![]() |
![]() |
||||||||||||||||||||||
“Artık havalar
iyice soğudu. Kuş sesleri duyulmaz oldu. Şimdi yalnızca, anasını ya da babasını,
kardeşini yitiren çocukların ağlamaları duyulabiliyor.
Bizler, bir ülkesi
ve umudu olmayan çocuklarız.-Dunja, 14”
Bu
sözler Eski Yugoslavya’da savaşı yaşamış, son on - onbeş yılda savaş yüzünden
yaşamını, sağlığını, anne / babasını ve umudunu yitirmiş milyonlarca çocuktan
birine ait. Çocuklar savaşın ve şiddetin en masum kurbanlarından biridir ve her dönemde
savaştan etkilenmişlerdir. Bu derlemenin amacı, savaşın çocuk sağlığı üzerine
olan etkilerini ortaya koymak ve sağlığın savaş ve barış arasında bir köprü
olması olgusu üzerinden çocukların
savaştan korunması için geliştirilecek yanıtları tartışmaktır. Tanımlar Tıp literatüründe
savaş yerine çatışma sözcüğünün tercih edildiği gözlenmektedir. Yine Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ) çalışmalarında savaş/çatışma olgusu, karmaşık olağan dışı
durumlar başlığı altında incelenmektedir (Galli
G.;1997) Buna göre, karmaşık olağan dışı durumlar, neden olan olgunun ve
yardımların ağırlıklı olarak politik etmenlere bağlı olduğu durumlardır.
Karmaşık olağan dışı durumların başlıca özelliklerinden biri, genel bir şiddeti
içermesidir ve bu şiddetin, insanlara, çevreye, alt yapıya ve mülkiyete yönelik
olabilmesidir(TTB). Çatışmalar
çeşitli sınıflamalara ayrılarak çatışmanın doğasına ilişkin çıkarımlar
yapmak olasıdır. Çatışmanın tanımı; ‘barışçı hedefler veya güç kullanımı
dahil, farklı gruplar tarafından üzerinde uyuşulamayan amaçların peşine düşülmesi’
olarak yapılmaktadır. “Silahlı çatışma” daha dar bir çerçevede, tarafların güç
kullanımına başvurdukları çatışmadır. “Savaş” genel anlamda daha kesin bir
ifade olup, çarpışmalarla devam Günümüzdeki Savaşın
Özellikleri
1.
Savaşan devletlerin sayısı
artmıştır.
1945 yılından 1992’ye kadar savaşan devletlerin sayısı yaygın olarak artmıştır.
En belirgin artış soğuk savaşın sonundan
sonra ortaya çıkmıştır. 1990-92 arasında 49 savaş olmuştur (WHO-Discussion draft).
Savaşın sayısal artışının nedenlerinden biri olarak küreselleşme gösterilmektedir.
Küreselleşmenin etkisiyle devletin rolü yeniden tanımlanması, sanayileşmiş
ülkelerdeki refah sisteminin krizi nedeniyle hassas gruplar arasında şiddet çatışmalarının
artmasına yol açmıştır (WHO-Discussion draft). 2.
Savaştan etkilenen insan
sayısı artmıştır. Soğuk savaş sonrası dönemde,
uluslararasında ve içinde değişik gerilimlerin oluştuğu görülmüştür. Bu
gerilimler, hızlı ekonomik değişimler, politik belirsizlikler ve dünyanın birçok
bölgesindeki şiddetli çatışmalarla etkileşim içindedir. Endonezya, Balkanlar ve
Kafkaslar medyada yer almış bazı örneklerdir. BM insani ilişkiler ofisinin (UN Office
for the Coordination of Humanitarian Affairs=OCHA) Mayıs 1999’daki verilerine göre
ise, 1.8 milyar kişi bu gerilimlerden etkilenmektedir(WHO-Discussion draft). 3.
Savaşlar daha çok üçüncü
dünya ülkelerinde olmaktadır. 2. Dünya savaşının
sonundan beri olan 181 savaşın 170’i (%94) üçüncü dünya ülkelerinde olmuştur.
(WHO-Discussion draft). 4.
Ölümler daha çok sivillerde
olmaktadır.
18 ve 19. yüzyıldaki savaşlarla 20 yüzyılın başındaki savaşlarda kayıpların
ancak yarısı sivillerden oluşmaktaydı. Oysa bu yüzyılda bu Savaşın etkileri
Geçtiğimiz yüzyılda tüm
dünyada silahlı çatışmalar ve insan hakları ihlalleri
bir epidemi halini alarak sağlığı ve insanlığı tehdit etmeye devam
etmiştir. 20. yüzyılda 100 milyondan fazla kişi etkilenmiş, özellikle siviller savaşın
ve iç çatışmaların mağduru olmuşlardır. Günümüzde savaş nedenli ölümlerin %
90’dan fazlası sivillerde olmaktadır. Şiddet, politik cinayetler, sistematik olarak düzinelerce
ülkede uygulanmaktadır. 100 milyondan fazla mayın, insan yaşamını tehdit etmektedir.
1995 verilerine göre dünyada her 200 kişiden biri politik baskı veya savaş sonucu yer
değiştirmiştir. (Iocapino V-1999) Savaşta
ölen her bir savaşçıya karşılık bir sivil doğrudan nedenlerle ölürken 14-15
sivil de yiyecek, su ve yaşam için gerekli
diğer gereksinimlerini karşılayamadıkları ya da salgınlar nedeniyle yaşamının
yitirmekte ve bunun daha fazlası da fiziksel ve psikolojik olarak yaralanmaktadır (Yusuf S. -1998). Savaş en çok çocukları
vurmaktadır. 1. Çocuklar savaşta daha
çok ölüyor. Savaşta
ölümler ve çekilen sıkıntılar, en duyarlı grup olan 5 yaş altı çocukları
etkilemektedir. 1996 yılında, 31 çatışma olan ülkenin 24’ünde beş yaş altı
mortalite hızı % 5 ve daha fazladır. Çatışmalar sırasında, çocuk ölümlerinin %
5’i direkt travma nedeni ile % 95’i açlık ve hastalık nedeniyle olmuştur Geçtiğimiz
son 10 yılda, 2 milyondan fazla çocuk savaş bölgesinde ölmüştür(Southall D.;1998:1549-50). (Plunkett
M.C.;1998:72-7). 2. Çocuklar savaşta
yaralanıyor, fiziksel, psikolojik ve cinsel travmaya uğruyorlar. Geçtiğimiz son on yılda, 4 milyondan fazla çocuk kalıcı
olarak sakatlanmıştır. Savaş sırasında ve sonrasında görülen yaralanmaların ve
sakatlıkların en önemli nedeni mayınlardır. Dünyada 70’ten fazla ülkede 60
milyondan fazla mayın vardır. Mayın sonucu
yaralanan ve ölen sayısı tam olarak bilinmese de toplam nüfusun ne kadarının mayın
nedeniyle ampute olduğu saptanmıştır. Buna göre Kamboçya’da 1/236, Afganistan’da
1/470 oranında ampute insan vardır. Afganistan’da her iki saatte bir kişi, mayın
nedeniyle yaralanmakta ya da ölmektedir.(Vatansever) Savaş nedeniyle çocukların çoğu, tıbbi bakım
olmadan ve çoğu zamanda yalnız yaşamaktadır. 1 milyon çocuk yetim kalmıştır.12
milyon çocuk güvenlik nedeniyle evlerinden ayrılmış bunların üçte biri ise
mülteci kamplarında yaşamaktadır(Plunkett
M.C.;1998:72-7)(Southall D.;1998:1549-50). Çocuklara
işkence ve tecavüz yaygındır. Özellikle etnik kökenli çatışmalarda görülmektedir.
Örneğin Ruanda’dadaki soy kırımda 8 yaşından büyük her kıza tecavüz edilmiştir.
Kuzey Uganda’da, silahlı birlikler köylere baskın düzenlemiş, bu baskınlarda her
seferinde 50-100 çocuğu kaçırmışdtr. Kaçırılan çocuklardan kızlara tecavüz
edilip, seks kölesi haline getirilmekte, erkek çocuklar işkenceye maruz kalmakta ya da
savaşta kullanılmaktadır. Son Kosova savaşında’da benzer örnekler yaşanmıştır.
Bu seksüel tecavüzler sonrası ölüm, HİV infeksiyonu ve diğer CYBH’ler, intihar,
aseptik düşükler, kısırlığa varan genital yaralanmalar ve çocukların toplum
tarafından dışlanması gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır (Southall D.;1998:1549-50). Şiddetle
iç içe olan çocuklar şiddeti kanıksamakta bir yaşam biçimi haline dönüştürmektedirler.
Savaşı yaşayan çocuklarda psikolojik etkilenimler daha fazla görülmektedir. Savaşın
psikolojik etkileri çocuğun yaşına, cinsiyetine, kişilik özelliklerine ve önceki
deneyimlerine ve kültürüne bağlı olarak değişmektedir. Çocuklar, uğradıkları
fiziksel şiddet, aile üyelerinin yitimi, ev ve diğer toplumsal desteklerin yitimi
nedeniyle etkilenmektedirler. Posttravmatik stres bozukluğu yaygın olup, tekrarlayıcı
bulgularına sık rastlanmaktadır. Ayrıca anksiyete ve depresyon çocuklar arasında
yaygın olarak görülmektedir (Southall
D.;1998:1549-50) (Plunkett M.C.;1998:72-7). 3.Malnütrisyon ve bulaşıcı
hastalıklar savaşta çocukların ölümüne neden olan dolaylı etkenlerdir. Savaş
dönemlerinde silahlı gruplar, sıklıkla gıda desteklerini ve sağlık örgütlerini ve
çalışanlarını hedef alırlar. Ayrıca tarım alanlarının mayınlarla kaplanması
gibi taktikler nedeniyle tarım ürünlerinde kıtlık yaşanır(southall). Genellikle
ticari yapının zarar görmesine paralel seyir gösteren üretim olanakları, yiyecek
stokları ve alım gücünün kaybı, geniş çaplı yiyecek sıkıntısına neden
olabilir. Sonuçta insanlar bu nedenlerle şiddetin neden olduğundan daha büyük çapta
göç etmeye başlarlar. Savaş nedeniyle göç etmiş nüfusun kamu binaları, toplama
kampları ya da diğer yerleşim alanlarında barınması, ASYE, ishalli hastalıklar,
kızamık ve diğer salgınlara neden olur. Sağlık hizmetlerinin bağışıklama
programlarının ve hastalıklardan korunmaya yönelik çalışmaların aksaması ile
salgınların etkileri artar. (TTB) Malnütrisyon
ve bulaşıcı hastalıklar çocukları daha fazla etkilemektedir.
Etkili ulusal aşılama programının olmayışı veya hasarı epidemi riski altında bir
kohortun oluşmasına yol açar ki bunun son örneği, Kosova’da görülen polyo
epidemisidir. Mülteci kamplarında yaşayan çocuklar, malnutrisyon, gastroenterit, ASYE,
kızamık ve malarya gibi nedenlerle ölmüşlerdir (Southall
D.;1998:1549-50). 4. Çocuk
askerler, savaştırılan çocuklar Dünyada
en azından 250 bin çocuk asker vardır ve bunların binlercesi 15 yaşın altındadır.
Küçük olmaları, göze çarpmamaları, feda
edilebilir olmaları ve kolaylıkla telkin edilebilir olmaları ve ekstrem terorize
eylemlerde kullanılabilir olmaları nedeniyle savaştırılmaktadırlar. Bazı çocuklar aileleri tarafından silahlı gruplara satılırken
bazıları da kaçırılmaktadır (Plunkett
M.C.;1998:72-7). Afganistan’da 17 yıl süren savaştan sonra savaşan askerlerin
%45’i 18 yaşın altındadır. İlaç ve alkol bağımlılığı, fiziksel ve psikolojik
şiddet asker çocuklar arasında sık görülmekte, çocuklar diğer çocukları hatta
aile bireylerini öldürmeye zorlanmaktadırlar. Savaşlarda 12 yaşın altındaki
çocuklara işkence uygulandığı bildirilmekte, soyma soğuk duş, elektrik şoku, köreltme
gibi yöntemler uygulanmaktadır (Southall
D.;1998:1549-50). Sonuç Savaşlar,
etkileri çocuklarda daha belirgin olmak üzere, ölümlere, yaralanmalara, bulaşıcı
hastalıkların ve malnütrisyonun artmasına ve sağlık hizmetlerinin bozulmasına yol açan
önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Bu nedenle savaşa karşı geliştirilecek
yanıtta sağlık çalışanlarının önemli sorumlulukları vardır. Savaştan
korunmanın temel ilkesi yaşamı ve sağlığı korumak
hedefinden temel alır. 1981 yılında Dünya Sağlık Asamblesinde;
doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının barışın korunmasında ve
geliştirilmesinde en önemli belirleyici faktör olduğu belirtilmiştir. Sağlığın
savaş ve barış arasında bir köprü görevi gördüğü ve barışa geçişi sağlayan
bir rolü olduğu belirtilmiştir. Sağlık çalışanları insan haklarını korumaya ve
geliştirmeye sorumludurlar (Sidel
V.;1995:1995.1677-0). Bu anlamda halk sağlığı çalışanları stratejileri
kavramsallaştırmak, ulusal politikaları etkilemek, savaş gibi olağan dışı
durumları azaltma eylemlerini uygulamak açısından göreceli avantajlara sahiptir (Loretti A.;2001:256-8). Savaşa karşı
mücadelenin temel ilkeleri hastalık ve korunma kavramları ile incelenebilir. Savaş
kronik bir hastalıkmış gibi düşünüldüğünde, savaşa karşı mücadele, bu hastalığın
risk faktörleri gelişmeden önlenmesi (primordial korunma) veya değiştirilmesi (primer
korunma) savaşın sona erdirilmesi (sekonder koruma) ve yarattığı hasarın rehabilite
(tersiyer korunma) edilmesi basamaklarını içermektedir (Yusuf S.;1998:1669-70). Sağlık çalışanlarının
bu sürecin her bir basamağında önemli rolleri vardır. Savaşın sona
erdirilmesi, barışın sağlanması, en azından çocukların aşılanması ve diğer
sağlık girişimleri için insani ateşkesin sağlanması çabaları başta UNICEF olmak
üzere pek çok yardım örgütü tarafından gösterilmektedir.1980’lerin ortasında El
Salvador’da yapılan insani ateşkes, UNICEF tarafından gerçekleştirilmiştir. Amaç
sadece çocuklarda hastalıkların önlenmesi değil aynı zamanda savaşın sona ermesi için
anlaşmanın çerçevesinin geliştirilmesidir. Uluslararası yardım kuruluşlarının
yanı sıra sağlık çalışanlarının kurmuş olduğu bir çok örgüt savaş
karşıtı mücadele yürütmektedir. Nijerya’da Biefra ateşkesinde Sınır Tanımayan
Doktorlar Hareketi etkili olmuştur (Yusuf S.;1998:1669-70). Savaşın sona
ermesinden sonra yapılacak toplumsal rehabilitasyon çalışmalarının başında
öncelikle, eşit ve ulaşılabilir sağlık hizmeti sistemlerinin kurulması gelmektedir.
UNICEF
bu dönemde özellikle savaş mağduru çocuklara yönelik olarak, kimsesiz kalan
çocuklara sahip çıkılması; askere alınan çocukların sivilleştirilmeleri;
savaşın zihinlerde yarattığı etkilerin silinmesi; okul yaşamının yeniden
başlatılması; ve barış için eğitim seferberliğinin başlatılması olarak beş
temel strateji belirlemiştir (UNİCEF-1996). Buraya
kadar sayılan çabalar savaşın ikincil ve üçüncül koruma ilkelerini yansıtmaktadır.
Ancak korunmada en etkili yöntem birincil korunmadır. Birincil korumada temel yaklaşım
ise risk faktörlerinin gelişmeden ortaya çıkmasının önlenmesidir. Savaşların
en önemli risk faktörü ise artan yoksulluk ve eşitliksizdir. DSÖ belgelerinde son
yirmi yılda görülen savaşlardaki sayısal artışının nedenlerinden biri olarak küreselleşme
gösterilmektedir. Çünkü küreselleşme, yüksek düzeyde ekonomik ve teknolojik
rekabeti gerektirmektedir. Bunun riskleri, bütün bölgelerde marjinalizasyon ve ekonomik
ve politik değişime uğrayan ülkelerde yüksek sosyal maliyetlere yol açmasıdır (WHO/EHA-1998). Küreselleşmenin bilançosuna baktığımızda, yüzde 20 kazanan,
yüzde 20 kazanmaya çalışan ve yüzde 60
umutsuzca kaybedenler olduğu görülür. 1960’ta dünya nüfusunun en zengin % 20’sini
kapsayan ülkelerle en yoksul %20’sini barındıranlar arasındaki kişi başı gelir
farkı 30 kat iken, 1990’da 60 kata, 1995’te ise 74 kata çıkmıştır. Dünyanın en
zengin iki kişisinin toplam serveti tüm az gelişmiş ülkelerin servetinden çoktur.
Dünyanın en varlıklı 200 kişisinin serveti dünya nüfusunun % 41’nin toplam
gelirinden daha fazladır. Yine dünyada 1.2 milyar insan günde 1 doların altında
parayla geçinmeye çalışmaktadır. BM Kalkınma Programı (UNDP) 2000 yılı insani
gelişme raporunda küreselleşmenin gerek ülkeler içinde gerekse ülkeler arasında
gelir dağılımı alanındaki uçurumu derinleştirdiğini belirtilmektedir (Demirer T-2001). Artan
ekonomik eşitsizlikler uluslararası ve içinde artan gerilimlere neden olmuştur. Bu
gerilimler, hızlı ekonomik değişimler, politik belirsizlikler ve dünyanın birçok
bölgesindeki şiddetli çatışmalarla etkileşim içindedir. Endonezya, Balkanlar ve
Kafkaslar medyada yer almış bazı örneklerdir. BM İnsani İlişkiler Ofisinin
(UN-OCHA) Mayıs 1999’daki verilerine göre ise, 1.8 milyar kişi bu gerilimlerden
etkilenmektedir (WHO/EHA-1998) Silahlanma; savaşın korunulması
gereken diğer bir risk faktörüdür. Savaşlarda
kullanılan modern silahların büyük bir kısmı sanayileşmiş ülkelerde üretilirken,
bunlar üçüncü dünya ülkelerine satılmaktadır. ABD dahil pek çok “gelişmiş”
ülke, kendi silah endüstrilerini geliştirmek
amacıyla dış yardımları bir yöntem olarak kullanmaktadır (Sidel V.;1995:1995.1677-0). BM Güvenlik
konseyi üyesi beş ülke (Çin, Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD) ye ek olarak Almanya
“Büyük Altı” olarak adlandırılmakta ve bunlar dünya silah ticaretinin % 90’dan
fazlasını gerçekleştirmektedirler. BM tahminlerine göre, 1960’larda 14 milyar dolar
olan yıllık silah ticareti 1994’te 35 milyar dolara çıkmıştır. Üçüncü dünya
ülkelerine olan silah satışının yaklaşık % 73’ünü ABD kontrol etmektedir. (Sidel V.;1995:1995.1677-0). İngiltere
silah satışlarındaki diğer önemli ülkelerden
biridir. Son yıllarda 9 milyar dolarlık satış yapmıştır. Eski kolonileri olan
Hindistan gibi ülkeler İngiltere’nin pazarlarıdır. Aynı zamanda ABD gibi, insan hakları ihlallerinin yapıldığı
ülkelere silah satmaktadır. Fransa silah
ticaretinde artan bir role sahiptir. 1994’te üçüncü dünya ülkelerine 11.4 milyar
dolarlık satış anlaşması yapmıştır. (Sidel
V.;1995:1995.1677-0). Bunun
yanı sıra silahlanmaya devam Tablo-1: 1992
yılında silahlanan bazı ülkelerin silahlanma maliyetlerinin karşıladığı sağlık
hizmetleri (Sidel V. 1995)
Korunmanın
en temel düzeyi olan birincil korumada da sağlık
çalışanlarının, savaşın nedenselliğini iyi tanımak, yoksulluğun ve
eşitsizliğin sona erdirilmesi için mücadele etmek, silahlanma ve nükleer silahların
önlenmesi konusunda girişimlerde bulunmak, gruplar ve ülkeler arasında sağlık düşüncesini
geliştirmek, uluslararası sağlığı geliştirmek için sağlık, tıp ve insan
haklarını desteklemek, bu hastalığın eradike edilmesi için tıbbi, sosyal ve politik
çözümleri aramak gibi çalışmaları yürütmek gibi sorumlulukları vardır. Sonuç olarak;
çocukların savaşa karşı korunmaları ancak savaşı durduracak irade ve
kararlılıkla olasıdır. Dr. Çiğdem Çağlayan
Kocaeli
Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı KAYNAKLAR 1.
Galli G.(1997)Humanitarian ceasefires in
contemporary armed conflicts:potentially effectives tools for peace building. Dissertation for
the Degree of Master of Arts in
Post-war Recovery Studies.s:14-20. www.who.org 2.
Heijden T.(1997)Health care
between war and peace an exploration of issues and strategies. Health Net İnternational
Discussion paper. www.who.org 3.
Akıncı Z. Altunkaya S.
Dosya:Emperyalizm, savaş ve silahlanma-1. www.evrensel.net. 20.04.00. 4.
Akalın U.S. Savaş ve emek
gücü. www.evrensel.net.
07.10.01. 5.
UNİCEF-1996 Dünya
çocuklarının durumu 6.
WHO/EHA Discussion
Draft(1998)Planning ahead for health impact of complex emergincies. www.who.org 7.
Demirer T. (2001)Terörist
mi dediniz? Küreselleşme ve terör. 8.
Editör:Vatansever K.
Saçaklıoğlu F.(2001).Olağandışı durumlar için hızlı sağlık değerlendirilmesi
protokolleri. TTB yayınları. s:83-5 9.
İacopino V. Waldman R. War
and health from Solferino to Kosovo The evolving role of physicians. JAMA
1999;282(5):479-481 10.
Yusuf S. Anand S. (1998) Can
medicine prevent war?BMJ;317:1669-70 11.
Southall D. Abbasi K. (1998)
Protecting childeren from armed conflict BMJ;316:1549-1550 12.
Vatansever K. Vatansever
M.(2001)Olağan dışı durumların epidemiyolojik özellikleri. Toplum ve Hekim. (16)
4:256-8 13.
Saçaklıoğlu F. (2001)
Kavramlar yaşamı kavramakta mı?olağandışı durumlarla ilgili bazı kavramlar
konusunda bir tartışma. Toplum ve Hekim(16) 4:244-8 14.
Plunkett
M.C.(1998)Southall D.War and children Arch Dis Child. 78:72-77 ( January 15.
Woodhouse T.(1999)Preventive
medicine can conflicts be prevented. BMJ;319:396-7 16.
Sidel V.(1995) The
international arms trade and its impact on health. BMJ;311:1677-1680 17.
Loretti A.(2001) Olağan
dışı durumların azaltılmasında ve hazırlıklı olmada sağlık sektörünün rolü.
Toplum ve Hekim(16) 4:256-8 |
|||||||||||||||||||||||
|