e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Ocak 2004  Sayı: 116

 

ATO Bilim Etik Kurulu, Özürlüler Yasa Tasarısı’ndaki “aile planlaması ve küretaj” hükümlerini değerlendirdi:

“Bilimsel değil; sosyal açıdan sakıncalı”

6.jpg (14132 bytes)Ankara Tabip Odası Bilim Etik Kurulu, Özürlüler Yasa Tasarısı ve Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Tasarısı Taslağı’nda yer alan aile planlaması ve küretaj hakkındaki düzenlemeleri eleştirdi. Bilim Etik Kurulu, söz konusu düzenlemenin taslaktan tümüyle çıkarılmasını önerdi.

Tıp Dünyası - ANKARA - Ankara Tabip Odası Bilim Etik Kurulu, “Özürlüler Yasa Tasarısı ve Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Tasarısı Taslağı”nda yer alan aile planlaması ve küretaj hakkındaki düzenlemelerin bilimsel olmadığı gibi sosyal açıdan da ciddi sakıncalar içerdiğini açıkladı. Bilim Etik Kurulu, tasarının hukuk devleti olmanın ve akademik deontolojinin gereklerini yerine getirmemiş bir yapıda olduğunu belirtti.

ATO Bilim Etik Kurulu, taslağın 4. maddesinin g bendinde yer alan, “Yaşama hakkının kutsallığı ve dokunulmazlığı temelinde özürlü doğma ihtimali gerekçesi ile kürtaja cevaz verilemez. Yeni doğacak ve doğmuş olanlarda tespiti mümkün olan özür ve hastalıklarla ilgili taramaların yapılması esastır” biçimindeki hükme ilişkin görüş açıkladı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji AD öğretim üyesi Prof. Dr. Berna Arda, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genetik AD öğretim üyesi Prof. Dr. Işık Bökesoy, Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Ümit Erkol, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD öğretim üyesi Prof. Dr. Lütfi Önderoğlu ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatri Genetik BD Prof. Dr. Ergül Tunçbilek’ten oluşan Bilim Etik Kurulu’nun söz konusu taslağa ilişkin görüşleri şöyle:

- Hekimlik uygulamaları ile ilgili yasal düzenlemeler, bizzat uygulamayı yapanların görüşü alınmaksızın yapılmamalıdır. Bu konuda hassasiyet göstermek, hukuk devleti olmanın ve en azından akademik deontolojinin gereğidir. Söz konusu taslak konu ile ilgili olarak Türk Tabipleri Birliği, tıp fakülteleri, tıpta uzmanlık dernekleri ve Sağlık Bakanlığı’nın ilgili bilim-etik kurullarının, hasta ve hasta yakını derneklerinin görüşleri alınmadan ve yeterince tartışılmadan hazırlanmıştır.

- Ülkemizdeki mevcut 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun dünyadaki en çağdaş yasal düzenlemelerden birisidir. Bu nedenle, uygulamada aksayan yönlerinin olup olmadığının araştırılması ve varsa bunların düzeltilmesi gerekirken, bu yasanın yok sayılması ve bulunulan çağdaş düzeyden geri adım atılması bilimsel dayanaklardan yoksundur, kabul edilemez. Türkiye Cumhuriyetinde şimdiye kadar ana ve çocuğun sağlığını gözetmeyen hiçbir yasal düzenlemenin hazırlanmamış ve uygulamaya sokulmamış olduğunu da ayrıca vurgulamak isteriz.

- Söz konusu taslağın içinde ciddi çelişkiler bulunmaktadır. Bir yandan hastalıkların belirlenmesi için taramalar yapılması öngörülürken, öte yandan doğacak çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı bilinen hastalıklarda gebeliğin sona erdirilmesi için tıbbi olanakların kullanımı ailelerden esirgenmektedir. Bu durum, aynı zamanda tüm dünyada bir takım hastalıkların doğumdan olabildiğince erken dönemde saptanmasına yönelik yapılan tüm çalışmaları ve bu yönde verilen nitelikli emeği de inkar etmektedir.

- Çocuk sahibi olup olmamaya karar verme hakkı yalnızca eşlere aittir. Dolayısıyla hekimler tarafından bilimsel kanıtlarla saptanmış bir özürlülük durumu, ana babaya yeterince bilgi verilerek ve onlara seçenekler sunularak aktarıldıktan sonra, bebeğin geleceğine ilişkin karar verme hakkı da, yine onlara ait kalmalıdır. Bu durumu görmezden gelmek, etik açıdan insan haklarının gelişim çizgisini ve aynı zamanda tıptaki yansımalarını da görmezden gelmek demektir.

- Anne karnında saptanan özürlülük kapsamında hayat boyu devam edecek ve takip edecek kuşaklara taşınabilecek çok ciddi hastalıklar kastedilmektedir. Bunlar aileleri damgalayan, onları kaldırılması çok zor yükler altına sokan, zaman zaman toplumdan soyutlayan ve hatta ailelerin parçalanmasına neden olabilen; kısacası maddi ve manevi sıkıntılar yaşatan hastalıklardır. Bu nedenle, sadece tanı koyup, bu tarz hastalıklarla aileleri baş başa bırakmak hekimlik meslek ilkeleri ve insancıl yaklaşım açılarından kabul edilemez.

- Devletimizin şu anki olanakları özürlülere en azından eğitim, tedavi ve rehabilitasyon fırsatı ve hakkı tanımak adına oldukça yetersizdir. Aileler bu bağlamda da çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Uygun hizmet verilemediği için arka arkaya iki-üç tane özürlü çocuk sahibi olan aileler de bulunmakta ve onlar bu sorunu belki de olabilecek en ağır biçimiyle yaşamaktadırlar. Taslakta dile getirilen ifade söz konusu yetersizliğin derinleşerek artmasına yol açacaktır.

- Sağlık Bakanlığı’nın bütün çağdaş ülkelerde olduğu gibi çocuk sağlığı hizmetlerini geliştirmek amacıyla vermekte olduğu ve yaygınlaştırılmasını teşvik ettiği doğum öncesi tanı hizmetleri (örneğin thalassemi) hasta olduğu saptanan bebeğin tahliyesini de içermektedir.

Bir yandan bu hizmetlerin yaygınlaşması özendirilmekteyken bunu hiçe sayan ya da görmezden gelen bir yaklaşımın devletin bir başka kurumu eliyle hazırlanan yasa taslağı içerisinde sergilenmesi çok ciddi bir tezattır.

-           Söz konusu yasa tasarısı yasa tekniğine aykırı ögeler içeren, hazırlanma aşamasında bilimsel ve etik görüşler alınmamış hukuk devleti olmanın ve akademik deontolojinin gereklerini yerine getirilmemiş bir yapıdadır. Çağdaş bir yaklaşıma sahip Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanun halen yürürlükte iken taslağın içerdiği 4/g maddesi herhangi bir ihtiyaca cevap vermediği için bütünüyle çıkarılması önerilir. 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön