir yanıyla -bugün itibariyle- bir ara toplam/sonuç belgesi oluyor. SDP’nin reklamı olarak sunulan ‘artık her hastaneye, her eczaneye gidebiliyorum’ “görünür iyileştirmeleri”nin gerçekte toplumsal dokuda, sağlık çalışanlarının kültüründe ve nitelikli sağlık hizmetinde yarattığı tahribatın bütün yönleriyle gün ışığına çıkmadığı bir sürecin belgesi. Tıpkı güncel olarak yaşadığımız nükleer santrallerin, siyanürlü maden işletmelerinin “hiçbir zararı yok, her türlü önlem alınmıştır” söylem ve iddiaları ile açılıp çevre halkına da “görünür iyileştirmeler” getirirken bir süre sonra zararın dehşet ve panikle fark edilmesi, “iyileştirmelerin” iflas etmesi gibi. Ne yazık ki iflas eden bir “proje/program” olmuyor tek başına. Sağlığını kaybeden bir toplum, çevre, doğa.. özde genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla ana rahmindeki can’la, nesilden nesile aktarılan genetik yapıyla insanlar/insanlık oluyor. Ne uğruna? Piyasa, kar, daha çok kâr, ... Seçim öncesi ulaştırdığımız bu kısa bilgi notunun temel ifadesi özlüce şu: kamu-özel ayrımı olmaksızın bütün sağlık alanı piyasacı/ özelleştirmeci Dünya Bankası patentli bir “model” ile çekip çevrilmektedir. Bu programın hedefi -bir öncelik olarak- Türkiye’de yaşayanların sağlıklı olması değildir. O nedenle sınırı sadece özel sektör olmayıp birinci basamak olarak aile hekimliği, Sağlık Bakanlığı hastaneleri ile bir çoğu kamu diye bilinen tıp fakülteleri hastaneleri dahil bütün hizmet sunumunu ticarileştirmek/metalaştırmak’tır. Veriler bu yolda ilerlendiğini göstermektedir. Bizce, kuşkusuz olarak Türkiye böylesi bir modeli hak etmemektedir. Seçimlere giren siyasi parti ve/veya adayların bu tabloyu benimseme ya da değiştirme seçeneklerinden hangisini tercih ettikleri kadar değiştireceğini söyleyenlerin dayanak alacakları dinamik ve hedefleri de önemlidir. Hekimlerin, sağlık çalışanlarının “işin” mutfağında yer alanlar olarak 2011 yılında giderek artan dirençleri ve karşı çıkışları bu anlamda umut vericidir. Bu çıkışların düne ait olumsuz ne varsa bırakan, olumlu değerlere kıskançlıkla sahip çıkarak yarına taşıyan ve halkın gereksinimlerine yanıt oluşturacak bir sistemde kendini tanımlaması beklentimizdir. Türk Tabipleri Birliği bu beklentinin gerçekleşmesi için mücadele etmeyi meslek etiğinin olmazsa olmaz bir parçası olarak görmektedir. 2011 Seçimlerine Giderken Türkiye’de Sağlık çalışmasına emek veren Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Uzm. Dr. Binali Çatak, Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak, Prof. Dr. Reyhan Uçku ve Doç. Dr. Zeliha Öcek’e değerli katkıları için teşekkür ederiz.

Türk Tabipleri Birliği

Merkez Konseyi