Sağlık Bakanlığı ATO Yönetiminin Görevden Alınması İçin Dava Açtı!

Sağlık Bakanlığı, Gezi Parkı olayları sürecinde “hukuka aykırı olarak yetkisiz ve kontrolsüz revir adı altında sağlık hizmeti verdikleri ve amaçları dışında faaliyet gösterdikleri” iddiasıyla Ankara Tabip Odası (ATO) yönetimi ve organlarının görevden alınması için dava açtı.

Dava dilekçesinde, tabip odalarının görevlerinin 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu'yla belirlendiği ve bu görevlerin içinde sağlık hizmet birimi açmak ve işletmek bulunmadığı belirtilerek, “Ankara'daki olaylara müdahil olmak üzere Bakanlıktan izin almadan ve hiçbir kamu otoritesi altında olmadan sağlık hizmet birimleri açtığı ve işlettiği” gerekçeleriyle, ATO'nun Yönetim Kurulu ile "kanunun kendisine yüklediği görevleri yerine getirmeyen" Haysiyet Divanı’nın görevlerinin sona erdirilerek, yerlerine yenilerinin seçilmesine karar verilmesi talep edildi.

Konuyla ilgili olarak 13 Şubat 2014 tarihinde Ankara Tabip Odası’nda basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısına Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan ve TTB Merkez Konseyi üyeleri de katılarak destek verdiler.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Özdemir Aktan basın toplantısında yaptığı konuşmada Bakanlık tarafından açılan davaya tepkisini “Sağlık Bakanı maalesef doktorluğu ve doktorluğun evrensel değerlerini unutmuş belli ki. Dünyanın neresinde hekimlerin hastalarına yardım etmesi suçtur? Bunu hem kendimize hem uluslararası tıp camiasına anlatmakta zorlanıyoruz.” sözleriyle ifade etti.

Aktan, tabip odalarını son günlerin moda deyişiyle “ALO FATİH” hattına dönüştürmeyi başaramadıklarını o nedenle üzerlerinde bu şekilde baskı kurulmaya çalışıldığını belirterek, “Hiçbir yasa bizi hastaların yanında olmaktan geri bırakamaz. Bizi bağlayan yasalar değil, evrensel tıp kuralları ve etiğidir” diye konuştu.

Daha sonra söz alan TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan da, yaşanan olaylar sırasında eylemcilerin Bakanlık tarafından fişlenmekten korktukları için hastanelere gitmeye çekindiklerini hatırlatarak, son çıkarılan torba yasa ve ATO’ya açılan bu dava ile eylemcilere verilen sağlık hizmetinin suç haline getirilmeye çalışıldığını söyledi.

ATO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Özden Şener tarafından okunan basın açıklamasının tam metni ise şöyledir:

 

ANKARA TABİP ODASI

BASIN AÇIKLAMASI

13 Şubat 2013

 

BU DAVADA DAVACI YARGILANACAK!

Biliyorsunuz, Türkiye tarihinin en önemli kitlesel olaylarından biri olan Haziran direnişinde ülkemizin dört bir yanında yüz binlerce kişi meydanları doldurmuş, hükümetin giderek yoğunlaşan baskı politikasına başkaldırmıştı.

AKP hükümetinin bu barışçıl gösterilere çok sert karşılık verdiğini de hepimiz gayet iyi hatırlıyoruz.

Maalesef Haziran direnişinin bilançosu ağır oldu. En az 5 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Polisin mermi gibi kullandığı gaz fişekleriyle 11 kişi gözünü kaybetti. Çok sayıda kafa travması, hayati organ yaralanmasının yanı sıra kolluk güçlerinin kontrolsüz zehirli gaz kullanımı sonucunda yüzlerce yurttaşta akut solunum yetmezliği gelişti. Polis fişeğinin kafasından yaraladığı Berkin aylardır hastanede kendini bilmeden yatıyor.

TTB’nin kayıtlarına göre olaylar sırasında tüm Türkiye’de 8163 kişi yaralandı; yaklaşık 7700 kişi gazdan etkilendiği bildirildi.

TTB’nin, tabip odalarının, diğer kitle örgütlerinin, insan hakları örgütlerinin, uluslararası kuruluşların  “Kolluk şiddetini durdurun” çağrısına “Polisim adeta destan yazıyor” yanıtı verildi.

Haziran ayı boyunca büyük kentlerin merkezleri yaşanacak yerler olmaktan çıktı. İnsanlar evden işe işten eve gaz maskeleriyle, ceplerinde limonlarla gidip geldiler. Kelimenin tam anlamıyla büyük bir halk sağlığı sorunu yaşandı.

İşte bu olağan dışı ortamda “Halk sağlığına ve hastalara fedakarlık ve feragatle hizmeti ideal bilen” hekimler, tıp öğrencileri, diş hekimleri, eczacılar, tüm sağlık çalışanları sokaklara çıkıp ihtiyacı olanların yardımına koştular. Kimileri sokaklarda, meydanlarda hastalanan, yaralanan, can çekişenlere yardım ettiler. Kimileri de kısaca revir diye isimlendirilen gönüllü ilk yardım merkezleri oluşturdular. Yasayla kendisine “halkın sağlığını korumak” görevi verilmiş bulunan Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu olarak, bütün bu gönüllü çabayı koordine ederek hasta ve yaralılara daha hızlı ve etkili müdahalenin yapılması için gayret sarf ettik.

Yine hatırlanacağı üzere o ortamda Sağlık Bakanlığı, odamıza bir yazı yazarak bu revirlerde kimlerin çalıştığını ve kimlerin tedavi edildiğini sordu. İyi niyetle bağdaşmadığı açık olan bu talebe karşılık bize emanet edilen mahrem bilgiyi kendileriyle paylaşmayacağımızı bir basın açıklamasıyla deklare ettik. Aynı Sağlık Bakanlığı bir yandan hastanelere de, yaralı eylemcilerin listelenebilmesi için özel formlar göndermişti.

Şimdi Bakanlığın, ATO yönetim kurulu ve onur kurulunun görevden alınmaları istemiyle bir dava açtığını öğrenmiş bulunuyoruz.

Davanın gerekçesi, “ATO’nun yasayla kendisine verilen görevlerin dışına çıkması, Bakanlık’tan izin almadan revirler kurması” olarak not edilmiş.

Hükümet 2 Ocak 2014 tarihinde TBMM’den geçirdiği bir torba yasayla hekimliği artık hapislik bir suç -rüşvet, şantaj, zor kullanarak hapishaneden kaçmaya denk bir suç- haline getirdi.

Sebebi hepiniz biliyorsunuz! Sebep Gezi! Sebep Haziran direnişi!

Biz, siz, hepimiz Sağlık Bakanlığı’nın açtığı bu davanın siyasi bir dava olduğunu biliyoruz.

Çünkü AKP hükümetinin kendisine muhalif gördüğü hiçbir şeye tahammülü yok.

Çünkü hükümet demokratik tepkilere katlanamıyor.

Toplumsal muhalefet büyüdükçe hükümetin baskısı da artıyor.

Meşru yolların yetersiz kaldığı durumlarda gayrimeşru yollara başvuruluyor.

Aslında açılan bu dava ile ve hekimliği ruhsata bağlayan yasa ile hükümet kendisini bir kez daha ele veriyor. Bir yandan muhalif göstericilerin üzerine kontrolsüz şiddetle giderken yaralananlara acil sağlık hizmeti verilmesini istemeyen iktidar açıkça, “Benim gibi düşünmeyene bu ülkede hayat hakkı tanımam” demiş oluyor. Böyle rejimlere demokratik rejim denmiyor.

Ne var ki korkunun ecele faydası yok; baskı arttıkça muhalefet de yaygınlaşıp güçleniyor.

Arkadaşlar, yaşanan süreç ve dava nedeniyle biz onlar adına, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu adına utanıyoruz.

Mehmet Bey’e soruyoruz:

“Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda” diye başlayan bir cümle hatırlıyor musunuz?

“hasta ve toplumun sağlığını baş görev sayacağıma” sözü size bir şey ifade ediyor mu?

“din, milliyet, ırk, siyasal eğilim, toplumsal sınıf ayrımlarının görevimle hastam arasına girmeyeceğine” sözü hangi metinden alınmış olabilir?

Mehmet Bey;

Yaralılar, hastalar fişlenme korkusuyla kamu hastanelerine gidemediler. Bundan rahatsızlık duymuyor musunuz?

Haziran direnişi boyunca insanların gözleri çıkarken, sakat kalırlarken, bebekler yaşlılar gazdan boğulurken çıtınız çıkmadı. Bu ortamda ülkenin Sağlık Bakanı olarak söyleyecek tek sözünüz “Benden izin almadan nasıl acil hasta baktın” mıdır?

Mehmet Bey, bu ülkenin sokaklarında gençler öldü! Öldüler! İnsanlar öldüler! Bu şartlarda yaralılara yardım etmeye çalışanlara “Benden izin almadan nasıl acil hasta bakarsın?” davası açmaktan küçücük bir mahcubiyet duymuyor musunuz?

Vallahi biz utanıyoruz! Hekimlik bir yana, yurttaş olarak, insan olarak utanıyoruz.

Bu davada hekimlik yargılanacak.

Bu davada insanlık yargılanacak.

Bu davada vicdan yargılanacak.

Bu davada ahlak yargılanacak.

Bu davayı bütün dünya duyacak! Bu, uygar dünya için yeni bir ibret davası olacak!

Bu davada biz değil, davayı açan yargılanacak.

Ankara Tabip Odası

Yönetim Kurulu