. |
 


|
|
GENEL BİLGİLER
I. NUTRİSYONEL ETİYOLOJİ VE NÖROLOJİK
HASTALIKLAR
Açlık ve yetersiz
beslenme vücutta ağır yıkımlara, ölümlere ve özellikle nörolojik sekellere yol
açmaktadır. Geçmişte büyük savaşlar sırasında tutsak edilen savaş esirleri
yetersiz beslenme koşullarıyla karşılaşmışlardır. Ayrıca kuraklık-kıtlık
mevsimlerinde üçüncü dünya ülkelerinde açlık nedeniyle toplu ölümlerin ve
hastalıkların olması hiçbirimize yabancı değildir. Batı ülkelerinde ise alkolizm
ve malabsorpsiyon yetersiz beslenme nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Son
zamanlarda ise alkolizmin yaygınlığında azalma olmamasına rağmen, araştırmalara
göre alkolizmden kaynaklı beslenme bozukluklarının sayısında azalma mevcuttur.
Ayrıca açlığın nedenleri arasında gönüllü açlık eylemleri de sayılabilir. Özellikle ülkemiz yıllardır yapılan açlık
grevleri nedeniyle açlığın nörolojik sekelleri açısından endemik bölgelerden
birisi haline gelmiştir.
Açlık ve yetersiz
beslenme esansiyel besin maddeleri ve vitaminlerin eksikliğine yol açar. Normal hücre
metabolizması için gerekli olan bu faktör veya faktörlerin eksikliğinde santral ve
periferik sinir hücrelerinin her ikisi de etkilenmektedir (Tablo 1). Biyokimyasal
bozukluklar ve daha ilerisinde dejeneratif lezyonların temelinde, özellikle hücre
metabolizması için gerekli vitaminlerin eksikliğinin olduğu bilinmektedir (So ve
Simon, 1996). Vitaminlerin metabolizmaya katkıları üzerinde yapılan çalışmalar
sonucunda, bulunduğumuz yüzyıl içinde nutrisyonel nörolojik sendromlar konusunda
belirgin gelişmeler kaydedilmiştir (Tablo 2).
Tablo 1. Malnütrisyon sonucu gelişen klinik
sendromlar
Periferik sinir |
Beriberi, alkolik
periferik nöropati, ağrılı (burning) feet sendrom |
Santral sinir sistemi
(SSS) |
Wernicke-Korsakoff
sendromu, retrobulber nöropati, VIII. ve diğer kranyal sinirlerin tutulumu, myelopati
(spinal ataksi, spastik parapleji veya kombinasyonu) |
SSS-periferik sinir |
Subakut kombine
dejenerasyon (B12 ve folat eksikliği) |
Tablo 2. Nutrisyonel eksiklik ve nörolojik bulgu
asosiasyonu
Diyette eksik
|
Protein ve kalori /
Kwashiokor ve marasmus
Tiamin / Beriberi,
Wernicke-Korsakoff sendromu
Nikotinik asit /
Pellagra
Piridoksin /
Ansefalopati, nöbetler
Folat / Myelopati,
nöropati, demans
D vitamini /
Myopati
Vitamin A /
Kseroftalmi (Gece körlüğü)
Multifaktoriyel /
Strachan sendromu |
Alkolizm |
Tiamin /
Wernicke-Korsakoff sendromu
Multifaktoriyel/Nöropati,Marchiafava-Bignami
hastalığı,ambliyopi vd |
Malabsorpsiyon |
Vitamin B12
/ Multisistem kombine dejenerasyon
Vitamin E /
Spinoserebellar dejenerasyon
Vitamin D /
Myopati
Folat / Myelopati,
nöropati, demans |
İlaç etkileşimi |
Piridoksin /
Nöropati ve nöbet
Hydralazine /
Polinöropati |
Diğer
|
Açlık
grevi-gönüllü uzamış açlık / Wernicke-Korsakoff sendromu |
Literatürde varolan çalışmalar genelde
malnütrisyonlu hastalardan elde edilen bilgilere dayanmaktadır. Uzamış tam açlık
konusunda ise yeterli bilgiye ulaşılamamıştır. Malnütrisyonlu hastalardaki
nörolojik bulgular hakkındaki tıbbi literatür, büyük oranda II. Dünya Savaşı
boyunca savaş esiri olanlar üzerindeki çalışmaları içermektedir. Toplama
kamplarından sağ olarak kurtulabilenler, Batılı tıp çevrelerince, uzun yıllarca
izlenmiş ve hayli geniş bir literatür oluşturulmuştur. Ayrıca İspanya İç
Savaşındaki kuşatma altındaki Madrid halkından elde edilen bulgular da bu gruba dahil
edilebilinir.
II. Dünya Savaş
Esirlerindeki Nörolojik Bulgular:
Bin dokuz yüz
kırk bir yılından itibaren kırk dört ay boyunca Japon toplama kamplarında (Singapur,
Malaya, Tayland, Batavia, Sumatra, HindiÇin) tutulan ve
hayatta kalabilen 200.000 savaş esiri 1945 Ağustosunda serbest
kalmıştır. Çeşitli milliyetlerdeki bu esirlerin yapılan değerlendirmelerinde
dizanteri, malarya, infeksiyöz hepatit, difteri ve barsak paraziti enfeksiyonları ile
malnütrisyon ve spesifik vitamin eksikliği bulguları saptanmıştır. Hastalarda;
beriberi, nutrisyonel nöropati ve ambliyopi, “burning feet” sendromu, spastik
parapleji, Strachan sendromu, daha az olarak da vitamin A eksikliği semptomlarının ve
çeşitli deri lezyonlarının olduğu belirtilmiştir (Spillane ve Scott, 1945; Burgess,
1946; Cruickshank, 1946; Denny-Brown, 1947; Wardener ve Lennox, 1947; Smith ve Woodruff,
1951; Fisher, 1955; Adamson ve Judge, 1956). Uzun süreli izlemlerde ise nöropati,
parestezi, spastik paraparezi, ataksi, görme alanı defekti, retrobulber nöritis,
sensorinöral işitme kaybı, vertigo ve tinnitus kalıcı bulgular olarak bildirilmiştir
(Cruickshank, 1976; Gibberd ve Simmonds, 1980; Gill ve Bell, 1982). Ayrıca progresif
medulla spinalis hastalıkları, multipl skleroz benzeri sendromlar ile toplumsal
prevalansından daha yüksek oranda gelişen parkinsonizm ve demans da gözlenmiştir
(Sutton, 1980; Gibberd ve Simmonds, 1980).
Toplama
kamplarında ilk birkaç aydan sonraki dönemde, dizanteri epidemisi süresince diarenin
ağır olduğu hastalarda, akut gelişen kusma, nistagmus ve konfüzyon gözlenmiştir
(özellikle diarenin en yaygın olduğu Changi kampında). Bu hastalardan, tiaminle tedavi
edilebilenlerin düzeldiği, diğerlerinin ise yaşamını yitirdiği bildirilmiştir
(Burgess, 1946; Cruickshank, 1946; Denny-Brown, 1947; Wardener ve Lennox, 1947; Smith ve
Woodruff, 1951). WA’lı bu hastalarda beriberinin başlangıç bulgularının olduğu,
daha sonraki dönemde ise beriberinin yaygınlığına rağmen WA’ya daha az
rastlandığı belirtilmiştir. Bu gözlem üzerinden, tiaminin akut kaybı boyunca
WA’nın, kronik kısmi baskılanmasında ise klasik beriberinin geliştiği yorumu
yapılmıştır. Bu tablo için Jolliffe ve arkadaşları tarafından, akut nikotinik asit
eksikliği ansefalopatisi ve klasik pellagra arasındaki ilişki ile analoji kurulmuştur
(Cruickshank, 1976).
Cruickshank’ın
(1976) aktardığına göre Alexander 1940 yılındaki deneysel çalışmasında, damar
yapılarının bütünlüğünün korunmasında tiamine olan ihtiyacın, periferik
sinirlerin tiamine olan ihtiyacından daha fazla olduğunu göstermiştir. Bu hipotez,
Jolliffe (1941), Wardener ve Lennox (1947) tarafından da desteklenmiştir.
Alexander’ın çalışması ve Changi kampı hastalarının özelliklerini
değerlendiren Cruickhank, WA’nın sağlıklı bireylerde hızla gelişen ağır tiamin
eksikliğinde, malnütrisyondaki yavaş tiamin baskılanmasından daha fazla
beklenebileceği yorumunu yapmıştır. WA’nın tiamin eksikliğinde başlangıç
bulgusu olabileceği, nöropati ve kardiovasküler bulguların daha sonra ekleneceğini de
söylemiştir.
Dikkat çeken bir
özellik ise savaş esirleri dışında bu sendromların sıklıkla tropikal ve
subtropikal bölgelerde görülmesidir. Aynı şekilde savaş esirlerinin tropikal
ülkeler toplama kamplarında tutulanlarında, Avrupadaki toplama kamplarında olanlardan
çok daha fazla nutrisyonel komplikasyonlar gelişmiştir. Tropikal bölgelerdeki diyet
koşulları yanısıra, yaygın malarya ve dizanteri benzeri barsak enfeksiyonları sonucu
gelişen malabsorpsiyonun, beslenme yetersizliğini daha da derinleştirdiği
düşünülmektedir. Ayrıca Uzakdoğuda immun sistemi yetersiz yetişkinlerdeki arbovirus
enfeksiyonlarında, savaş esirlerinin uzun yıllar izlemlerinde gözlenenlere benzer,
progresif nörolojik bozuklukların geliştiği bildirilmiştir. Toplama kamplarında da
bu enfeksiyonun yaygın olduğu varsayılmakta ve etiyolojideki yeri tartışılmaktadır
(Sutton,1980).
NUTRİSYONEL
SENDROMLAR:
Nutrisyonel
Polinöropati ve Beriberi:
Beslenme
yetersizliği ve tiamin eksikliğine bağlı gelişen bu sendromların her ikisinde de
periferik sinirler benzer biçimde tutulmaktadır. Beriberide kalp tutulumu,
polinöropatiye eşlik etmektedir. Kardiyak beriberi özellikle beslenmelerinde pirinç
önemli yer tutan Uzak Doğu toplumlarında görülmektedir. Kardiyak semptomlar
taşikardi, çarpıntı, dispne ile yorgunluktur. Bu hastalarda konjestif kalp
yetersizliği gelişmesi sonucunda ani ölümler olabilmektedir (Victor, 1997).
Polinöropati ise
nutrisyonel eksikliği olan hastaların periferik bulgusu olarak tanımlanabilir. Tiamine
bağlı geliştiği düşünülse de, diğer glikoz metabolizmasında yer alan
vitaminlerin (niasin, riboflavin, pantetoik asit gibi) eksikliklerinin de nöropatinin
gelişiminde rolünün olduğu tartışılmaktadır (Adams, Victor ve Ropper, 1997).
Kronik alkoliklerde görülen nöropatide ise alkolün ve kötü beslenmenin
karşılıklı etkileşimi üzerinde durulmaktadır. Polinöropati genelde SSS ve sistemik
nutrisyonel eksiklik bulguları ile birlikte görülmektedir.
Klinik olarak genelde yavaş gelişen, distalden
proksimale progresyon gösteren simetrik,
duysal-motor bir polinöropatidir. Çoğunluğunda güçsüzlük, ağrı ve paresteziler
genel yakınmalardır. Bazılarında alt ekstremitede kramplar gelişebilmektedir.
Ayaklarda belirgin paresteziler olmasına rağmen, ellerde sadece hissizlik ve intrensek
kasların atrofisi nedeniyle beceriksizlik gelişmektedir. Bazen alt ekstremite ile
sınırlı kalabilmektedir. Bacaklarda paresteziye refleks kaybı eşlik etmektedir. Üst
ekstremitede ise refleks kaybı genelde gelişmemektedir. Hastaların üçte ikisinde,
yüzeyel ve derin duyunun her ikisi de etkilenmektedir. Hastaların üçte birinin
yakınması yoktur ve polinöropati muayenede saptanmaktadır (Dreyfus, 1983; Windebank,
1993).
Elektrofizyolojik
ve histolojik çalışmalar sonucunda
nutrisyonel polinöropatinin, aksonal bir nöropati olduğu belirtilmiştir. EMG ve sinir
ileti çalışmalarında, duysal ve motor iletilerde ılımlı veya orta derecede
yavaşlama, duysal aksiyon potansiyellerinde düşüklük ve distal kaslarda fibrilasyon
gösterilmiştir. Sural sinir biyopsisinde, myelinli ve myelinsiz lifleri tutan aksonal
dejenerasyon bildirilmiştir. Otopsilerde, distal aksonal dejenerasyona sekonder ön
boynuz hücrelerinde patolojik değişiklikler ve arka kök gangliyon hücrelerinde
kayıplar gösterilmiştir (Windebank, 1993). Alkoliklerdeki ve beriberideki nöropatide
gelişen patolojik değişikliklerin benzer olduğu belirtilmiştir (Victor, 1984).
Beriberide, bazen
de nutrisyonel nöropatili hastalarda, kranyal sinirlerin tutulumu (laringeyal sinir
paralizisi, subakut optik nöropati, VIII. sinir nöropatisi) görülebilmektedir (So ve
Simon, 1996). Ancak bu bulguların gelişiminde tiamin eksikliğinin yanısıra, diğer B
kompleks vitaminlerinin eksikliğinin de katkısı olduğu düşünülmektedir.
Nutrisyonel nöropatinin tedavisinde tiamin öncelik taşımaktadır. Ayrıca dengeli
diyet ve B kompleks vitaminlerinin de beraberinde verilmesi önerilmektedir.
Ağrılı Ayak
“Burning Feet” Sendromu:
Sendromla ilgili
tanımlamalar on dokuzuncu yüzyıl içinde yapılmaya başlanmıştır. Cruickshank
(1976), Scott ve Sharples’in 1900’lü yılların başlarında Hindistan ve Orta
Amerika’daki şeker kamışı işçilerinde, görme bozukluğu ve optik diskte
soluklukla birlikte bu sendromu tanımladıklarını belirtmektedir. Ancak, II. Dünya
savaşı sırasında toplama kamplarında kalan savaş esirlerinde ve Madrid’de kuşatma
altında kalan halkta yaygın olarak tanımlanmıştır (Spillane ve Scott, 1945;
Cruickshank, 1946; Peraita, 1946; Denny-Brown, 1947; Adamson ve Judge, 1956).
En belirgin olan
yakınma ayaklarda yanma, zonklama, elektriklenme ve ağrıdır. Yakınmalar genelde
geceleri ortaya çıkmaktadır. Alt
ekstremitedeki parestezilere patella refleksinde canlılık eşlik edebilmekte ancak
patolojik refleks ve klonus görülmemektedir. Hastaların çoğunluğunun öyküsünde
stomatit, glossit, skrotal dermatit veya görme kaybı kaydedilmiştir. Malnütrisyonlu
hastalarda, diğer besinsel eksiklik bulguları ile birlikte görülen sendromun, B
kompleks vitamin eksikliğine bağlı geliştiği düşünülmektedir. Ancak, riboflavine
ve pantoteik asit üzerine yoğunlaşılmış ve bazı çalışmalarda parestezilerin bu
vitaminlere iyi cevap verdiği gözlenmiştir (Cruickshank, 1976).
Hiperalimantasyon
nöropatisi “Critical illness polyneuropathy”:
Yoğun bakım
ünitelerinde uzun süre kalmış hastalarda, aksonal polinöropati ve myopati
gelişebilmektedir. Sepsis, organ yetersizlikleri veya farmakolojik terapinin yanısıra,
uzun süre İV beslenen bu hastalardaki nutrisyonel eksikliğin, hastalığın
gelişiminde rolü olduğu düşünülmektedir (Windebank, 1993).
Nutrisyonel Optik
Nöropati / Ambliyopi:
Optik sinirin
selektif tutulumudur ve bilateral görme kaybına sebep olmaktadır. Nutrisyonel
retrobulber nöropati veya tütün-alkol ambliyopisi (tobacco-alcohol amblyopia) olarak da
adlandırılmaktadır. Birkaç hafta veya gün içinde klinik tablo yerleşmektedir.
Görsel kayıp uniform olmakla beraber, bilateral simetrik santral ve/veya parasantral
skotomlar gelişebilmektedir. Optik disk normaldir, ancak nadiren hafif temporal solukluk
bildirilmiştir. Hastalar, yakın ve uzak mesafe ayrımı olmaksızın bulanık ve silik
görmektedirler (Dreyfus, 1983; Adams, Victor ve Ropper, 1997).
Ambliyopinin,
savaş esirlerinde ve kuşatma altındaki Madrid’lilerde “burning feet sendrom” ve skrotal dermatitle (Cruickshank, 1946;
Denny-Brown, 1947; Smith ve Woodruff, 1951; Adamson ve Judge, 1956), tropikal-subtropikal
bölgelerde ise spastik paraplejik sendromla birlikteliği gözlenmiştir (Román, 1985 ve 1988).
Batı dünyasında ise genelde uzun süreli ve ağır alkol kullanımı olanlarda
görülmektedir. Başlangıçta alkolün toksik etkisine bağlı geliştiği
düşünülmesine rağmen günümüzde beslenme yetersizliğinin rolü açığa
çıkmıştır. Birçok vitaminin eksikliğinin sendromun gelişimine katkısının
olduğu düşünülmektedir. Tiamin, B12 ve belki de riboflavin eksikliğinin
periferik sinirlerde olduğu gibi optik sinirde de dejeneratif değişikliklere sebep
olabileceği belirtilmiştir. Yakın zamanlarda Küba’da yaygın olarak
görülmüştür. Yetersiz beslenmeye bağlı geliştiği düşünülen bu sendromla
birlikte, periferik duysal polinöropati, sensorinöral sağırlık ve dorsolateral
myelopati de gelişmiştir (Thomas ve ark., 1994; Román ve ark, 1995).
Sendrom tedavi
edilmezse kalıcı körlük ve optik atrofi gelişebilmektedir. Ancak yeterli beslenme ve
oral-parenteral vitamin verilmesiyle hızla düzelmektedir. İyileşmenin derecesi
ambliyopinin şiddetine ve özellikle tedaviye başlamadan önceki geçen sürenin
uzunluğuna bağlıdır.
Pellagra (Nikotinik
asit eksikliği):
Diare, dermatit ve
demans olarak özetlenen üç sistem tutulumu mevcuttur. Mental semptomları; uykusuzluk,
irritabilite, apati, dikkatte azalma, “diziness” ve başağrısı ile başlamakta,
devamında konfüzyon, deliryum, dizoryantasyon ve halüsinasyonlar gelişmekte, stupor ve
komaya kadar ilerlemektedir. Spastisite,
ataksi ve nadiren nöropati tanımlanmıştır. Pellagra, savaş esirleri endemisi
dışında alkolizm, vejeteryan diyetle beslenme ve GİS bozukluğuna bağlı
malabsorpsiyonda gelişmektedir. Diare ve dermatolojik değişiklikler olmadığında,
tanı koymak zor olabilmektedir. Bazı hastalarda mental bulgulara oftalmopleji ve
nistagmus da eşlik etmektedir. Bu nedenle Wernicke-Korsakoff sendromu düşünülen ve
tiamine cevapsız olan hastalarda, nikotinik asit ansefalopatisinin tanıda
düşünülmesi gerektiği vurgulanmıştır (Teare, 1993).
Kobalamin (Vitamin B12)
ve Folat eksikliği:
Subakut kombine
dejenerasyon olarak da adlandırılmaktadır. B12 eksikliğinde medulla
spinalis, beyin, optik sinir ve periferik sinirler etkilenmektedir. Pernisiyöz anemi ise
sözkonusu nörolojik tabloya eşlik
etmektedir. El ve ayaklarda parestezi yakınmalarıyla başlamakta, devamında ise derin
duyu kaybı ve ataksi gelişmektedir. Tedavi edilmezse ataksik parapleji ve spastisite
yerleşmektedir. Diyetle eksikliğinin gelişmesi çok nadirdir. Eksikliğinin genelde
gastrointestinal sistem rahatsızlıkları nedeniyle geliştiği bilinmektedir (Dreyfus,
1983 ; So ve Simon, 1996; Adams, Victor ve Ropper, 1997).
Saf folat
eksikliğinde de benzer kan tablosu görülür. Subakut kombine dejenerasyon ise periferik
nöropati olmaksızın gelişebilmektedir. Folatın, kırk beş aylık deneysel
baskılanması sonrasında irritabilite, uykusuzluk ve unutkanlık geliştiği
gözlenmiştir. Kronik alkolik ve malabsorpsiyonlu
kişilerde geliştiği bildirilmiştir. Yaşlılarda serum folat düzeyi genelde düşük
olmasına rağmen eksiklik bulguları gözlenmemektedir (So ve Simon,1996).
E vitamini eksikliği:
E vitamini
nonspesifik antioksidandır. Eksikliğinde, zarar görmüş sinir hücrelerinde membran
fosfolipid ve poliansatüre yağ asitlerinin peroksidasyonu gelişmektedir. Etiyolojisi
tam açık olmamakla birlikte bütün hastalarda ağır bir hiponatremiyi takiben
gelişmektedir. Genelde çocuklarda kistik fibrozis ve bilier atrezide, yetişkinlerde ise abetalipoproteinemi, kronik pankreatit ve diğer
GİS hastalıklarında görülmektedir (Dreyfus, 1983; Vitamin E deficiency-editorial
article, Lancet 1986).
Klinik prezantasyon
kas zaafı ve ataksi ile olmaktadır. Muayenede ekstremite ataksisi, arefleksi, derin
duyunun kaybı, dizartri, piramidal irritasyon bulguları saptanmaktadır. Hastaların
yarıya yakınında nistagmus, pitoz veya oftalmopleji gelişebilmektedir. Proksimal
kaslarda zaaf geneldir. Ancak yaygın veya nadiren distal kaslarda da zaaf olabilmektedir.
Yapılmış olan az sayıdaki otopside periferik sinir, arka kordon ve duysal köklerde
geniş dejenerasyon saptanmıştır. Histopatolojisinde endotelyal hücreler ve
nöronlarda (medulla spinalis ve serebellum) lipopigmentoz birikim gösterilmiştir (Nelson, 1981).
A vitamini
eksikliği:
A vitamini
eksikliğinde ilk karşılaşılan bulgu gece körlüğüdür. İlk olarak, retinanın
düşük aydınlatma ve periferik görmeden sorumlu çomak hücreleri etkilenmektedir. Bu
hücrelerin kimyasal fotoreseptörü olan rhodopsin, A vitaminine (retinol) ihtiyaç
duymaktadır. Gece körlüğünü, kseroftalmik keratit ve konjuktivit izlemekte, tedavi
edilmezse kalıcı körlük gelişmektedir.
Japon toplama
kamplarında, ilk yıl içinde belirgin semptom gelişmediği ancak ikinci yılın ilk aylarında birkaç kişide gece
körlüğünün başladığı bildirilmiştir. Hastalarda öncelikle yüzeyel konjuktiviti
takiben gelişen korneal dejenerasyon ve opasite gözlenmiştir. Çoğunluğunda,
karanlık adaptasyonunda azalma tabloya daha sonra eklenmektedir. (Denny-Brown, 1947;
Smith ve Woodruff, 1951).
D vitamini
eksikliği:
Bazı osteomalazili
hastalarda, proksimal kaslarda güçsüzlük ve ağrı tanımlanmıştır. Bu konuda en
fazla bilgi, Hindistan'daki beslenme yetersizliği olan hastalarda yapılan
çalışmalardan elde edilmiştir. Kas zaafı en çok pelvik bölge kaslarının
muayenesinde saptanmıştır. Bazılarında boyun kasları da etkilenmiştir. D vitamini
verilmesiyle bu bulgular hızla düzelmiştir (So ve Simon, 1996).
Strachan Sendromu
(Amblyopia, Ağrılı nöropati ve Orogenital dermatit):
Klinik olarak
diğer nutrisyonel orjinli hastalıklardan farklılıkları olan bu sendrom, ilk olarak
Jamaika'lı şeker işçilerinde tanımlanmış ve Henry Strachan (1897) tarafından
"multiple neuritis" olarak bildirilmiştir. Daha sonra savaş esirlerinde de
benzer tablo gözlenmiştir. Fisher (1956), Japon toplama kamplarında kalmış hastalar
üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda "ataksi, görme bozukluğu, ayaklarda
yanma, spastik parapleji, düşük ayak ve nadiren sağırlık" semptomlarına,
Strachan sendromu adını vermiştir. Cruickshank (1976) Strachan sendromu yerine, duysal
nöropati ve ataksinin baskın olduğu formlar için “tropikal ataksik nöropati” ,
parapleji baskın olanlar için ise “tropikal spastik parapleji” tanımlarını
kullanmıştır. İzleyen yıllarda, tropikal ve subtropikal bölgelerden benzer birçok
hasta bildirilmiştir. Yakın zamanda ise (1991-1994) Küba'da yaygın olarak
görülmüştür (Thomas ve ark., 1994; Román ve ark., 1995).
Sendromun
gelişiminde, yetersiz beslenmenin etkili olduğu düşünülmektedir. Bu duruma ek
olarak, tropikal GİS enfeksiyonları sonucu gelişen malabsorpsiyon ve kötü yaşam
koşullarının da katkısının olduğu belirtilmiştir. Gürvit (1993), Strachan
sendromu tanısıyla multivitamin tedaviye cevap aldığı erkek hastasında, sık
tekrarlanan açlık grevleri ve cezaevi koşullarının katkısı ile gelişen
malnütrisyonu sorumlu tutmuştur. Diğer yandan başlıca Ekvator kuşağında endemik
olan ve son yıllarda kısmen HTLV-I virüsüyle ilişkilendirilen tropikal myelopatinin,
Strachan sendromu ile benzer özellikleri taşıyan bir nörolojik tablo olduğu
bildirilmiştir (Román, 1988).
UZAMIŞ TAM AÇLIK ve
AÇLIK GREVİ:
Protestonun bir
biçimi olan gönüllü açlık grevlerinin, daha çok cezaevlerinde ve politik mahkûmlar
tarafından yapıldığı görülmektedir. Açlık grevleri Roma zamanlarından bu yana
yapılmaktadır. Literatürde daha çok açlık grevlerinde hekim tavrı, grevcinin tedavi
etiği gibi konuları içeren makaleler olmasına karşın (Dooley-Clarker, 1981; William ve Miller, 1986-87; Kalk ve Veriava, 1991;
Beynon, 1996), grevcinin fizyo-patolojisini değerlendiren çalışma çok azdır. Varolan
çalışmaların çoğunluğu da, beş altı hafta gibi nispeten daha kısa süreli
açlığı olan olguları içermektedir. Çeşitli nedenlerle açlık eylemi yapan bu
olgular aşağıda kısaca özetlenmiştir.
Cezaevinde bir
grevci, iki aylık açlık periyodunu takiben kısa süreli nazogastrik tüple beslenmiş,
sonrasında ise iki ay daha şekerli çay içerek eylemini sürdürmüş ve WA
gelişmiştir (Frantzen ve ark., 1966). Sadece su alarak açlığını sürdüren genç
erkek hastanın ise otuzbeşinci günde kusma, uygunsuz davranışlar ve hafif
dengesizliğinin geliştiği öğrenilmiştir. Kırk ikinci günde epileptik nöbet
geçirmesi üzerine hastaneye kaldırılmış ve nörolojik muayenede saptanan WA, tiamin
tedavisi ile düzelmiştir (Devethasan ve Koh, 1982). Aynı şekilde yemeyi reddeden ve
ciddi kilo kaybı olan bir kadında gelişmiş olan WA, tiamin tedavisi ile tamamen
düzelmiştir (Doraiswamy ve ark., 1992). Waterson ve Gilligan’da (1986) uzamış
açlık sonrası WA ve proksimal myopati saptanan bir olgu bildirmişlerdir.
Ne kadar süredir
açlık eyleminde olduğu bilinmeyen bir doktor, düşkün ve dehidrate durumda hastaneye
yatırılmıştır. Hafif üremi ve hipopotasemi dışında patolojik bulgu
saptanmamasına rağmen, %5 dekstroz ile rehidratasyonunu takip eden günde WA
gelişmiştir (Petland ve Mawdsley, 1982). Başka bir olgu ise tedavi amacıyla aç
bırakılan şişman tır şöforüdür. Bu hastaya açlığın dördüncü haftasında
bulantıları nedeniyle glikoz verilmeye başlanmış,
iki hafta sonrasında ise WA gelişmiştir (Drenick ve ark., 1966). Bu iki olguda
uzun süreli açlık sonrasında hekimlerce verilen glikozun, tiamin eksikliğini aşikar
hale getirerek WA gelişimini kolaylaştırdığı gözlenmiştir.
Ayrıca
literatürde, bir keşişin kötüleşmesi nedeniyle otuz altıncı günde sonlandırılan
açlığı (Peel, 1997) ile nükleer silahları protesto eden dört kişilik grubun, bir
katılımcısının otuz sekizinci günde kötüleşmesi nedeniyle sonlandırdıkları
açlık grevleri bildirilmiştir (Frommel ve
ark., 1984).
Cezaevlerinde
politik grupların bir protesto biçimi olarak yaptıkları açlık grevleri daha sık
olarak gerçekleşmektedir. Ancak, ölümle de sonuçlanan bu eylemler hakkında
literatürde sadece iki bildiriye ulaşılabilmiştir. Bunlardan biri, ölen on IRA
(İrlanda Cumhuriyet Ordusu) mensubu açlık grevcisinin, medya vb. kaynaklardan elde
edilen ağırlık kayıplarını yorumlamaktadır (Leiter ve Marliss, 1982; Marliss,
1981). Diğeri ise bu tezin de yürütücüsü olan Gürvit’in olgularıdır.
Gürvit’in (1993), olgularından erkek olanı Strachan sendromludur. Kadın hastası ise
açlık grevinin elli altıncı gününde genel durumunun kötüleşmesi nedeniyle
hastaneye kaldırılmış ve iradesi dışında parenteral sıvılarla beslenilmiştir.
Çevresinden ve zamandan habersiz, çift görme ve ataksik yürüme yakınmaları olduğu
halde cezaevinden tahliye edildiği yakınlarından öğrenilmiştir. Hasta, kronik
dönemde amnestik-psikotik tabloda görülmüştür. Klinik ve laboratuvar
değerlendirmeler sonrasında, açlık grevi ve özellikle parenteral glikoz yüklenmesi
sonucu gelişen WKS tanısını almıştır. Gürvit'in yine aynı dönemde açlık
grevcisi olan, WA sekelli hastası da benzer açlık ve sonlandırılış öyküsü
vermektedir.
Sonuç olarak
literatürde varolan tam açlık bildirilerinde, uzun süreli yetersiz beslenme sonucunda
gelişen nörolojik sendromların birçoğu gözlenmemiştir. Hemen hemen hepsinde
açlığın değişen sürelerinde WA geliştiği bildirilmiştir. Bazılarında, WA
gelişiminde açlığı sonlandıran hekimlerin iyatrojenik katkısı da mevcuttur. |
|