Cinsel Şiddeti Önlemek ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Desteklemek Mor Çizgimizdir! Patriyarkal Tıp Anlayışı, Eril Dil ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Mücadelesi
TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu olarak, her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemek ve cinsel şiddeti önlemek için yıllardır mücadele ediyoruz. Bu mücadele, işyerinden sokağa kadar hayatın her alanında haklarımızı savunmanın bir parçasıdır. Dr. Füsun Sayek’in başkanlığı döneminde kadına yönelik şiddete karşı başlattığımız bu perspektif, 2006’daki Büyük Kongre kararlarıyla meslek örgütümüzde kadın temsiliyetini artırmaya ve eril bakışı değiştirmeye yönelik adımlarla devam etmiştir.
TTB 55. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde, TTB kurullarında %40 cinsiyet kotası uygulanmasına dair kararlarla mücadelemiz güç kazanmıştır. 2014'te 65. Olağanüstü Büyük Kongre’de (20 numaralı karar) oybirliğiyle kabul edilerek tüm TTB ve tabip odası kurullarında %40 cinsiyet kotası uygulanması kararıyla pekiştirilmiştir. Bu karar, meslek örgütlerinde cinsiyet kotası uygulamasının ilk örneği olarak büyük önem taşımaktadır.
2017’de TTB 68. Büyük Kongresi’nde oybirliğiyle kabul edilen “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi” ve 2019’da TTB 71. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde oybirliğiyle kabul edilen “Toplumsal Cinsiyet ve Sağlık Hizmetleri Etik Bildirgesi” gibi politika belgeleri, kadın hekimlerin mücadelesinde önemli adımlar olmuştur. TTB 73. Büyük Kongresi’nde (2021) oybirliğiyle kabul edilen “Cinsel Şiddeti Önleme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme Yönergesi” ise hekimlerin cinsiyet ve kimlik temelli ayrımcılık yapmaması ve cinsel şiddeti önlemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Yönergedeki 8. maddeye göre, şiddet bildirimi üzerine, ilgili hekimin meslek örgütü içerisinde üstlendiği bir görev varsa, görevini bırakmalı ve inceleme süresince hiçbir görev üstlenmemelidir.
Patriyarkal tıp anlayışı ve kadınları görmezden gelen politikalar sağlık sisteminde hala etkili olup, estetik ve güzellik sektörünün baskısı, cinsel ve üreme sağlığı üzerinde kısıtlamalar, yetersiz kadın sağlığı araştırmaları, yanlı tıbbi uygulamalar, kadınlara yönelik tıbbi müdahalelerde ilgisizlik, kadınların bedensel özerkliklerinin zayıflaması, sağlık haklarının kısıtlanması ve toplumsal baskılar nedeniyle psikolojik olarak zarar görmesi gibi sonuçlara yol açmaktadır. Kadın bedeninin metalaştırılması, kadın sağlığını hem fiziksel hem de duygusal anlamda olumsuz etkileyen çok boyutlu bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu politikaların yol açtığı yıkımın farkında olan kadın hekimler, sağlık çalışanları ve kadın hastalar ise bu duruma direnmektedir.
Dil patriyarkanın değişen kodlarını oluşturur ve düşünme biçimimizi şekillendirir. Sözcüklerle düşünür, dünyayı dil aracılığıyla algılarız. Bu nedenle toplumsal ve politik tartışmalara başladığımızda, sonuçların genişlediği ve neleri etkilediğini anlamamız önemlidir. Patriyarka, mizojini (kadın düşmanlığı) ve toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine düşündüğümüzde, cinsiyetçi dilin hayatın her alanında olduğunu fark ederiz.
"Adam gibi konuş", "hanım gibi otur", "sen önce bir susmayı ve dinlemeyi öğren" gibi ifadeler, patriyarkal düzenin dildeki yansımalarıdır. Patriyarkal düzen, erkeklerin toplumda egemen olduğu bir yapıyı ifade eder. Patriyarka, tüm baskıcı sistemler gibi rıza üretir; korkutma, sindirme ve yoksun bırakma aracılığıyla kişileri ses çıkaramaz hale getirir. Bu düzen, eril dilin yaygın kullanımıyla pekiştirilir. Eril dil, toplumda kadınlara yönelik ayrımcılığı ve şiddeti pekiştiren önemli bir faktördür. Kadınları küçümseyen, değersizleştiren ve ötekileştiren ifadelerle doludur. Örneğin, kadınları anne gibi sadece belirli rollerle tanımlayan veya onların başarılarını küçümseyen ifadeler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besler. “Aranıyor”, “hak etti” gibi ifadeler, kadınları değersiz kılar. Bu tür dil kullanımı, kadınların toplumdaki yerini ve rollerini sınırlayarak eşitsizliği derinleştirir.
Kadına yönelik şiddet ve cinsel şiddet, eril dilin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Eril dil, kadınlara yönelik olumsuz tutumları ve davranışları normalleştirir ve meşrulaştırır. Kadın düşmanı şakalar yapmak, bu ima ve küçümseyici ifadelere gülmek, cinsiyetçi küfürleri kullanmak ve yanınızda kullanılmasına izin vermek, toplum içinde veya sosyal medyada kadınları değersizleştiren söylemlerde bulunmak, sözlü taciz, kişisel alanları ihlal etmek, rıza almadan dokunmak gibi davranışlar; fiziksel, duygusal, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddete zemin hazırlar ve meşrulaştırır. (ör: "Muayyen gününde misin?", "sen anlamazsın", "büyütüyorsun/abartıyorsun", "saçmalama", "ne alakası var? şaka yaptım"). Kadının konuşmasını kesmek, yerine açıklama yapmaya kalkmak ve aynı şeyi tekrar etmek. Bu tarz durumlar, kadınların maruz kaldığı fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddeti artırır.
"Kız gibi ağlamak" veya "erkek adam ağlamaz" gibi deyimler, duygusal ifadelerin cinsiyetle ilişkilendirilmesine neden olur ve erkeklerin duygularını bastırmalarına yol açar. Eşitlikçi ifade: "Duygularını ifade etmekten çekinme", "herkesin duygularını ifade etmeye hakkı var." "Adam gibi" veya "erkek gibi" ifadeleri, olumlu özellikleri erkeklikle ilişkilendirirken, kadınları bu özelliklerden yoksun gösterir. "Bu iş erkek işi" değil "bu iş herkesin yapabileceği bir iş." Bütün meslekler cinsiyet dışıdır. Burada eril dil olarak eleştirdiğimiz şeyin kadın doktor, erkek hemşire söyleminin değersizleştirmek, küçümsemek ve ötekileştirmek amaçlı kullanılmasıdır. "Kadından cerrah olmaz" diyen hekimler vardı; şimdi de “Kadın Hekim Komisyonuna ne gerek var” diyen cerrahlar eklendi. "İyi hekimler her cinsiyetten olabilir."
Reklamlarda ve medyada kadınların genellikle ev işleriyle, erkeklerin ise iş hayatıyla ilişkilendirilmesi, toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirir. Cinsiyetçi imalar da buna destek olur. Bir tehlike de basın ve sosyal medya aracılığıyla yaygınlaştırılan kibarlaştırarak kullanılan dil örnekleri. Basitten başlayalım. Lavaboya gitmek diye kullanılan yanlış bir kavram var. Doğrusu tuvalete gitmektir. Lavaboda el ve yüz yıkanır. Bunun kadın ve çocuğa cinsel şiddeti kibarlaştırma karşılığı da “istismar”dır. Haberlerde fail erkekse tecavüz yerine istismar, taciz yerine rahatsız etmek şekline dönüştürülen dil, fail kadın olunca katil kadın oluyor. Ev içi şiddet yerini aile içi şiddete bırakıyor çünkü daha yumuşak. Bu tür ifadeler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besler ve kadınların toplumdaki yerini olumsuz etkiler.
Eril dilin farkında olmak, günlük konuşmalarımızda cinsiyetçi imalardan ve küçümseyici ifadelerden kaçınmak, eşitlikçi ve kapsayıcı bir dil kullanmaya özen göstermek, kadınları küçümseyen veya ötekileştiren ifadelerden uzak durmak, cinsiyetçi davranışlar veya söylemlerle karşılaştığımızda sessiz kalmamak, nazik ama kararlı bir şekilde bu tür davranışların kabul edilemez olduğunu belirtmek daha eşitlikçi bir toplum mücadelesinde önemli bir adımdır. Bu, sadece kadınların değil, tüm bireylerin daha adil ve eşit bir toplumda yaşamasını sağlayacaktır.
TTB, sağlık ortamının ve hekimlerin AKLI, REHBERİ VE VİCDANI olmuştur; bu nedenle, TTB masasında olmak liyakat gerektirir. Biz kadın hekimler olarak, cinsiyetçi pratikleri olan kişilerin TTB’de yeri olmadığını TEKRAR vurgulamak isteriz.
TTB, sağlık alanındaki etik ilkelerin savunucusudur. TTB Merkez Konseyi, tabip odası yönetimleri ve kurulları %40 cinsiyet kotası ve yönergeye uygunluk konusunda sorumluluğu olduğunu hatırlatır ve Patriyarkal Tıp Anlayışı, Eril Dil ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Mücadelesi yönünde çalışmalarını sürdürmesini bekleriz.
Cinsiyetçi dilin değişmesi mümkün, soruyoruz değişimin parçası olmayı mı, statükoyu güçlendirmeyi mi tercih edeceksiniz?
TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kol Yürütmesi