2. Dünya Müslüman Sağlık Toplulukları Kongresi: Sağlık Hizmetlerinde ve Tıp Eğitiminde Gericileşme Tehdidi

Ülkemizde son dönemde siyasi otorite tarafından modern tıbba karşı “Geleneksel, Tamamlayıcı, Alternatif Tıp” yükseltilmekte ve özendirilmektedir. Bilimsel bilgi ve kanıta dayalı tıp, peygamber tıbbı kongreleri, aşı, süt bankası tartışmalarında olduğu gibi bilim dışı verilerle tartışmaya açılmaktadır.

Bunun bir örneği de 28 Kasım-2 Aralık 2017 tarihlerinde gerçekleştirileceği duyurulan 2. Dünya Müslüman Sağlık Toplulukları Kongresi’dir. Sağlık sektöründeki şuurlu Müslümanların sivil toplum kuruluşları tarafından kurulduğu belirtilen, Dünya İslam Sağlık Birliği bu yıl yine İstanbul’da Medipol Üniversitesinde 2. Dünya Müslüman Sağlık Toplulukları Kongresi’ni yapmaktadır. Türkiye’den Sağlık Der de Kongrenin ev sahiplerinden biridir.  Kongre açılış törenine Sağlık Bakanı, Sağlık Bilimleri Üniversitesi rektörünün katılacağı belirtilmektedir.  Kongre programı kapsamında tıbbi yaklaşımlarda İslami çerçeve başlığı altında tıbbi-dini içtihadlar, tıbbi yaklaşımlarda İslami adab gibi tıbbi uygulamalar dini uygulamalarla ilişkilendirilmektedir.

Davet yazısında yer alan şuurlu müslümanlar gibi ifadeler sağlık çalışanlarının ve sağlık ortamının ayrıştırılmasına, ötekileştirilmesine yol açabilecektir. Oysa mesleğin evrensel ilkeleri ve ayrımcılık yapmayacağımıza dair ettiğimiz yemin buna izin vermemektedir. Davet yazısı ve bilimsel program birarada ele alındığında bu ayrımcılığın derinleşeceği kaygısı belirmektedir.

Bu kongrede benzer bir yaklaşımı bu kez tıp eğitimi başlığında görüyoruz.  Sağlık Bilimleri Üniversitesi ve Biruni Üniversitesi rektörlerinin başkanlığını yaptığı oturumda “tıp eğitiminin yaradılış amaçlarına uygun hale getirilmesi” konulu sunum yer almaktadır.

Tıp fakülteleri bilimsel bilgiyi içeren müfredatları ile hekimleri kanıta dayalı, modern tıbbı uygulamak üzere yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Günümüzde sistematik veri toplamaya dayalı; denetlenebilir; olgusal, mantıksal, nesnel, evrensel, kolektif, kümülatif, eleştiriye açık olma gibi özelliklere sahip; genelleyici; en güvenilir bilgi üretmenin bilimsel yöntemle olanaklı olduğu bilim insanlarının ortak kabulüdür. Bu kabul, insan yaşamına doğrudan etki etmesi nedeniyle zarar vermemenin öncelendiği sağlık hizmetlerinde de, hem insana dair temel tıp hem de klinik tıp bilgilerinin oluşturulmasında, bilimsel yöntem kullanılmasının zorunluluğunu oluşturmuştur.  Bilimsel yöntemlerle elde edilen bilgileri ve uygulamasını öğretmeyi amaçlayan tıp eğitiminde bunun dışında bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir. Ülkemizde hekimlik yapabilmenin şartı tıp fakültesi mezunu olmak olduğu 1219 sayılı yasa ile belirtilmektedir. YÖK yasasında da yükseköğrenimin bilimselliğe dayalı olması gerektiği ifade edilmiştir.

Tarihsel süreçte aklın özgür ve bağımsız düşünebilmesinin sağlanmasıyla ampirik bilgiden bilimsel bilgi üretim sürecine geçilmiştir. Nesnel açıklamalar sağlanarak sağlığı bozan faktörler, hastalıkların nedenleri ve tedavileri ortaya konmuştur. Bu noktadan geriye gidiş toplum ve birey sağlığı bakımından sakıncalıdır.

Akademisyenlerin etik değerlendirmesi yapılmış bilimsel araştırma yöntemleriyle tıpta kullanılan bilgilerin elde edileceğini, değiştirilebileceğini kabul etmeleri gereklidir. Hekimlerin, bilime dayanmayan uygulamaları reddetmeleri, akademisyenlerin öğrencilerini ve toplumu bu konuda bilinçlendirmeleri hem bilim insanı olma hem de aydın kimliklerinin gereğidir. 

Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu halkımızın sağlığına zarar verebilecek tıbbın ve tıp eğitiminin gericileştirilmesi uygulamalarına karşı uyarılarını ve mücadeleyi sürdürecektir.