8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun

altTürk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik Ve Kadın Sağlığı Kolu tarafından 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle yapılan açıklamada, “Kadın Dayanışmasının Bir Parçası Olmaya ve Her Yerde İsyanımızı Dile Getirmeye Devam Edeceğiz!” denildi.

 

 

BASIN AÇIKLAMASI

8 Mart 2013

8 Mart 2013’te de Kadın Dayanışmasının Bir Parçası Olmaya ve Her Yerde İsyanımızı Dile Getirmeye Devam Edeceğiz!

Biz kadınlar; patriyarkal iktidarın yüzyıllardır bizleri dışında bırakmaya çalıştığı tarihe rağmen, kendi tarihimizi emeklerimiz, bedenlerimiz ve özgürlüklerimiz için verdiğimiz mücadelelerle yazarak bugüne geldik. Bu nedenle biz kadınların dili hep isyanın dili olagelmiştir. Ve bu isyan; kadın hareketinin ortak tarihini sahiplenen bütün kadınların dayanışmasının da sesi olmuştur.

8 Mart; 1857 New York"ta 40.000 dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladığı, sermayenin emek sömürüsüne başkaldırdığı gündür. Polis işçilere saldırmış, işçiler fabrikaya kilitlenmiş, çıkan yangında işçilerin fabrika önüne kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can vermiştir. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katılmıştır. 51 yıl sonra 8 Mart 1908"de yine New York"ta işçi kadınlar oy hakkı, çocuk işçiliğine son gibi taleplerle yürümüşlerdir. 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka"nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, ölen kadın işçiler anısına 8 Mart"ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisini getirmiş ve bu öneri oybirliğiyle kabul edilmiştir. 17 Mart 1970 tarihinde Birleşmiş Milletler 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak ilan etmiştir.

Aralarında Çin, Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan’ın da bulunduğu pek çok ülkede 8 Mart, ülkenin genel tatil günlerinden biridir. Türkiye’de ilk kez 1921’de kutlanmış olan bu gün ne yazık ki hâlâ resmi tatil olarak ilan edilmemiştir.

Biz kadın hekimler; hem kendimiz hem de mesleğimiz gereği sorunlarına tanıklık ettiğimiz bütün kadınlar için her zaman çok şey söyledik. Bugün söze 8 Mart’ın resmi tatil olması talebiyle başlamak istiyoruz.  Kız kardeşlerimizle büyük dayanışmamızı daha güçlü örmek ve bütün kadınları ikincilleştiren, beden politikaları, cinsiyetçilik, ayrımcılık, erkek şiddeti, kadın cinayetleri, savaş, ırkçılık ve milliyetçilik üzerinden kendini yeniden üretmeye devam eden patriyarkal kapitalizme karşı hem kadın hem de hekim olarak sesimizi daha fazla duyurmak istiyoruz.  

8 Mart 2012’den beri son bir yıl gündemimizde hep devletin doğurganlığı düzenleme girişimine karşı mücadelemiz vardı. Başbakanın kürtajı cinayet olarak gördüğünü açıklamasıyla başlayan süreçle birlikte hükümet, istemli düşük süresini aşağıya çekmek istedi. Kürtaj hakkının sınırlandırılması girişimine karşı biz kadınlar hep beraber tepki gösterdik. Hükümet yetkilileri; bu kez de “süreye dokunmayacaklarını, kaliteyi arttıracaklarını” açıkladılar; ama kürtajı sadece devlet hastanelerinde ve uzman hekimlerce uygulanır hale getirmek,  kürtajın ulaşılabilirliğini azaltmak, yani kısıtlamak amacını taşıdı.

Biz kadınların üreme ve istemli düşük hakları konusundaki kazanımlarımızın geri alınmasına dönük çabalar, bir hükümet politikası olarak sürdürülmektedir.  Kürtaja erişim hakkı, aynı zamanda kadının yaşam hakkıdır. Güvenli düşük hizmetlerinin planlanmasının ve yönetiminin sağlanması devletin görevidir. İsteyerek ve güvenli düşük yöntemlerinden ‘Tıbbi Düşük”ün Türkiye’de bir seçenek olarak kullanılması için gerekli çalışmaların yürütülmesi de kadın sağlığını korumak ve kadın ölümlerini azaltmak adına bir sorumluluktur.

Kadın bedeni üzerinde denetim kurmayı hedefleyen politikalara hizmet eden bir başka gündem de kişisel mahremiyeti yok sayan girişimdi. Medeni hal,  alkol-madde-sigara kullanımı, iş, meslek, öğrenim durumu, gelir durumu, 15-49 yaş arası kadınların, doğum, düşük türü ve sayıları, kadın sağlığı işlemleri, kullanılan aile planlaması yöntemi, gebelik tespiti sonuçları, son adet tarihi v.b. kişisel verilerin toplanmasını hekimlere görev gibi dayatan bir anlayışın karşısında “mahremiyet” kavramı için hâlâ mücadele ediyor olmak zorunda kaldık. “Bilgi toplama, işleme ve paylaşma yetkisi” başlıklı maddesiyle  “kişisel mahremiyet” kapsamında hükümler içeren bir kanun hükmünde kararname maddeleri ve “sağlık net 2” adı verilen bir sistem çıktı karşımıza. Bu maddeler, Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edildi. Kişilerin sağlıkla ilgili kişisel verilerinin toplanması, işlenmesi ve paylaşılmasına dair yetki ve tasarruflar tümüyle ortadan kalkmış oldu.

Biz kadın hekimler, bunun ve benzer uygulamaların tekrar karşımıza getirilmesini istemiyoruz. Yürürlükteki mevzuata ve iç hukuk normu sayılan “uluslararası sözleşmelere” göre herkesin “kişisel  verilerinin korunma” altında olması gerekmektedir.

Sesimizi duyan tüm kadınlara sağlık kurumlarına gittiklerinde onam formu istemelerinin ve doldurmalarının gerekliliğini de hatırlatmak istiyoruz. Ne erkek devlet ne de onun kurumları biz kadınların bedenlerini denetleyemez. 

Kadın bedeni üzerindeki erkek egemenliğinin en ileri düzeyi olan sistematik kadın cinayetleri ise halen sürmektedir. Günde beş kadın erkekler tarafından öldürülürken, şiddeti önleme ile ilgili yasalar düzenlemeler ve uygulamalar samimi görünmemektedir.  Şiddet yasası,  sığınma evi ve şiddet önleme ve izleme merkezleri yönetmelikleri gibi girişimler, kadınları değil aileyi korumak için çıkarılmaktadır.

Kadınlar; evde, sokakta, iş yerinde, devletin kurumlarında, gözaltında tecavüze uğramakta; erkek mahkemelerde kadına yönelik bütün bu şiddet ve cinsel saldırı eylemleri cezasız bırakılmaktadır. Erkek-devlet-yargı işbirliğine son veren politikaların yaşama geçirilmesini istiyoruz.

Savaşın ve gözaltıların en çok kadınlarda yıkım yarattığının; tacizi, tecavüzü ve beden politikalarını meşrulaştırdığının altını çiziyor; barışın sağlanmasının bütün kadınlar için önemli bir talep olduğunu düşünüyoruz.

Şiddet ve baskı sadece kadınlara yönelik sürmüyor. Heteroseksüel ve homofobiyi çoğaltan dayatmalar; LGBT’leri ötekileştiren ve öldürülmesine neden olan nefret söylemlerini inşa etmeye devam ediyor. Cinsel yönelimi nedeniyle ayrımcılığa, nefret cinayetlerine uğrayan bireylerin taleplerinin kabul edilmesi için de samimi girişimler bekliyoruz.

İşsizlik ve yoksulluk kadınları daha çok baskı altına alıyor. Devlet; istihdam, sağlık ve sosyal güvenlik politikalarıyla kadınları erkeklere bağımlı kılarak daha da yalnızlaştırıyor. Hasta, yaşlı, çocuk bakımını ve ev işlerini kadının görevi gören, ev içi emeği tanımlamayan, kadınlara evdeki görevlerini de ihmal etmemek adına esnek ve kısmi zamanlı olarak çalışma stratejilerini dayatan bu sistemin kadınları eve hapsettiğini de söylemeye devam ediyoruz.

Kadın sağlığı alanında mücadele eden biz kadın hekimler; bir 8 Mart Birlik Mücadele Ve Dayanışma Günü’nde yine kız kardeşlerimizle birlikteyiz; kadınları yok sayan beden politikalarına, kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine, kadınlara yönelik her türlü baskı ve ayrımcılığa, güvencesiz ve esnek çalışmaya karşı kadın dayanışmasının bir parçası olmaya ve her yerde isyanımızı dile getirmeye devam edeceğiz!

Yaşasın Kadın Dayanışması!

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ

KADIN HEKİMLİK VE KADIN SAĞLIĞI KOLU