Hukuk Devleti Özlemimiz Sürüyor

altTürkiye özgürlük, demokrasi , hukuk ve adalete susamışlığını her alanda hissediyor. Bu ülkede faili meçhul cinayetler araştırılmazken, insan hakkı ihlalleri almış yürümüşken, toplu gözaltılar yaygınlaşmışken, Ceylanpınar’da  sokakta yürüyen insanlar ölürken, Roboski unutturulmaya çalışılırken, Reyhanlı’da savaşı içimizde hissederken, birlikte yaşama bilincimizi hızla kaybederken Silivri’den ceza yağdı. Aralarında meslektaşlarımızın da bulunduğu sanıkların büyük bir kısmı ağır hapis cezalarına çarptırıldılar.

Adil yargılanma hakkı en temel insan haklarından biri ve vazgeçilmezidir. Hukuk ve adalet, sağlık gibi, ekmek ve su gibi yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Herkes, her an gereksinim duyar. Aynı zamanda hukuk ve adaletin siyasi otoriteden bağımsızlığı yaşamsaldır. Bu konuda Türkiye’de tartışmalı yargılamalara bir yenisi daha eklenmiş, Ergenekon davası ile ilgili yargı süreci kamuoyunda tartışmalı bulunmuş, güven uyandırmamıştır. Adı faili meçhullerle, kontrgerilla faaliyetleriyle anılan sanıkların yanına toplum tarafından bu davaya neden alındığı anlaşılamayan  çok sayıda kişi eklenmiş, yüksek cezalar verilmiştir. Adil yargılama mekanizmalarının işlemediği hissedilmekte, yargının bağımsız olmadığı, siyasetin baskı ve kontrolünde olduğu düşüncesi daha da yaygınlaşmaktadır.  Kamuoyu bir yanda yargı üzerinden siyasi hesaplaşma yürütüldüğü diğer yanda faili meçhullerin “meçhul” olarak bırakıldığı düşüncesindedir.

2008 Temmuz’unda Ergenekon süreciyle ilgili düşüncelerimizi dile getirdiğimiz Basın Açıklamamızda şöyle demiştik: Türkiye yaz sıcağında "siyasi ortamın" alevlendiği, deyim yerindeyse toz duman içerisinde ayak izlerinin karıştığı günleri yaşıyor. Varlığı öncelikle demokratik ortamın ve hukukun işlerliğine bağlı bir meslek örgütü olarak yaşanan gözaltı ve tutuklama süreçlerinde ilk olarak sağlık hakkı ile ilgili boyuta dikkat çekmek istiyoruz.”

Bu konuda 2008 Temmuz’unda bir açıklama yapmış, adaletin herkes için yaşamsal olduğunu vurgulamıştık. Aradan geçen zamanda ev baskınları, uzun tutukluluk ve tartışmalı yargılamalarla –ne yazık ki- bu ifadelerimizin hiç göz önüne alınmadığı insani ve hukuki açıdan trajik bir seyir izlenmiştir. Dolayısıyla “çıkan sonuçtan” hukuk, adalet beklemek mümkün değildi, olmadı da.

Bu yargılama sürecinin vesayet eden odağı değil vesayetçi sistemi değiştirmesi, “umut” olarak pompalanan demokratikleşmeye katkısı mümkün müydü? Yine 5 yıl önceki açıklamamızda söylemiştik: “Türkiye"nin demokratikleşmesine katkı sunma iddiasında olan iktidarlar; çalışanlardan, ezilenlerden, ötekileştirilenlerden yana, eşitsizliklerle mücadele etmeyi hedeflemelidir. Bunun da yolu eşit, adil, gönüllü, barış içerisinde bir Türkiye’den geçer. “

Bugün yargılama sürecinin önemli bir aşamasının bittiği noktada ne sürecin kendisine ne de “karara” dair olumlu bir  sonuç görebilmek mümkündür. Mevcut iktidarın “ileri demokrasisinin” her adımı, artık görmek istemeyenlerin bile gözüne girecek açıklık ve netlikte hukuk dışı, otoriter, anti demokratik, vesayetçi, statükocu, saldırgan ve gayri insanidir.

Türkiye’de yaşayanlar olarak buna layık olmadığımızı biliyoruz. Geçtiğimiz aylar doğusuyla batısıyla kuzeyiyle güneyiyle bu topraklarda yaşayanların demokratik, laik, bağımsız, özgür bir Türkiye’de gönüllü eşit, adil, barış içerisinde bir yaşamdan yana olduklarını ve bunun için de birlikte mücadele edeceklerini göstermiştir.

Bu umudu ve çabayı büyütmek her türlü karamsarlığın ilacı, arzu ettiğimiz bir Türkiye’nin ise harcı olacaktır.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi